Gökay la bir haftadır aynı sınıfın içinde nefes almak dışında bir çok şeyi paylaşıyorduk. Onu görmek bana iyi hissettiriyordu. Bu okulda iyi birilerinin olabileceğine inanmak imkansız gibi geliyordu. Sanırım Gökay bu tezimi çürütmüştü. Geçen gün yanıma gelip yeni öğrendiği bi işaret dilini gösterdi. Bu sefer öğrendiği şey "Sen en iyi arkadaşımsın" dı. O anlarda kahkahalarla gülmek istiyor ancak bunu en son yaptığımda koridorda rezil olduğum aklıma geliyordu. Bu yüzden kahkahalarımı bastırıp ufak bir tebessüm ediyordum. Özgürle ise durumlar... Bir durum yoktu aslında. Olduğu gibi duruyordu. Bir haftadır onu okulda doğru düzgün bile görememiştim gerçi bu işime de gelmişti. Ne o mesaj atıyor ne de ben atıyordum. Sanırım halletmesi gereken yoğun bir iş programı vardı veya gerçekten beni umursamıyordu. Gerçekte de olduğu gibi...
Sıla için puding yapıyordum. Bu günlerde biraz leyla gibiydi. Aşık olduğunu varsayıyordum. Ama ne zaman konusunu açsam beni geçiştirip bulunduğum ortamı terkediyordu. Bir şeyler karıştırdığına emindim. Bugün onun dilini çözebilmek adına aklını çelebilmesi için puding yapıyordum. Puding olduğunda kaselere boşaltıp, soğuması için tezgaha bıraktım. Salonda oturan Sıla nın tepesine zıplayıp oturdum.
"Ah sadem kırdın boynumu."
"Bir şey olmaz büyüyünce unutursun demiş atalarımız" deyip sırıttım.
"Atalarımız kardeş katliyle alakalı bir şey daha söylemiş mi peki?" deyip kaşını kaldırdı. Bak bu hoşuma gitti ikiz bozuntusu. Üstünde zıplamaya devam ettim. Olduğu yerden birden kalkmasıyla yere düşmem bir olmuştu. "Oh be dünya varmış. Bugün formunda mısın nesin hayvan gibi yemişsin boynum sakat kaldı " yüzüme gelen saçlarımı arkaya itip. Olduğum yerden ona cevap verdim. "Sakat kalan yerin tek o olsa keşke "dedim. Ayağıyla beni dürtüp telefonuna bakmaya devam etti. Yerde sürünerek ayak ucuna kadar geldim ve ayağını gıdıklamamla kahkahalar atması bir olmuştu. Bu fırsattan istifade telefonunu kapıp kaçtım. Peşimden geliyordu ama o da biliyordu ki benim bilek gücüm daha iyiydi. Gelmeyi bırakıp durdu. "Hadi bi anlaşma yapalım Canım Güzel İkizim. Elindeki telefonu bana ver bende sana o en sevdiğin pastadan yapiyim"elimdeki telefonu südyenimin içine koyup ellerimi kullanmak üzere yer açtım."Beni bunlarla kandıramazsın Sıla. Daha yaratıcı olur musun?" dedim. Sıla oflayarak pes etmiş bir şekilde ellerini havaya kaldırıp koltuğa oturdu. Telefonunu almak için bir oyun olabileceğini varsaydığımdan telefonu mutfakta ki bardaklığın arkasına koydum ve bir pudingle tatlı kaşığı alıp Sıla nın karşısına oturdum. Dikkatini çekebilmek adına ayağımla bacağını dürttüm. Bana baktığında elimdeki kaseyi ona uzattım. Kaşık ve kaseyi elimden alarak koltukta bağdaş oturdu. Bende onu dinliyormuş izlemi vermek için bağdaş oturdum.
"Aslında pek anlatılıcak bir şey yok. Yani bu anlatacağım şey sizi çok mutlu edecek ama beni de açıkçası birazcık gericek bir durum. "
"Neymiş bizi mutlu edecek olan" Dediklerim bitince ellerimi önümde birleştirip Sıla ya odaklandım.
"Ben geçen hafta bursluluk sınavlarına girdim ve kazandım. Üstelik sizin okul." dedi. Duyduğum şeyle ağzım ne kadar açıldı bilmiyorum ama çene kaslarım ağrıyınca ağzımı kapatabilmiştim. O kadar mutlu olmuştum ki. Yerimden kalkıp Sıla nın üstüne atladım. O da gülmeye başladı. Sonra onu neden gerdiğini anlamak için tekrar üstünden kalkıp yerime oturdum.
Ellerimi hızlıca harekete geçirdim.
"Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam Sıla. Gerçekten neden daha önce bize sınava girdiğini söylemedin. " tekrar ellerimi kucağıma serbest bıraktım.
"Aslında sürpriz olmasını istiyordum. Bu yüzden sınav tarihini size farklı söyledim. Kazanıcağımı umuyordum açıkçası. Çünkü o kadar çalışıyor olmam boşuna gitmezdi değil mi Sadem?" deyip bana bakmaya başladı.
"Bak sen çok zeki bir kızsın. Senin adına çok mutluyum. Çalıştığının karşılığını almanda çok güzel. Ama senin çalıştığın gibi çalışan insanlarda var. Onların yerine sen kazandığın halde neden bu kadar gerginsin."dedim. Onu anlıyordum. Gerçekten burs için çok çalışmıştı. Ama şimdi hem bununla övünüp hem de istemiyormuş gibi yapması açıkçası biraz tedirgin ediciydi.
"Sadece. Şuan bulunduğum okul. Bizim gibilerle dolu. Orası ise çok farklı insanların olduğu bir yer Sadem. Oraya ayak uyduramamak beni geriyor. Kitaplarda okuyoruz. Yok kötü çocuk yok ezilen kız hikayeleri falan filan. İnsan ne kadar doğru olmadığını bilse de ister istemez etkileniyor."dedi. Gülümseyip ellerimi kullandım.
"Kitaplarda değil her yerde kötü insanlar var. Ezilen sadece parasından sebep ezilmiyor Sıla. Her zaman seninle eşit olmayan insanlarla aynı ortamda olmak zorunda kalıcaksın. Önemli olan senin nasıl biri olduğun. Yoksa dünyayı değiştirmek mümkün değil."dedim. Bir süre ikimizde sustuk. Söyleyeceklerim onu biraz etkilemişe benziyordu tekrar ellerimi harekete geçirdim."Hem benimle aynı okulda olucaksın. Ben o okulda okuyorum Sıla. Tek değilsin. Beni biliyosun sana nazaran daha çekingen bi insanım ve şuana kadar bir sorun oluşmadı. Eminim senin içinde her şey çok güzel olucak." her şey koca bir yalandı. Hiçbir şey güzel olmayacaktı. Sılayla çok benziyorduk ve eğer bizim okula gelirse onu ben sanıp Özgür ona bulaşabilirdi. Eğer Sıla bana birinin böyle yaptığını öğrenirse gerçekten benim kadar sessiz kalmazdı. Hatta benimle konuşmazdı bile. Belki,belki Sıla her şeyi toparlardı. Belki insanlar onu severdi. Çabuk karar veriyordum. Her şey güzel olucak. Her şey güzel olucak Sadem.****
Okula doğru ilerliyordum.Kalabalık caddeleri hiç sevmemişimdir. Tam da öyle bi gündü. Ayağıma bir şeyin yapıştığını farkettiğimde olduğum yerde durdum. Ayağımı kaldırıp bakmaya cesaretim yoktu açıkçası. Bu iğrençti. Sonunda ayağımı kaldırdığımda spor ayakkabımın tabanına yeni atılmış bir sakızın yapıştığını gördüm. Sakız yeni olmalıydı çünkü gayet kıvamındaydı. Sakızı elimle almak gibi bir hata yapmadan önce yerdeki yapraklardan iri olanlardan bir tanesini aldım. Yaprakla beraber sakızı olduğu yerden söktükten sonra yaprakla beraber çöp kovasına attım. Hala bir ayağım havada ayak tabanıma bakarken hafif bir dürtmeyle az kalsın yeri boyluyordum ama bir çift el kolumu tutarak düşmeme engel oldu. Kim olduğuna bakmak üzere kafamı çevirdiğimde o sıcak gülümsemeyle karşılaştım. Güzel güneş saçlı çocuk. Gökay yüzünde ki gülümsemesini bozmadan bana bakmaya devam ediyordu. Yerimde iyice sağlamaşarak öksürücekmiş gibi elimi ağzıma kapadım. Artık gülümsemesini kesmese bile konuşmaya hazırlanmak üzere benim yerime öksürdü.
"Seni korkuttum sanırım " bunu derken bile hala gülümsüyordu. Kaşlarımı bir iki saniyeliğine çatsamda yeterince beceremediğimi fark ederek bende gülümsedim. Telefonumun not kısmını açıp yazdım.
"İlk önce sessizce arkamdan gel sonra Korktun sanırım de. İyi numaraymış sevdim. :)". Yazma işlemim bitince telefonu Gökaya çevirdim. Yazdıklarımı kısa bir süre okuduktan sonra bana dönerek tekrar sırıttı. Bu sefer dişleriyle(!).
"Eh biraz öyle olmuş olabilir. Sonuç olarak biraz ekşın yaşamış oldun. Hadi oyalanmadan okula girelim. Daha geleli bir ay olmadan kaytarmak bana göre değil" deyip yürümeye başladı. Bende arkasından bakakalmış bir şekilde dikilmeye devam ediyordum. Sonunda farketmiş olacak ki arkasını döndü.
"E hadi gelmiyor musun yoksa okulu mu asacaksın?" demesiyle bende yürümeye devam ettim.
"Bende öyle düşünmüştüm"deyip göz kırptı ve yanına ulaşana dek yavaş yürüdü yanına ulaştığımda bu sefer yürüyüşü de hızlanmıştı.
***
Felsefe dersindeydik. Çok sevdiğim ancak hiç bir şey anlamadığım o mühim ders. Ali Cengiz hoca yine tüm konuşkanlığıyla tüm sınıfı uyku kapanının içerisine sokmuş hatta kendisi bile esnemeye başlamıştı. Devamlı söylediği bir söz vardı 'kısa ama öz cevaplar verin'. Nedense kendisi bu söze oldukça aykırı davranıyor hatta okumazsak kasiyer olacağımıza kadar konudan konuya atlıyordu. Eğer felsefeciniz Ali hocaysa hayat size hiç iyi davranmıyordu. İyi,kalbi hoş bir insan olsa da ah şu çenesi benim iç sesimi bile geçiyordu. Zilin sesiyle kafamı iyice sirkeledim. Yan sıramda oturan Gökaya bakındım. Sırasında uyuya kalmıştı. Öğle tenefüsü olduğundan sınıfta bir kaç kişi vardı onlarda bir iki dakika sonra çıkınca koskoca sınıfta sadece Gökay ve ben kalmıştık. Üstü açık uyuyordu sonbahardaydık yani üşüyebilirdi. Tabi ki banane ama yinede annem 'uyuyanın üstüne kar yağarmış' derdi. Bu yüzden vicdanım öyle uyumasına el vermedi. Sıramdan kalkıp başucuna geldim. Etrafta birileri var mı diye de iyice kolaçan ettim. Kimse olmadığından derince bir oh çektim ve gözlerimi Gökayın uyuyan yüzüne çevirdim. Güzel bir burnu vardı.(bunu okuyan arkadaşlarım şuan bana gülüyolar dnjfn 😂😂) düzgün kaşları. Kirpikleri çok uzun değildi ve seyrektiler. Yanağının kenarında bir beni vardı. Biçimli çenesi ve sanırım herkese göre güzel benimse normal sayacağım dudakları. Uyurken çok masum görünüyordu. Benim salyalı halimin aksine. Kendimi dışardan izlemeyi o kadar çok isterdim ki. Sanırım insana benzemiyordum. Kendime gelip sırada öylesine atılmış hırkayı yavaşça aldım ve Gökayın üstünü örttüm. Daha sonra başından beri farketmediğim gözkapaklarının hemen altında kopmuş kirpiği gördüm. Ah bu bana yapılmaz dı ama. Kendimce saçma bir alışkanlığım vardı. Eğer kopmuş bir kirpik görürsem kesinlikle onu oradan alırdım. Yani almazsam cidden içim içimi yerdi ve bu acayip takıntım daha önceden bir çok bela açmıştı başıma. Şimdi orda duruyordu ve ben almazsam. Yoo almamalıydım. Ya da zaten uyuyo farketmez değil mi. Farketmez ya. Uyuyo canım ne farketcek. Evet evet farketmez. Derin bir nefes alıp yüzüne doğru eğildim. Konsantre olup parmağımla usulca alıyorken flaş patlamasıyla olduğum yerde dona kaldım. Flaş mı !? F-flaş mı !?
Kafamı kaldırıp baktığımda onu görmeyi hiç mi hiç beklemiyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duyulan Geniş Zaman
Literatura KobiecaHissizliği de tadacaksın bu bedende hisleri de. Kalbin acılarınla terbiye olurken, sessiz kalmak ne kadar güç bunu anlatacaksın insanlara. Konuşamıyorsam yazarım deyip bir umut ışığı yakacaksın kendine. İzmaritler yakarken ayaklarını pes etmeden tek...