Kulağıma ilişen yüz bininci inleme sesinden sonra derin bir nefes alıp Chanyeol'un kulağının hemen üstündeki kısa saçları çekiştirdim.
"Altımdaymışsın gibi inlemeye bir son ver yoksa alnına maymun poposu çizerim." Masadaki kahkahalar artınca Chanyeol yüzünü buruşturmuştu. "Bilerek acıtmaya devam ettiğin sürece ben de inlemeye devam edeceğim."
Okulun organize ettiği "Kaynaşma Partisi" safsatası için bir barda toplanmıştık ve herkes eğleniyorken -en azından öyle görünüyordu- ben Chanyeol'un kulağının arkasına günlerdir yapmam için yalvardığı yılan dövmesini yapıyordum.
Asamın ucunu biraz daha bastırıp işime devam ettiğimde beline doladığım ayak bileğime tırnaklarını geçirmişti. Yine kavga etmemize ramak kala Chen masadaki taşlardan ikisini üzerimize fırlattı. Asla hedefi ıskalamazdı. Alnıma çarpıp kucağıma düşen taşı tekrar ona attım.
"Bırakın şu dövme işini de oyuna katılın. Kural 101. Sıra size geldiğinde belli bir süre içinde hamle yapmazsanız zaman aşımı nedeniyle ceza alırsınız." Masadaki herkes göz devirdiğinde dudak bükmüştü ve kimse de onu takmamıştı ama yine de dövme işine kısa bir ara verdim.
Bir yandan masadaki Chen'in götünden uydurduğu ve kurallarını da sadece kendisinin bildiği oyuna devam ederken bir yandan etrafı güzelce süzdüm. Bu kaynaşma partisi okula yeni transfer olan öğrenciler için düzenlenmişti ve etraflarında büyük bir kalabalık olduğunu gördüğümde işe yaradığını fark ettim. Onlara katılmayan, bizim gibi kendi grubuyla takılanlar da vardı elbet ama bu gruplar da çoğunlukla ya korkulan ya da misafirleri hiç umursamayanlardı.
"Parti işe yaramış gibi." Chanyeol konuştuğunda başımı sallayarak onayladım onu. Bu sırada pek sevgili okul başkanı arkadaşım Junmyeon (Biz ona kısaca Jun derdik, diğerleri ise önce biz olmak üzere bütün öğrencileri hep koruduğundan Suho adını takmıştı.) omuz silkmişti. Partiyi kendisi organize etmiş olmasına rağmen bu gece diğerleriyle uğraşamayacak kadar yorgun görünüyordu.
Bizden küçük olduğunu düşündüğüm bir oğlan yanıma yaklaştığında dikkatimi elimden geldiğince ona verdim.
"Şey... Sehun hyung. Chanyeol hyung'unki bitince bana da dövme yapar mısın?" Kafamı sallayıp onayladığımda gözleri parlamıştı ama Jun çocuğun anlık sevincini hemen yerle bir etti. "Hayır. Yasak olduğunu bilmiyor musun? Git hemen, duymamış olayım." Çocuk ısrar etmeden -çünkü Jun okul başkanı olmasaydı bile bir dediğini ikiletmezdi- gittiğinde ona döndüm. "Ne diye kırıyorsun çocuğu? Büyüyle yaptığımı biliyorsun, sadece öğrenciler görebiliyor dövmeyi."
"Okul sınırları dışında asa kullanmak bile yasak sana. Henüz üçüncü sınıf olduğumuzu unutma. Sürekli çiğniyorsun kuralları. Bir gün seni ben bile kurtaramayacağım." (4 yıllık üniversite gibi düşünelim. Sadece son sınıflar okul dışında büyü yapabilme yetkisine sahip.)
Göz devirip Chanyeol'un dövmesine devam ettim. "En başarılı öğrenci benim. En az profesör dediğin bunaklar kadar büyü biliyorum ben de. Atamazlar beni okuldan."
Chen çığlık attığında bizimle beraber birkaç kişi de ona dönmüştü. "Zaman aşımı Sehunniee~ Şimdi sana bir ceza vereceğiz." Chanyeol ile birlikte el çırptıklarında bugün belki de bininci kez göz devirdim.
Aralarında bir süre tartışıp sonunda bana döndüler. "10 kişinin içkisine mavi hap at." Yüzümü buruşturdum. "Nereden bulacağım mavi hapı? Midesiz misiniz?"
Bir süre düşündükten sonra işin içine Jun bile dahil olmuştu. "Asanı kullan. İşemeye giderken bile kullanıyorsun nasıl olsa." Hep beraber güldüklerinde omuz silkip ayağa kalktım.
"Kudurdunuz iyice. Milleti azdırınca ne geçecek elinize anlamıyorum ki." Kendi kendime söylenip kalabalığın arasına karıştım. Asamı önüme gelenin bardağına değdirip büyüyü yaptığımda çoktan altı kişiyi tamamlamıştım. Bar tezgahına yaklaşıp tekli sandalyelerden birine oturduğumda hemen yanımda oturan kişinin de bardağına çaktırmadan asamı değdirip yeni bir içki istedim. Barmen içkimi hazırlarken bizimkilerin oturduğu yere dönmüştüm hepsinin gözü üstümdeydi ve gevşek gevşek gülüyorlardı.
Önüme dönüp hazır olan içkimi yudumladığımda bardağına dokunduğum insanların gözlerinin yavaş yavaş parladığını görüp yüzümü buruşturdum.
Bir süre daha sessizce içtim. Etrafıma bakmaya devam ederken aniden elimden çekilen asamla soluma dönüp az önce içkisini büyülediğim gence uzun uzun baktım. Bir şey söylemeden koridora çıkınca vakit kaybetmeden onu takip etmiştim. Sonunda müziğin ulaşamadığı bir yere gelince durdu ve bana döndü.
"Ne yaptığını sanıyorsun? Geri ver asamı."
Beni baştan ayağa süzüp gülümsedi. "Üçüncü sınıf değil misin sen? Asa kullanman yasak. Profesör Kang'a teslim edeceğim."
Göz devirip kollarımı göğüs hizzasında bağladım. "Sana ne? Sana mı kaldı tasası?" Sarı saçlarına ve dudağını delip kulağına ulaşan metal zincire bakıp konuştuğumda heyecanlanmıştım.
"Evet, bana kaldı. Yarın profesörden alırsın asanı. Tabii geri verirse. Şimdi yatakhaneye dönsen iyi edersin." Birkaç adımla bana yaklaştığında kaşlarımı çatmıştım.
"Ne diyeceksin profesöre? Hiçbir şey kanıtlayamazsın." Evet beni okuldan atmazlardı ama ceza da vermeyecek değillerdi.
Ne zaman bu kadar yakınıma gelmişti bilmiyorum ama elini belime attığında üzerimdeki kazağa rağmen yanmıştı vücudum. Biraz daha yaklaşıp sırtımı duvarla birleştirdiğinde nereye sakladığını bilmediğim asamı bulmak için ellerimi üzerinde gezdirdim. Belki de sadece dokunmak istemiştim emin değilim. Emin olduğum tek şey fazlasıyla sıcaklamış olduğumdu.
Burnunu boynuma değdirdiğinde aynı anda derin bir nefes almıştık. Yüzüm aniden kızardı ve bir utanç duygusu bütün bedenimi sardı. Parmak uçları çoktan kazağımın içine sızmıştı ve belimi yavaşça okşarken kendimi kollarına bırakmama da çok az kalmıştı.
"Bak, şu an mantıklı düşünemiyorsun tamam mı? Lütfen uzaklaş ve asamı geri ver." Enteresan olan şey uzaklaş derken onu kendime daha fazla çekmemdi. Yeterli gelmiyordu sanki bana.
"Neden? İçkime yaptığın büyü yüzünden mi acaba? Mavi hap değil mi? Çok çocukca, aynı zamanda fazla cüretkar."
Kasıklarımdaki ağrı gitgide şiddetlenirken kendime engel olamayıp göğsüne koyduğum elimi boynuna çıkardım. Böylece aramızdaki mesafeyi tamamen kapatmış ve kasıklarını benimkine bastırmıştı. Aynı anda inlediğimizde dudaklarını dudaklarıma sürttü.
"Yeterince dikkatli değildin. İçkilerimizi değiştirdim."
Dudaklarımın üzerine fısıldayıp beni öptüğünde metal zincirin soğukluğu ve dudaklarının sıcaklığı arasında asılı kaldım.
Chen, Chanyeol, Jun ve mavi haplar. Hepinizi sikeyim! Ah, bir de bana sürtünen sarışın ve dudaklarımız arasındaki metal zincir, lanetliler listeme çoktan eklendiniz!
Selam olsun djdjksskksks. Söyleyecek pek bir şey yok. Eski kurgumu azıcık değiştirerek azıcık da düzelterek tekrar yazmaya karar verdim. İlk üç bölümü kısa kısa yazmışım ama değiştirmek istemedim. Sonrakiler daha uzun olacak. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayıııın!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Once Upon A Time ~ Sekai
Fanfictionİki büyücü okulun gizli bir sebepten birleşmesiyle öğrenciler arasında yeni bir ekip kurulur. Her şeyden habersiz bu gençler karşı karşıya oldukları tehlikenin farkına varıp savaşmaya çalıştıklarında zamanın göreliliğiyle kaderin esnekliği arasında...