Jimin ile olan tartışmamın üzerinden iki gün geçmişti. O günden sonra olanlar hakkında ne Jungkook ile ne de Jimin ile konuşmuştum, onlarda bana başka bir şey sormamışlardı. O gün fazlasıyla dağılmıştım. Her şeyi sesli bir şekilde dile getirmek hem omzumdaki yükleri hafifletmiş hem de kenara çektiğim öfkemi gün yüzüne çıkarmıştı. Ama şu an iyiydim. Jimin ve Jungkook toparlanmamda ellerinden geldiği kadar yardım ediyorlardı bana ya da ben izin verdiğim kadar.
Öğle arasından bir önceki teneffüsteydik ve Rose ile okul binasının önündeki merdivenlerde oturuyorduk.
"Yoongi?"
Rose'un sesiyle daldığım düşüncelerimden sıyrıldım. Sorunlarım yüzünden Rose'a yeteri kadar vakit ayıramıyordum. Bunun Rose'u üzdüğünün farkındaydım ama Rose öyle bir anda karşıma çıkmıştı ki sorunlarımdan kaçmam mümkün değildi. Elimden geldiğince herkese vakit ayırmaya çalışıyordum.
"Efendim hayatım?"
"Daldın gittin yine. Bir şey mi var?"
"Yok," dedim sakince. "Bu aralar biliyorsun yaşantımı. Zor bir dönemden geçiyorum."
"Biliyorum ama böyle sessiz olman beni üzüyor."
"Yakında düzelirim merak etme."
"Bak ne diyeceğim? Bugün Hoseok ile konuşalım ve sana izin alalım. Sonra da kafanı dağıtmanda sana yardımcı olurum."
Aslında iyi olurdu. Uzun bir süredir resmen baskı altında yaşıyordum. Uyumaya bile zor vaktim oluyordu. Ama şöyle bir düşününce her şeyi Hoseok'a yıkmak kendimi suçlu hissetmeme yol açıyordu. Ayrıca para kazanmam gerekliydi. Kısa bir sürem vardı ve hâlâ parayı tamamlayamamıştım. Belki paranın miktarı fazla değildi lakin şu an hiçbir şeyim ve rahatça harcayabileceğim param yokken bana fazla geliyordu.
"Hoseok tek başına nasıl yetişecek o kadar işe?"
"Kuzenimden bir günlük senin yerine çalışmasını isteyebilirim."
"Benim yüzümden başkalarını rahatsız etmene gerek yok Rose. Daha sonra da gidebiliriz. Bana, beni düşünmen bile yeter."
"Ama Yoon-"
"Rose, lütfen," diyerek Rose'un sözünü kestim. Bende isterdim Rose ile dışarıya çıkıp bir şeyler yapmak ya da ne bileyim elini tutsam bile yeterdi ama bu durumda olmazdı.
"O zaman işten sonra seninle geçen gittiğimiz parka gitmeye ne dersin?"
"Saat fazla geç olur. Yine de hâlâ buluşmak istiyor musun?"
"Evet, hâlâ istiyorum."
"O zaman işten biraz erken çıkmayı denerim."
Zil çaldığında yerimden kalkıp arkamı çırptım. Ardından elimi Rose'a uzattım kalkabilmesi için. Beraber okula girdiğimizde önce Rose'u kendi sınıfına bıraktım. Nedense bu alışkanlık haline gelmişti bende. Okulda buluştuğumuz vakitlerde Rose'u sınıfına bırakıp öyle gidiyordum kendi sınıfıma.
Sınıfa girdiğimde sırama Jungkook arkası bana dönük bir şekilde oturmuş Jimin ile konuşuyordu. Yanlarına ilerleyerek elimi Jungkook'un omzuna koydum.
"Zil çaldı, senin sınıfına gitmen gerekmiyor mu?"
"Ne zaman zil çaldı Yoongi hyung?"
Jimin ufak bir kahkaha attı. Sanırım zilin çaldığını duymuş ve zilin sesini duymayan Jungkook'u uyarmamıştı. Jimin fazla masum görünse de bazen masumluğundan eser kalmıyordu.
"Az önce çaldı Jungkook."
"Ya Jimin hyung, niye hep aynı şeyi yapıyorsun? Bir gün senin yüzünden gerçekten büyük bir ceza alacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haptofobi
FanficKüçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kazandım sanıyorken kaybediyormuşum. • Haptofobi: İnsanların, kendisine dokunmasından korkmak.