11. Bölüm
"Hyung 1. günümüz kutlu olsun." Dolabımın yanına ulaştığımda sırıtan bir Jungkook'la karşılatım. Gülünce kırışan göz kenarları ona ayrı bir sevimlilik katıyordu.
"Şimdiden böyleysen ileride seninle ne yapacağım ben?" Dolabımı açıp kitaplarımı yerleştirirken yere düşen kağıt dikkatimi çekti. Aylar öncesinde yine aynı şekilde okumuş olduğum cümle kafamda yankılanırken yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamıyordum. Tek fark bu sefer yanımda sözleri dile getiren kişi sevgilimdi.
"Fotoğrafı sakladım ve 10 yıl sonra sana geri veriyorum, Kim Taehyung. Nasıl başladığımızı hatırlatmak istedim sadece." dedi bana yaklaşırken.
"O zaman yanlış hatırlıyorsun. Çünkü ben olayların elmalı lolipop yüzünden başladığını hatırlıyorum." dedim bir adım atıp sırtının dolapla buluşmasını sağlarken. "Hani şu sonuncusunu yediğin."
"Ya hyung!" deyip geri çekilmeye çalışırken arkaya attığı kafasını dolaba vurmasıyla koridoru acı dolu bir çığlığın doldurması bir oldu. Yakın oluşumuzdan dolayı zaten bizde olan gözlere böylelikle daha fazlası da eklenmişti.
Yanımıza gülerek gelen Yoongi hyung ve Jimin'le Jungkook'un acıyan kafasını unutmuştum bile. Gözlerimi kısarak onlara diktim. Bu bakışlarımı fark eden benim canım arkadaşım ise gülümsemesini silmişti. Bendeki ruh hali değişikliğini fark eden Jungkook da bir eli kafasında acıyan bölgeyi ovarken meraklı gözlerle bizi izliyordu.
"Sizin aranızda ne var?"
"Hiçbir şey."
"Çıkıyoruz."
Aynı anda söylenen sözler ve Yoongi hyungun Jimin'in elini sıkıca kavraması sonucu sorgulayıcı bakışlarım yerini şaşkın bakışlara bırakmıştı.
"Tekrar soruyorum. Aranızda ne var sizin? Gerçi bildiğinizi de pek sanmıyorum ama."
"Çıkıyoruz Taehyung. Daha nasıl açık olabilirim?" Yoongi hyungun ser t sesini kullanmasıyla sesimi az da olsa kesmiştim. Çünkü o Min Yoongi'ydi. Onun karşısında kimsenin durabileceğini zannetmiyordum.
"Ne zamandan beri çıkıyoruz? Benim niye bundan haberim yok hyung?" Eh, sanırım durmak bilmeyen, sınır tanımayan Park Jimin faktörünü unutmuştum. Yoongi hyungun şansa ihtiyacı olacaktı, hem de bolca.
"Sana seni sevdiğimi söyledim. Daha ne bekliyorsun?"
Jimin ellerini ayırarak geri çekildi. Tek kaşını kaldırırken sordu. "Belki bir çıkma teklifi?"
Ortamın gittikçe gerileceğini anladığımda ne zaman bu hale geldiğimizi anlamayan Jungkook'un kolundan tutarak çekiştirmeye başladım.
"Bizim Kookie'nin kafası uf mu olmuş?" dedim uzaklaştığımızda.
"Hyung iyi misin sen? Hayır kafasını çarpan benim, sen neden böyle konuşuyorsun?" Gözlerini büyültmüştü be tam da şu an onu ısırmak istiyordum.
"İlişkimize heyecan katıyorum daha ne olsun?"
"Aman kalsın. Ben böyleyken gayet de mutluyum ilişkimizle." Tekrar hareketlenmeye başladığımızda eline uzandım ve sanki bir yapbozun birleşmeyi bekleyen son parçaları gibi birbiri içerisine geçmesini izledim. Uyumluyduk ve ben bunu seviyordum.
"Jungkook, sen de bir çıkma teklifi beklemiyorsun değil mi?" Koridoru döndüğümüzde onun sınıfına gittiğimizi fark ettim.
"Hyung biz zaten yeterince zaman kaybettik. Bir de bunları konuşarak işi uzatmamalıyız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Miss You/TaeKook
Fanfiction"Sen benim kırmızı saçlarımı çok severdin. Uyan. Bu sefer senin boyamana izin vereceğim." Bitkisel hayattaydı ve doktorlar bir yıldan uzun sürerse normal hayata dönmesinin zor olacağını söylüyorlardı.