2.4

571 34 13
                                    

Bu bölüm çok güzel oldu bence :D İyi okumalar

"Başına bela açmayı kesip, şiddet kullanmayı bırakana kadar."

"Ne?" 

"Eğer kutudan kurtulmak için cesaret gösterdiysem sende bu cesaret kalkanına sahip olmalısın. İyi bir insan olmaya çalışacağım demekle olmuyor. Eğer şiddet kullanmayı bırakırsan aşkını kabul ederim." ellerimi belime koydum. "Bunu yapacak mısın?" gülümsedim. Etrafa bakmayı bırakıp bana döndü.

"Tamam. Şiddet kullanmayı bırakacağım."

"Ne dedin? Tam anlayamadım! Bir daha söyle." 

Bağırıp, "Şiddet kullanmayı bırakacağım." dedi. Herkes alkışlamaya başladı.

"Söz mü?" deyip serçe parmağımı kaldırdım. Gülümseyip, "Söz veriyorum." dedi ve baş parmaklarımızla mühürledik.

"Ne zor bir kız." diye mırıldandı. 

İşaret parmağımı havaya kaldırdım. "Kız arkadaşına ne dedin sen? Sözünü geri al." gülümseyip bir şey demeyince, çenesini tuttum. "Sözünü geri al." elimi indirip,

"Söylediğimi geri alıyorum, tamam." dedi. Bu sırada ellerimi tutmuştu.

"Benden yararlanmaya mı çalışıyorsun?" 

Kaşlarını kaldırıp, "Neden, yapamaz mıyım?" diye çapkınca konuştu. "Kız arkadaşım değil misin?" Elini gıdığıma atıp okşadı.

Elini ittirdim. "Hey, ben kedi değilim."

-

"Ben geldim, baba." Bir elimle Jungkook'un elini tutuyordum. 

"Senin için mısır patlattım, tatlım." dedi arkası dönükken, yavaş yavaş önüne döndü. Suratında 'dönmeseydim, görmeyeydim bunları' gibi ifadesi vardı.

Tabii kızını Jungkook'la el ele görüyor. Bir ellerimize bir de bize baktı.

"Bu ne?" 

Gülerek "Ah...şey... biz çıkıyoruz." dedim.

O da gülerek, "Çıkmak... arkadaş olarak mı?" diye sordu. İnanmak istemediğini biliyordum, ama yapacak başka bir şey yoktu.

"Aslında arkadaştan daha öte." diye cevapladım yine.

"Hayır. Hayır, bu doğru olamaz." babam ağlamaya başladı ve elindeki mısır tabağını havaya fırlattı. Hepimiz ağzı açık, babamı izlerken bütün mısırlar yağmur yağar gibi dökülüyordu. Koltukta oturan Jimin'de şaşkınlık içindeydi. Babam "NEDEN?" diye bağırıp ağlamasına devam etti. "Hemen elini bırak!"

"Hayır." dedim göz devirerek. 

"Onun elini bırak!" diye bağırıp yanımıza gelip elimizi ayırmaya çalıştı ama biz Jungkook'la elimiz japon yapıştırıcısıyla yapıştırılmış gibi bırakmıyorduk. 

"Hayır, ellerimizi bırakmayacağız, baba." babam tekrar aynı yerine geçip elimize baktı, sonra yine gelip elimizi ayırmaya çalıştı. "Baba, bırakmayacağız."

"Sana kaç kere söyledim, neden beni dinlemeyerek karşı geliyorsun?" 

Jimin elindeki sandiviçini yerken ağzı dolu bir şekilde, "Hadi ama baba. Hangi çağda yaşıyoruz, aşka nasıl karşı gelebiliriz?" dedi. Film izler gibi bizi izliyordu.

"Bir daha şiddet kullanmayacağıma dair söz verdim." dedi Jungkook, konuşmaya katılarak. "Ona bakmak için elimden ne gelirse yapacağım."

Babam ellerini saçlarından geçirdi. "Eğer onaylamazsam, birbirinizi görmek için başka yollar mı denersiniz?" Jungkook'la birbirimize bakıp aynı anda kafa salladık. Babamın bu halleri komikti. "Pekala, ama şartlarım var! 

1- İkiniz gözümün önünden ayrılmayacaksınız.

2- Sarılmak yok.

3-Eve geç gelmek yok.

Ae Ra, kendini korumalısın. Ve sen, elinden başka bir yerine dokunmak yok! Eğer dışarı çıkmak istiyorsanız beni bilgilendirip arayacaksınız." 

"Baba, çok fazla baskı yapıyorsun, resmen seni her gün aramamı istiyorsun. Ya işin çıkarsa?"

"Asistanım var." babam Jimin'e dönüp baktı. Jimin kafasını telefonundan çekip kafasını hayır anlamında salladı. Babam geri bana döndüğünde, "Kendini hizaya sok. Saat başı gözüm üzerinde." dedi ve elini gözüne götürüp beni işaret etti. "Ailemize yaptığına bak!" ayağının altındaki yapışmış patlamış mısırları gösterdi. "Şunlara bak!" ayağa kalktığında gidecekti ki popo üzerine düştü. Hepimiz kahkaha atarken "Aishh!" diye bağırdı.

-

Otobüste oturmuş telefonla komik selfie'ler çekiyorduk Jungkook'la. Arkadan Jimin elini sokup kafalarımızı ayırdı. Ellerine vurdum. Kafamı Jungkook'un omuzlarına yaslamıştım ki Jimin'in eli buna müsaade etmemişti! Hızlıca yine kafamı koyacaktım ki kolunu yine koydu. En sonunda beni yerimden kaldırıp arka koltuğa oturttu ve Jungkook'un yanına geçip kafasını Jungkook'un omzuna koydu. Jungkook gülerken, Jimin'in kulağını çektim, resmen benim olana yavşıyordu!

Otobüs yolculuğu karmaşa ile sona ermiş parkta el ele tutuşup geziyorduk, arkamızda da bir adet somurtan Jimin. Ben takıl dememiştim, babam zorlamıştı. Gözüme elimi atttım. 

"Sorun ne?" diye sordu Jungkook gözüme bakarken, "Hey, bir şey yok. Blöf mü yapıyorsun?" dedi, ben gülmeye başlamıştım. Arkadan Jimin'in öksürmesiyle ikimizde Jimin'e döndük.

Bir taşa oturmuş yine selfie çekiyordum, "1...2...3" dedim ve üçüncüde Jimin'de fotoğrafa girmişti. "Jimin! Aptal mısın? Neden her selfie'de çıkıyorsun? Bir daha çekeceğim girme!" Yine tam çekiyordum ki, fotoğrafa girdi. Sanırım bu gezme, birisi ölmeden bitmeyecekti. "Jimin!" 

"Hadi selfie yapalım, ben çekeceğim!" deyip telefonumu elimden aldı pis Jimin. Telefonumu alacaktım ki iki üç tane daha çekti, lakin telefonumu vermedi.

Bankta oturmuş, elime çiçek almıştım. "Çok güzel kokuyor, sende kokla." diye Jungkook'un burnuna tuttum. "Evet, güzel kokuyor." dedi. Sonra kulağının yanına götürdüm. "Çok tatlı oldun! Yüzün çok tatlı, çok yakıştı." derken Jungkook gülerek elimi itiyordu. Jimin yine öksürmeye başladı. Bilerek yapıyordu aptal.

"Boğazına bir şey mi yapıştı, Jimin?" dedim sert sesimle. Birazdan boğazına yapışan ben olacaktım.

"Yok hayır, bir şey yok." dedi kaşlarını kaldırıp. "Eli, elin." dedi sonradan. "Babamın ne dediğini duydun." Ah o eli senin... her neyse.

"Jungkook, dediğim gibi değil mi? Sorunlardan uzak kalmak daha iyi." Gülümseyip kafa salladı. "Tuvalete gitmem gerekiyor. Birazdan ferahlatıcı bir şeyler alırız, tamam mı?"

"Bekle bende geleceğim." dedi Jungkook. Ağızımı açacaktım ki Jimin girdi.

"Jungkook hyung, ona eşlik etmek benim görevim."

Jimin'e döndüm, "Ah, Jimin. Biraz ara ver istersen. Poh poh sesler duydum senden."

"Beni yakaladın." Dedi Jimin, kalbini tutarak.

"Hadi gidelim." dedim ve Jiminle gittik.

-




ugly duckling don't | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin