3 Yıl

1.7K 32 0
                                    

~HUNHAN~ 

Sadece kalbimin bana söylediklerini yapıyordum ve yaklaşık 3 yıldır kalbimin sözünden çıkmamıştım. Ayaklarım yine hergün ki gibi beni o kafeye doğru götürüyordu. Aslında kalbim ayaklarıma emir veriyor ayaklarımda bunu yerine getiriyordu hemde hiç tereddüt etmeden. Ve yine duvar köşesine sinmiş bir şekilde buldum kendimi okuldan sonra uğradığım ilk yer bu kafeydi. *OH CAFE* Bulunduğum duvarın köşesi kimse tarafından görülmeyecek bir şekildeydi. Böylelikle kimse beni rahatsız etmeden 3 yıldır aşık olduğum adamı rahat bir şekilde 1 saatliğine bile olsa izleyenbiliyordum. Onu izlerken bazen sevgi bazen nefret bazense kıskançlık duyguları oluyordu içimde, o etrafı toplayıp temizlerken sevgiyle bakıyordum. Ama herhangi bir müşteriyle samimi bir şekilde konuşurken kıskançlık ve nefret içimi yiyip kemiriyordu. Sonunda 1 saatim dolmuştu. Artık eve dönmeliydim. Sevgilime veda amaçlı avucumun içine kondurduğum öpücüğü ona üfledim. Sanki o öpücük rüzgarda biraz savrulup onun yanağına konmuşcasına gülümsedim. Yavaşça ayağa kalkıp arkamı tam dönecekken iri, dev gibi bir bedenle çarpıştım. Ah tabi bu Chanyeol'dan başkası olamazdı. Baygın gözlerle ona baktım. O ise hiç birşey olmamış gibi gülümsedi ve "Selam geyik" dedi. Karşımdaki dev tüm romantik dakikalarımı mahvetmişti ve bunu nerdeyse hergün yapıyordu. Yeol'a herşeyi anlatmıştım çünkü oda benim gibi gaydi ve güvenebileceğim tek kişi o idi. Hatta aynı yaşta öğrenmiştik gay olduğumuzu. 16 yaşındayken artık gay olduğumu farkettim. Kimseye anlatmaya cesaret edemezken Yeol bana gay olduğunu biranda söylemişti. İşte o zaman güvendim Yeol'a... Yeol hala dikilip ona selam vermemi bekliyordu. Bende "Selam dev" deyip yürümeye başladım. Yeol arkamdan seslendi "Bugün karşısına çıkacaktın hani" dedi. Bende içimden 'Yarın karşına çıkacam Oh Sehun' dedim...

Ertesi gün çıkış zili çalar çalmaz sınıftan çıktım. Artık karşısına çıkma zamanı çoktan gelmişti. Karşısına çıkıp seni seviyorum demeyecektim elbette çünkü onun bir gay mi yada degilmi olduğunu bilmiyordum. Sadece kafeye gidip onu daha yakından hissetmek istiyordum. Belki birşey içme bahanesiyle de onunla konuşma fırsatım olurdu. Nihayet kafenin oraya gelmiştim. Derin bir nefes çekip içeri girdim. Kapının üstüne asılan çan geldiğimi belirtircesine çınlamıştı. Duvar köşesindeki boş masayı görünce direkt oraya yürüdüm. Sandalyeyi yavaşça çekerek oturdum ve etrafıma bakındım o yoktu ortalarda. Tam hayal kırıklığına uğramıştım ki biranda o bir melek gibi belirdi. Onu yakından görmek daha da güzeldi. Bembeyaz teni üçgen şeklini alan çenesi ince dudakları ve yüzüne eşlik eden muhteşem sarı saçları 'Tanrım bu insan değil bir melek' diye düşündüm. Ona bakarken dudağım hafifçe yukarı kıvrılmıştı. Ve biranda kalbim hızlı bir şekilde atmaya başladı. Tanrım o bu tarafa doğru geliyordu. Kalbim bir volka gibi patlamaya hazırdı. Vücudumdaki tüm kan yüzüme fırlamıştı. Kızarmaya başladığımı hissedebiliyordum. Ve artık kokusunuda hissedebiliyordum. Vanilya çilek karışımı bir kokuydu. Ve tabi son olarak o narin sesiyle bana "Ne isterseniz" diye sormuştu. O kadar derin düşüncelere dalmıştım ki onun 5 dakikadır başımda beklediğimeden haberim yoktu. Sonunda düşüncelerimden sıyrılıp bana yöneltilen soruyu cevapladım. "Ş-şey b-ben bir bubble tea a-alabilirmiyim" dedim. 'Lanet olsun kekeledim' O elinde tuttuğu not defterine bişeyler yazarak "Peki efendim" diyip masadan uzaklaştı. Bende arkasından ona bakakaldım. Onun o muhteşem kalçaları yürürken sallanıyodu. Tanrı biliyor ya ben onu değil onun beni becermesini istiyordum. Bu düşüncelerim bile küçük penisimi şişmesine neden olmuştu. Tekrardan onu izlemeye başladım.

Farklı bir garsonun getirdiği buble tea'yı yudumlarken gözümü biran olsun Sehun'dan ayırmıyordum. Evet Sehun ismini biliyordum ama hep "o" diye nitelendirmiştim kendi içimde ve artık ona biraz daha yakın olduğuma göre ona Sehun diyebilirdim. Hala Sehun'a bakıyordum. Parlak saçları dudakları boynu kalçaları tüm bunlar benim zihnimde yer edinmişti. Ben Sehun'a bakarken onunda bana baktığını farkettim. Üstelik oda gülüyordu hemde içten bir gülümsemeyle hemen kafamı indirdim. Ateş basmıştı beni kafamda bir sürü düşünce belirdi. 'Acaba o'da bir gay mi ve eğer öyleyse benden hoşlandımı hangi garson bir müşteriye bu kadar içtenlikle gülerki' Bu düşünceleriminden sıyrılmamı buble teamı bitirdikten sonra pipetten çıkan tuhaf sesler neden olmuştu. Başımı yavaşça kaldırdığımda herkesin bana baktığını gördüm. Başımı özür manalı hafifçe eğdim. Tekrardan Sehunla göz göze geldiğimde bana alaylı bir şekilde gülüyordu. Aslında bu hoşuma gitmişti. Ama yinede utanmıştım. Sandalyemi geriye iterek ayağa kalkıp Sehun'a doğru yürüdüm. O hala gülüyordu. Tam karşısına geçip yüzüne baktım. 'Tanrım onu bu kadar yakından gördüğümü sağladığın için sana minnettarım' diye dua ettim içimden ve ürkek bir sesle "Lavabo ne tarafta diye" sordum. O ise hiç konuşmadan sol elini kaldırarak yan tarafını gösterdi ve tabi hala o muhteşem içten gülümsemesiyle. Teşekkür edip lavaboya gittim. İçeri girer girmez yüzüme soğuk su attım. Bu bir nebze olsada rahatlatmıştı beni nefes alış-verişlerim düzene girmişti sonunda kalp atışlarım normal seviyede atıyordu artık. 'Bu adam beni ne hale getirdi böyle' diye düşündüm kendime aynada bakarken. Gözlerimi kapatıp derin nefesle aldım. Ama gözlerimi kapattığımda anda bile onun hayali beliriyordu zihnimde yavaşça gözlerimi açtım ve aynadaki yansımamın arkasında o vardı. Titrek sesimle "S-sehun" dedim.

One shotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin