1.BÖLUM: KARANLIKTAN GELEN KELLE AVCISI

628 30 50
                                    

BİRİNCİ BÖLÜM / KARANLIKTAN GELEN KELLE AVCISI

GÜNÜMÜZ / TÜRKİYE, MARDİN

     Gece yarısına on dakika kalmıştı. Kapısı sürekli kilitli olan arka odaya doğru sakin adımlarla yürüdü. Anahtarı cebinden çıkarıp kapıyı açtı. Odanın kenarında ceviz ağacından yapılmış büyük bir sandık duruyordu. Sandığın ağzı asma bir kilitle kapalıydı. Sandığı açmadan önce odanın perdesinin biraz aralıklı durduğunu fark etti. Perdeyi tamamen çekmek için pencere tarafına yürüdü. Elini perdeye attığı sırada dışarıda kar yağdığını fark etti. 

    Gece yağan karı izlemeye bayılırdı. Hele sokak lambalarının yaydığı ışık ile karın yağışı bir araya gelince fevkalade romantik bir manzara oluyordu. Bu manzarayı biraz izlemek için başını eğip sokağın sonundaki lambaya doğru baktı. Lapa lapa yağan kar taneleri, sokak lambasının sarı ışığının aydınlığında süzülerek yere iniyordu. Birden gördüğü şey karşısında korkuyla irkildi. Orada, sokak lambasının tam dibinde uzun boylu, siyah elbiseli biri vardı. Karanlık suratında parlayan korkunç gözleriyle hiç kımıldamadan doğruca ona bakıyordu.

    Korkudan kalp atışları hızlandı, elleri de titremeye başladı. Saatine baktı, tam gece yarısıydı, ardından kapı çaldı.Kapıdan yana istemsizce dönüp baktı. Bu saatte kim olabilirdi ki? Kanındaki adrenalin bir kat daha arttı ve kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atmaya başladı. Korku ve merakla pencereye tekrar dönüp sokak lambasının dibine baktı, kimse yoktu. Yorgun olduğunu biliyordu, karanlık ve yorgunluk birleşince halüsinasyon gördüğünü düşündü. 

    O, bunları düşünürken kapı, sert yumruk darbeleriyle bir daha çalındı. Kapıyı çalan her kimse ya yabancıydı ya da görgüsüz biriydi; çünkü kapının hemen yanında, duvarda kapı zilinin düğmesi bulunuyordu. Kapıyı açmak için korku ve telaş içinde odadan çıktı. Çıkarken o anda bile kapıyı kilitlemeyi ihmal etmedi. O, kapıya doğru yürürken kapı tekrar yumruk darbeleriyle çalındı. Artık, sinirlenmeye başlamıştı. Gelen her kimse iyi bir fırçayı hak ediyordu. "Bu saatte kapı bu şekilde mi çalınır?" diye söylendi içinden. Kapıyı çalanın kim olduğunu anlamak için dürbünden baktı. Gördüğü şey karşısında şoka girdi, başından aşağıya âdeta kaynar sular döküldü. 

    Sokak lambasının dibinde duran kişi şimdi kapının öbür tarafındaydı. Gözlerine inanamadı, halüsinasyon görüp görmediğini anlamak için gözlerini açıp kapattı. Dürbünden tekrar baktığında un ışıkları söndü ve hiçbir şey görünmüyordu, ardından ışıklar tekrar yanınca dürbünden yine baktı. Kapının önündekini görmeyince de derin bir oh çekti, ama emin olup iyice rahatlamak istiyordu. Kapının kilitlerini birer birer yavaşça açıp kapıyı hafifçe araladı. Açılan aralıktan binanın koridoruna baktı, bir şey yok gibiydi, ama daha geniş bir görüş açısı için biraz daha araladı kapıyı. Evet, kimsecikler yoktu. Derin bir nefes alıp rahatladı. Demek ki bu sadece bir halüsinasyondu. Kapıyı kapatmadan önce hafif serin bir rüzgâr yüzünü okşadı. Demir kapıyı "tık" diye kapattıktan sonra kilitleri çevirdi. Yeterince oyalanmıştı; saat, gece yarısını on dakika geçiyordu, işini bir an önce bitirmeliydi.

   Sandığın bulunduğu odaya gitmek için kapıya arkasını dönünce siyahlı adamla yüz yüze geldi. Aslında görülecek bir yüz yoktu, sadece karanlık suratın içinden parlayan korkunç gözler vardı. Korkudan nutku tutuldu, kalbi sıkıştı, dizlerinin bağı çözüldü. Sanki bir güç, kafa derisini acıtacak şiddette saçlarını tutup çekiyordu. Zaman durmuştu. Korkudan bilincini tamamen kaybetti. Bir heykel gibi olduğu yere çakılıp kaldı.

   Siyahlı adam; elinde, içinden kanlar süzülen bir torbayla apartmanın kapısından çıkıp, karanlığa karışırken adamın yerde yatan başsız bedeninden akan kanlar, antreyi kan gölüne çevirdi.

ARMAGEDDONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin