"Sen... Nereden biliyorsun?" AH! Hayır. Panik yok. Başarabilirim değil mi? "Nereden bildiğimi boşver, Amy meseleyi biliyor mu bilmiyor mu?" John sinirli bakışlar atıyor. "Sanane ki bundan John?" Off! İki gündür öfke kontrolü yapamıyorum. Her şeyi mahvedip duruyorum. John'un bakışları yumuşuyor. Mutfak tezgahına dayadığı kollarını indiriyor. Geriye yaslanıyor. "Vay canına. Pekâla." Kırıldı. Tabureden atlayıp, ünitenin üzerine bıraktığı cüzdanını ve anahtarlarını topluyor. "John, dinle. İki gündür kafam çok karışık. Sana öyle söylemek istemezdim." John beni duymamış gibi yapıyor. Ceketini kanepenin üzerinden alıp kapıya yöneliyor. Önüne geçiyorum. "John lütfen! Karşılaştığın her zorlukta böyle kaçıp gider misin sen?!" Küçümseme ve incinmişlik ile gözlerini 2 saniyeliğine gözlerime dikiyor, "Becky, sorun ne biliyor musun? Eskiden benden hiçbir şeyini saklamazdın. Ve... En önemlisi ise beni Amy'den ayırmadığını, ikimizi eşit sevdiğini hissettirmiştin. Çok yanılmışım. Şunu bilmeni isterim ki; bu berbat bir duygu." Beni itekleyerek -ve tabii ki kapıyı çarparak- çıkıyor. Uf be! Gerçekten üzmek istememiştim. John'un arkasından koşuyorum. Kalbim küt küt atıyor. "John, ben seni çok seviyorum." Gülmemek için dudağımı ısırıyorum; John filmlerdeki gibi arkası dönük ama söylediklerimden sonra kıpırdayamıyor. Sonra arabasına binip gidiyor. Evet, süper. Hiç bir işe yaramadı. Kotumun cebindeki zır zır çalan telefonu açıyorum. "Merhaba." "Merhaba, Bayan Brandon ile mi görüşüyorum?" "Evet, kimsiniz?" "Heey Becky nasılsın? Ben Fi." "Umm, kusura bakma. Çıkaramadım. Ben biraz... Nasıl desem, hastayım da." "Ah. Ah şey. Ben zannetmiştim ki... Beni hatırlarsın diye şey ettim. Hani en son stüdyoda görüşmüştük?" "Aaa hatırladım! Selam Fiona. Nasıl gidiyor?" "Harika. Tek eksiğimiz sensin. Düşüneceğim demiştin. Ben de düşündüm ki, belki yeniden başlamak istersin." "İçten söylüyorum ki Fi, çok isterdim. Ama Janice ile aramız limoni. Dün onu çok üzdüm. Şimdi aynı yerde bulunmamız... Bilemiyorum." "Ah Becky. Saçmalama. Sen yeterki gel, ben sizi barıştırırım." "Olur mu dersin?" Lafı geveleye geveleye bir hâl olduk. Konuya nereden geçtik bilmiyorum ama konuştuğumuz en son şey düşes saten gelinliklerin uzun gösterip göstermediğiydi. Ertesi gün gidip konuşmaya karar verdik. Onu da aradan çıkardım böylece. Tam koltuğuma uzanıp iki dakika kestiriyordum ki çalan kapıya bakmaya gidiyorum. Kulaklarımı kapatarak uyuyacağım artık ya!
Kargo servisi geçen gün yaptığım alışverişi dokuz koli şeklinde içeri taşıyor. İlaçlarımı içtikten sonra huzurlu bir uykuya dalıyorum. Gerçekten gerilmeden uyuduğum çok kıymetli bir uyku oluyor benim için. Sonra Suze'u arıyorum. "Selam Bex! Nasıl gidiyor?" "Fena değil. Hazırlıklar tamam mı diye sormak için aramıştım." "Sayılır diyeyim. Her zamanki gibi Martin çok yardımcı oluyor. Biz Ernest'le oyun oynuyoruz o ise dağıttıklarımızı topluyor. Hahah. Zor uyuttum. Çok cadı bir varlık şu çocuklar..." diyor Suze. Evet çok haklı. Martin dünyanın en iyi eşi ve en iyi babası gibi bir şey. Biz Suze ile konuşurken Martin'in sesini duyuyorum. "Biz de seni özledik Beckyyy!" Suze ile gülüşme sesleri geliyor. Bu mutlu aile ortamını çok kıskanıyorum. Ernest'in yerinde olmak isterdim. Kanalları bilinçsizce gezerken birden kendi haberimi görüyorum. John'a gülümserken, onunla konuşurken, yemek yerken. Bugün pek muhteşem geçmese de mutluyum; yarın Suze geliyor!
☆
"Ahh! Hadi Becky. Amma da tembelsin." "Tamam. Tamam pekâla. Kapa şunu."
Tam yarım saattir Amy randevu için benden giysi almaya gelmek için yalvarıyordu. Sonunda kapıya deli gibi vurarak beni geldiğinden haberdar ediyor. "Selam Becky. Seni seviyorum." "Yağcı." "Oh, alakası bile yok!" "Hadi çıkalım." Amy önden koşarak, ben ise uyuş uyuş yukarıya çıkıyoruz. Amy bütün kıyafetlerimi gözden geçirmek istiyor. "Amy saçmalama! Nereden baksan, denemek şöyle dursun göz gezdirmek bile saatlerimizi alır." "Uff. Yeni kardeşimle tanışacağım ve ilk izlenimimin iyi olmasını istemek benim de hakkım değil mi?!" "Dün John'la tartıştım. O yüzden hâlâ seni görmek isteyip istemediğinden emin değilim." Ben daha cümlemi tamamlayamadan Amy telefonuna gelen mesajla sohbetten kopuyor. Bu kız telefon bağımlısı. Randevu için Kırmızı, dizinin bir karış üzerisinde askılı bir elbise seçiyorum. Üzerine kahverengi D&G çok ince bir kemer, ayakkabılarını da yine kahverengi basit sandalet olarak ayarlıyorum. Gayet süper oldu, kendime ise yine aynı boy beyaz, bez bir elbise ve stiletto seçiyorum. Amy histerik bir şekilde yanıma geliyor, "Becky, John numaramı bulmuş. Bana şimdi mesaj attı. Ve.. Im. Buluşmada senin olmanı istemiyor. Bundan sonra seninle tüm bağlarını kesmiş ve... İki saat sonrası için Sachaxy'de buluşuyoruz." Elimdeki askıları yere düşürüyorum. Her şey David yüzünden... Size söylemeyi bile istemiyordum, bir şekilde sinsi muhabirler bunu haber olarak kullanabilirlerdi ve... Ah... Luke'u düşünemiyorum bile. David... Benim eski aşkım.
Sınır 5 vote arkadaşlar. Oylar gelmezse yazmayacağım artık. Hoşça kalınn. :( ;(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alışverişkolik
ChickLit"Hayatın hakkında hiçbir şey bilmiyorsun." diyordu kardeşim. ☆ Hayatının son üç yılını hatırlamayan Becky'nin gözlerini açtığında neler değişmiş olacak? Hiç tanımadığı insanlar birden en yakınları olmuş. Eee sonra?