Gece hiç rahat uyuyamamıştım bir sağa bir sola dönüp durmuştum.Kendi konforsuz yatağımı bile özlemiştim.Sonunda tam anlamıyla uyuduğumda saat epey bir geç olmuştu.Dolayısıyla geç uyanmıştım.Uyandığımda her sabah duyduğum horoz sesini duymadığım için tuhaf hissetmiştim.
Başım dün geceki gibi sızlamıyordu bu yüzden rahatım.Ağır hareketlerle yataktan kalktım ve gerilme hareketini yaptım. Elimi yüzümü yıkamak için lavoboyu aramaya koyuldum.Odadan koridora çıktım ve etrafa göz gezdirdim.Herhangi bir lavobo falan göremedim tek tek kapıları açıp arayamazdım da.Ben aval aval lavoboyu ararken Altan Ağa'yı odasından çıkarken gördüm.Gözgöze geldiğimizde hemen yüzümü başka tarafa çevirdim ve odama doğru ilerledim.Altan Ağa "Günaydın."dedi normal ses tonuyla.Bana günaydın dediği için sevinmedim değil açıkçası, dün olanlardan sonra bu hareketi kendini affettirme gibi gözüküyordu.Özür dileyeceğini düşünmediğimden bu da gelişme sayılırdı.Normalde cevap vermezdim ama nezaket göstererek "Günaydın."dedim yüzümü ona dönmeden.Altan Ağa "Bana dön."dedi.Aslında emir kipi kullanmıştı ama pek de emreder gibi söylememişti.Dediğini yaptım ve ona döndüm."Sorun ne?"dedi.Sorun sensin demek isterdim ama sadece isterdim."Lavoboyu bulamadım."dedim.Bana baktı ve dudaklarını birbirine bastırdı ve gözlerini devirdi.Yine ne yaptım acaba diye düşünmeden edemedim.Altan Ağa "Her odada banyo var kişiye özel."dedi.Bunun neresi komikti Allah aşkına.Bende "Bende odama gideyim o zaman."dedim ve odama doğru ilerledim.Aynı evde yaşadığımıza göre sık sık karşılaşacaktık yani kâbus dolu günler beni bekliyordu.En azından okullar açılınca rahat nefes alırdım ne de olsa Altan Ağa üniversiteye gidiyordu.Benim okula gidemeyeceğim aşikardı bu yüzden fazla umursamamaya çalışıyordum.Odaya girdim ve daha önce farketmediğim bir kapı gördüm.Banyo olduğunu farzederek içeri girdim.İçerisi bembeyazdı inci gibi duruyordu.Aslında öyle çok da büyük bir yer değildi ama heryerin beyaz olması onu uçsuz bucaksız gösteriyordu.Altan Ağa sade olmayı seviyordu anlaşılan.Banyoya girdim ve musluğa doğru ilerledim.Musluğun çevirme yerleri yoktu acaba Altan Ağa'ya söylemeli miydim? Biricik evinde eksik yer olmamalıydı öyle değil mi? Elimi normalde çevirme yerlerinin olması gereken tarafa doğru götürdüm.Aniden suyun akmasıyla çığlık attım ve geri çekildim.Su benim geri çekilmemle birlikte akmayı durdurdu.Kendime gelmemle birlikte bunun sensörle çalışan bir musluk olduğunu anlamam çok sürmedi.Tekrar elimi musluğa götürdüm ve elimi yüzümü yıkadım.Yüzümü kurulamak için ilerideki dolapta olduğunu düşündüğüm havluyu almak için dolabı açtım.Orta boylarda bir sepetin içinde rulo halinde küçük havlular vardı bir tanesini aldım ve yavaşca elimi yüzümü kuruladım.Havluyu aynanın yanındaki askılığa astım ve kapıya yöneldim.Altan Ağa kapının orada dikilmiş kaşları çatılmış bir şekilde bana bakıyordu.Bir an öylece kalakaldım "Kapıyı çalmadan girdin."dedim sesim biraz titrek çıkmıştı.Beni korkuttuğu yetmezmiş gibi birde odama izinsiz girmişti.Tamam ev onun olabilir ama ben uygunsuz bir vaziyette de olabilirdim. Altan Ağa bir şey demezken benim sesim banyoda yankılandı ve ortalığı derin bir sessizlik kapladı.Yüzü, yeni yeni uzamaya başlamış sakallarıyla birlikte çok daha farklı gözünüyordu.Sessizliği bozan Altan Ağa oldu "Az önce neden bağırdın."dedi suratındaki bana ruh hastasıymışım gibi bakan bir ifadeyle.Benim soruma cevap vermemekle birlikte birde kendisi soruyor.Ona, neden bağırdığımı söyleyecek kadar salak değilim.Musluktan korktum mu diyeceğim, işte o zaman ruh hastası gibi gözükürdüm."Sebebi yok."dedim, evet gerçekten zekamla gurur duyuyorum. Sebepsiz yere bağırdım çünkü ben ruh hastası değilim çok mantıklı bir açıklama oldu doğrusu.Altan Ağa bir şey söylemeden yavaşca arkasını döndü ve gitti.Bende onun ardından banyodan çıktım ve üstüme temiz kıyafetlerimden almak için valizimin yanına gittim.Valizin hepsini boşalmış olmama rağmen giyecek bir şey bulamamam ne kadar da ironik.Odam savaş alanı gibi oldu, kıyafetlerim ete kemiğe büründü ve bana harb açtılar. Yerdeki kısa kollu elbisemi elime aldım ve üstüme tuttum. Aynanın yanına geçtim ve kendime şöyle bir baktım.Önceden olsa birini alır giyerdim ama bu kıyafetlerle kendimi buraya ait gibi hissetmiyorum. Zaten hiçbir zaman ait olamayacağım bu şehir, bu eve uyum sağlamaya çalışmam başlı başına bir hata.Tekrar valizimin yanına gittim ve ön taraftaki gözünü açtım. İçinden günlüğümü çıkardım, benim en değerli hazinelerimden biriydi artık çünkü onda annemle geçirdiğim günler saklı. Onda benim dünyam saklı. Günlüğüme kimsenin dokunmayacağından emin olmak için onu saklamalıyım.Her ne kadar burası benim odam olsa da emin olmakta fayda var. Aklıma annemin günlüğümü gizli gizli okuduğu zaman geldi ve yüzüme acı bir tebessüm oturdu. Annem gerçekten üzülmüştü, benim iç dünyamda neler yaşadığımdan habersizdi ki öğrenirse üzüleceğini bildiğimden içimi hep günlüğüme akıttım.Şikayetci değilim hiçbir zaman da olmadım ama babam ölmeden önce her şey daha güzeldi. Babamın yokluğunda her şey daha zor oldu ben o zamanlar küçüktüm pek farkında değildim olanlardan ama büyüdükçe anladım.Büyüdükçe vücudumdaki morfin etkisini yitirdi ve acı hissedilir yüzünü gösterdi.Bende kendimi anneme adadım, güçlü durmaya çalıştım ki annem de güçlü olsun ama yeterince güçlü olamamışım.Annem benim yüzümden intihar etti.Şimdi ise güçlü durmam için sebebim kalmadı ama ölüm kolaya kaçmak olur ve annemin ölümüne sebep olmuşken bu kadar kolay olmamalı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZ #Wattys2019
Roman d'amourDicle, yapraklarını teker teker düşüren sonbahar ağacı gibi sonunda yine kendisiyle başbaşa kalmıştı . Yalnızlığın kıyısında kaybolmuşken fark etmeden tutunduğu bir liman onun tek sığınağı olmuştu. Artık kaybedecek çok şeyi vardı. Onun en de...