٠

43 10 0
                                    

Gençlik zamanı hayatın en önemli zamanlarındandır.

Bana inanın, kardeşlerim: Allah tarafından yönlendirilip, yaşlılıklarında düzenli ibadet eden ve zekât veren kişiler gördüm ve onlardan birisi bana şöyle dedi:

"Kendimi ikiyüzlü hissediyorum, çünkü ribaya bulaşmadan şirketimi işletemiyorum, aylık ödemelerim yüz binleri aştı. İbadet ettiğimde içimde bir acı hissediyorum ve ondan kurtulamıyorum. Aynı zamanda, Allah'a dönmeyi arzuluyorum."

Bu örnek, Allah'a (subhanehu ve teala) yaşlılıkta dönmenin zorluğunu ortaya koymaktadır.

Eskiden Amman'da toplantılar düzenlediğimizi hatırlıyorum. O toplantılara yüksek sosyal statüdekiler, şirket sahipleri, elit kişiler vs. katılırdı.

Katılımcılardan biri bana şöyle sormuştu: "40 ya da 50 yaşına gelmiş ve hayatı boyunca hiç oruç tutmamış biri için ne düşünürsünüz?"

Şöyle cevapladım: "Bir çeşit ibadetin bir seferlik kaçırma için gereken kefareti yapıldığı takdirde, öncesinde o türden kaçırılmış olan tüm ibadetlerin telafi edilmiş olacağı hakkında Hanefilerden bir fetva var. Yani, bir kişi arka araya iki ay oruç tutarsa, borçlu olduğu tüm oruçların kefaretini ödemiş olur."

Daha önce hiç namaz kılmamış ya da oruç tutmamış olan 40'larındaki bir başka katılımcı bu fetvayı çok beğendi ve tövbe etmeye karar verdi. Ona bunları öğrettim ve onunla bir süre iletişimi kaybettim.

Bir zaman sonra, bunları söylediğim evi ziyaret ettim ve bu soruyu ilk soran adamı evde otururken gördüğümde irkildim.

Bana şöyle dedi: "Bilmiyor musun?"

Ben: "Neyi bilmiyor muyum?"

O: "Bir süre önce, şu ünlü kişi bahsettiğin fetvayı duydu ve ertesi gün namaz kılıp oruç tutmaya başladı, kendisi iş adamıydı. Temmuz'un ortasında oruç tutunca ailesi endişelendi. Sonra başka bir âlime sormaya gittiler, o da dedi ki: 'Eğer tövbe ettiyse, tutabildiği kadar oruç tutmalı.'"

Şöyle cevap verdim: "Hayır, bunu bilmiyordum."

Bu tövbe eden adam sonrasında bana şöyle dedi: "O ayın sıcağında insanlar bana gelirdi. Yani Temmuz'un üç dört gününde, Amman hiç böyle bir sıcak görmemiştir."

Bu kişi üç dükkân sahibiydi: biri Amman'da, biri Husayn'da, biri de El-Vubeyda'da. Şöyle devam etti: "Ben oruçluyken insanlar buzdolabımdan su almaya gelirdi. Tüm gün, salyam ağzımda sus gibi olurdu."

Sus (meyankökü), bizim susuzluğumuzu çabucak gidermek için kullandığımız bir içecek. Gerçekten de oruç tutuyordu! İşte şimdi dininin gereklerini ciddiye alıyordu! Sahibi olduğu kadın giyim mağazalarında, kadınlar kıyafet denemeye gelirdi. Dış ya da iç kıyafetleri denerlerdi vs. Bu işin, yeni İslami yaşantısıyla uyumlu olmadığını hissetti. Bu yüzden hemen bu işe bir son vermeye karar verdi. Üç dükkânındaki kıyafetleri toparladı ve bana: "Bunları fakirlere ver," dedi. Kadınların ilgisini çeken bu işe bir son vermek istedi ve halı satma işine başladı. Sonrasında şöyle dedi: "Halı dükkânları kadınların ilgisini çekmiyor."

Bir zaman sonra ona sordum: "Şu noktada kendini nasıl görüyorsun?"

Cevapladı: "Eskiden iki üç Ürdün dinarı değerinde mal satardım. Bu, yaklaşık altı yedi bin Amerikan dolarına denk gelir" ve tabii ki bunun yarısı ya da çeyreği kârdı. "Buna rağmen, hiç zengin gibi hissetmedim. Şimdi, o miktarın onda birini satıyorum ve ceplerim varlıkla dolmuş gibi hissediyorum. Bereketli hissediyorum."

Tüm Gençlere Bir MesajHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin