Hazal
Herşeyin üstünden beş yıl geçip gitmişti işte ve ben buna ayak uydurmuştum bazı şeyleri kabul etmemiz gerekiyordu. O gitmişti giderken bebeğimi de yanında götürerek bana hiç bir şey bırakmamıştı, bizi hatırlatacak hiç bir şey kalmamıştı boynumda ondan geriye kalan bu madalyon ve yüzük dışında. Kendime defalarca sormuştum neden çıkarıp atmıyorum ondan bana en ufak hatıra bile kalmamalı desem de ne yüzüğe nede madalyonu atabilmiştim.
Valizimin fermuarını çektiğim de yıllar sonra bir daha dönmem dediğim ülkeme Vural'ın ve Nazlım'ın evliliği için dönüyordum sonunda evlenme kararı alabilmişlerdi gerçi onlara fazla kötü örnek biz olmuşken en doğrusunu yapmıştık aslında onlara kalsa hala evlenmezlerdi ama Nazlım hamile olduğunu karnı iyice belirgin olduğunda anladığı için anı bir karar olmuştu. Sahı kadın doğum ve uzmanı olmasına rağmen nasıl oluyorda hamile olduğunu fark edemiyordu, gerçi asistanların şefi olmak onu yormuştu. Odam dan çıktığımda benim gibi cerrah olan arkadaşım duvara yaslanmış beni bekliyordu;
"Gidiyorsun demek Hazal"
"Evet"
"Geri dönmeyecek misin?"
"Ne yazık kı öyle April ailem hastanenin başına geçmemi istiyor ve galiba artık içim deki acı bitti"
"Keşke bitmeseydi o zaman çünkü o acının bitmesi en iyi dostumu kaybetmeme neden oldu"
"Hadi ama April yapma böyle ilk zamanlar beni öldürmeye kalkmanı ikimiz de unutmadık" kahkha atmıştık karşılıklı.
"O kazaydı bunu sende biliyorsun. Şaka bir yana çok mutlu ol Hazal ve izin ver kalbini aşkı hak ediyor"
"April benim kalbim aşkı içine gömdü ve hiç bir cerrah onu oradan çıkaramaz"
"Altın parmaklarda mı?"
"Altın parmaklar derken"
"Senin dışında o aşkı kimse çıkaramaz diyorum şaşkın"
"Ha şimdi anladım ama altın parmakların bile çözebileceği bir hastalık değil bu?"
"Sadece dediğimi yap ve izin ver bu kişi o dahi olsa"
"Kapatalım bu konuyu yoksa biraz daha çıkmazsam evden uçağımı kaçıracam"
"Benim de amacım oydu hemen boz"
"Eminim bebeğim" vedalaşma faslına başladığımız da Nazlım dan sonra en iyi dostumu bırakıp gidiyordum bir daha ne zaman görüşürdük en ufak bir fikrim olmadan üstelik.
Evden çıktığımda taksi şöförüne havalımanı dedikten sonra susmuş ve kendimi hazırlamaya çalışmaya başlamıştım içimden tamamen onu sildiğimi söylesem bile oraya gittiğim de beni ne bekliyordu en ufak fikrim dahi yoktu.
Havalimanına geldiğim de valizlerimin indirilmesini beklemeye koyulmuştum diğer bir yandan Türkiye dönme şerefine beni bekleyen önemli bir ameliyatın hasta geçmişine ve sonuçlarına bakıyordum. Çantalarımın tamamı çıktığında taksi şöförüne ücretini verip içeri doğru ilerlemeye başlamıştım. Kontrol den geçtikten sonra döneceğim uçak firmasının bankosuna geçip check-in işlemlerimi tamamlayıp pasaport kontroluna geçmiştim.
Pasaportuma çıkış mührünün vurulmasıyla birlikte burada geçen beş yılıma veda etmiştim buraya acemi bir doktor olarak gelip başarılı bir cerrah olarak dönüyordum. Bekleme salonuna geçtiğim de uçağımın kalkmasına daha vardı ve bende diz üstü bilgisayarımı çıkarıp vakayı incelemeye başlamıştım hangi yolu izlesem diye düşünürken telefonumun çalmasıyla daldığım sonuçların içerisinden sıyrılmıştım;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus'un Güz'ü - (Tamamlandı)
Roman d'amourGelecek onu kansere hapis etmiş bir kadın, geçmişi ise tutkulu bir aşka; "Bir kadın düşünün onun okyanus gözlerinde boğulmaya korkan. " "Bir adam düşünün onun güz gözlerinde kaybolan.." Onların aşkı, tesadüfler üzerine kuruluydu, ama hayatta tesadüf...