Hızlı ve emin adımlarla ilerliyordum. Soluğum bendimi aşmış benden üç km önden ilerliyordu sanki. Aklımda türlü düşünceler filler gibi tepişe dursun ben bir yandan da eve yetişememe korkusuyla güreşiyordum. İşte bunun olmasından korkuyordum. 'Ahh. Lanet olsun.!' Tam karşım da ağaçlık alan. Sade , sessiz, korkunç. Buradan geçerken korkmamak için hep fantastik düşler işgal eder beynimi. 'Bir salıncak üçüncü sallanışında bambaşka bir dünyaya açılıyor kapı. Büyülü, sihirli bir kapı. Bu korkunç yerin aksine neşeli bir o kadar da gürültülü bir dünya. Girişte seni yarı bitki yarı insan mitolojik varlıklar karşılıyor. Yürüyorsun ilerde bir köprü, köprü bronzdan altında ise su yüzeyin de akan milyonlarca orkide. Köprüden geçiyorsun büyü dünyalarının olmazsa olmazları cüceler. Ah cüceler vefalı cüceler boylarını aşan merhametleriyle bu hoş kokulu dünyanın en esaslı varlıkları..'
Bunları düşünürken birden yola çıktığımı fark ettim. Hiçbir yola sapmadan direk eve koştum. Yollar ayağımın altında eriyip bitiyordu adeta. Nihayet eve ulaştım. Kapıyı küçük kardeşim Rymond açtı.
-Off abla nerde kaldın ?
-Geldim işte uzatma.
Oda da herkes beni bekliyordu. Bütün gözler üzerimdeydi. Tedirgin olmuştum. Annem;
-Eeee atıcak mısın imzayı ? İyice düşündün mü kızım. Dedi.
-Düşündüm anne sen merak etme gerekirse hem okuyup hem çalışırım ama yine de o adamın yanın da kalamam.
-Olmaz öyle şey. Buna asla müsaade edemem.
Annem çok yıpranmıştı özellikle bu ayrılık onu fazlasıyla etkilemişti. Evet bu imza annemin yanında kalabilmem içindi. Babamın yanında kalmak istemiyordum. Annemi aldatan bi erkeğe nasıl babam gözüyle bakabilirdim artık.
İmzayı atıp avukatı yolcu ettikden sonra tekrar okula dönmek için bi hışımla evden çıktım. Okula doğru giderken eski sokağımızdan küçüklük arkadaşım Billy ile karşılaştım.
-Hey Billy.!
-Aman tanrım Grisha bu sen misin ?
-Ahaha evet senin korkulu rüyan.
-Hadi ama büyüdük artık umarım yine bi şeye odaklandığım da masamın kenarında o lanet küçük şeylerden patlatmayacaksın.-Ah. Hayır.
-E nereye peki böyle?
(Bir yandan hızlı hızlı yürüyerek)
-Okula yetişmem gerek.
-Anladım burada yollarımız ayrılıyor sanırım. ( cebinden bir kağıt kalem çıkararak) Bak bu benim telefon numaram. Beni mutlaka ara konuşalım.
Kağıdı almıştım çantama bir yerlere koymuştum. Pek bir önemi yoktu.
Okul hayatım pek iyi geçmemiştir. Birinci sınıftan beri pek arkadaşım olduğu söylenemez. Kendi halim de daha çok kendi kafasını yaşayan insanlar kervanın da bayrak taşıyorum da denilebilr.
Karanlık... karanlığı severim. Bütün insanları eşite indirgediği için. Bütün kötülüklerle aynı renge büründüğü, bütün insanları kısa süreliğine de olsa susturduğu için. Gözlerimi kapattığım da yine aynı düş yakalamıştı beni ardımdan. Cüceler bana hayran hayran bakıyor. Uyuklar arzu ettiğim bi şey olup olmadığının soruyorlardı bana. Ağaçlar yapraklarını bahşediyor, tepemden aşağıya şölen yağıyordu resmen. Mavi tırtıllar göz kırpıyor, kırmızı kelebekler dans gösterisi yapıyorlardı. Bir parmak şıklatmayla türlü nesneleri öne seren Büyü Bestecileri...
Bulamıyordum işte. Bıraktığım yerde yoktu. Hadi ama.! Okula geç kalıcam. Sınıfa geç girdiğim de Profesör Burton'un yüzünde ki o iğrenç ifadeyi düşündükçe daha da tedirgin oluyordum. Sonun da buldum.! İşte o meşhur 'Reel Yaşam da Büyü Dünyasına Eğilimler' projem...
Heyecandan kalp atışlarımı zaptedemiyordum. Bir an önce adımın okunmasını istiyordum. Yoksa heyecandan ölebilirdim. Sahi ünlü biri olarak mı ölecektim, yoksa sıradan yaşamım ölümümü de hiçleştirecekti. Ünlü biri olarak öldüğümü düşünsenize. Highgate Mezarlığı'nda Grisha Bucket... İsmimi duymuştum sonunda. Evet Bay Burton bana sesleniyordu. Kürsüye çıktığımda bütün gözler üzerim de seyahata çıkmışlardı sanki. Sunuma başlamıştım. Zaman ilerledikçe sunum dosyasında bulunmayan bi kaç cümle ekleyerek devam ediyordum. Sunum sonların da herkesin beni şaşkınlıkla dinlediğini fark ettim.
Kafamı kaldırdığım da dehşete düştüm. Kıpkırmızı gözleriyle tam karşımda bir oğlan oturuyordu. Sunuma başlarken onu burada görmediğime kalıbımı basarım. Bay Burton;
-Bayan Bucket.! Hayal dünyanızın bu kadar muazzam olduğunu bilmiyordum. Doğrusunu duymak isterseniz bu yazdığınız şey... Nasıl anlatsam... Bu şey gerçekten harika.!
-Teşekkürler efendim. Doğrusu beni çok mutlu ettiniz.
Tekrar çocuğa döndüm fakat o da ne.! Ortadan bi an da kaybolmuştu masanın üzerinde bir not vardı. Usulca notu alıp yerime oturdum. Kağıt öyle bir katlanmıştı ki açmak için origami ustası bile işe yaramazdı. Acaba için de ne yazıyordu.
Hızlı adımlarla eve geldim. Kağıdı açmak için uğraşıyordum ama açamıyordum ve neredeyse yırtılacaktı. Usulca 'Geçmişle gelecek arasında ki köprü' adını verdiğim kutumun içine bıraktım en güvenilir yer orasıydı. Kutu ismine takılmayın. Eşyalarımın bir çoğunun ismi var.
Düşünmekten yorulmuştum. Sanki beynimin içinde bir orkestra var ve bu orkestra en tiz notalarla en pes şarkılar söylüyormuş gibiydi. Aklım hala nottaydı. Saat 1 olmuştu. Notu elime alıp bir kez daha denedim. Açamayınca sinirlenip fırlattım. Kovanın içindeki suya düşmüştü. Gördüklerime inanamıyordum, suyun yüzeyi parlıyordu. Yüzeyinde yüzen harfler vardı. Birleşip anlamlı bir cümle olana kadar bekledim. Sonun da olmuştu. Bütün bu yaşadıklarım bir rüya olmalıydı. Harfler birleşip ' Kendi Düşlerinin Kraliçesi, Meşirya Diyarı'nın baş büyücüsü seçildiniz. Kurduğunuz düşlerle bize hayat verdiğiniz için teşekkürler...' yazısını oluşturmuştu. Bu da ne demekti. Kurduğum düşler gerçek mi olmuştu ?
-Evet. Dedi arkamdan biri.
(Arkama nasıl döndüğümün farkında bile değildim)
-Se.. Sen.. S... Sen de kimsin ?
-Ben Büyü Bestecisi. Unuttunuz mu Kraliçem bu ismi siz verdiniz bize.
- Ben.. Ben kafayı yemiş olmalıyım. Şimdi gözümü kapatıcam sonra açıcam ve her şey normale dönecek. ( Gözünü kapatır sonra açar). Hala buradasın.
-Siz var oldukça ben de varım Kraliçem.
-Ama bu imkansız. Tanrım neler oluyor.
-Lütfen Kraliçem benimle gelin.
-Bırak elimi. Sakın bana dokunma şimdi defol git buradan.
-Kraliçem...
-Sus.! Git dedim. Git.!
-Peki siz nasıl isterseniz.
-Tanrım bu bi rüyaysa hemen uyanayım.
Koşarak sunum dosyamı aldım elime. İlk sayfaları hatırlamak için tekrar okudum. Az önce yaşadıklarımın aynısını yazmışım. Tuhaf bi şekilde yazdıklarımı unutmuştum. İkinci sayfayı okudum orda salıncaktan bahsediyordum. Üçüncü sallanışta kapıların bambaşka bir dünyaya açıldığından... O kadar kötü olmuştum ki sanki kafayı yiyecektim.
Güneşin yüzünü göstermesini sabırsızlıkla bekliyordum. Bir iki saat gece yaşadıklarımı düşündüm. Acaba rüya mıydı ? Güneşin doğmasıyla birlikte kahvaltımı yapıp ağaçlık alana koştum. Sonuçta benim düşlerimle hayat bulan bir evren varsa burayı görmem gerekiyordu.
Ağaçlığa tek başıma girmeye cesaret edemezdim. Aklıma Billy geldi. Cebimden buruşmuş kağıdı çıkardım ve numaraları çevirdim. Billy'e yanımda olması gerektiğini ve dikkatini çekebilecek efsane bir olay olduğunu söyledim. Kabul etti. Yolun kenarında oturmuş Billy'i bekliyordum. Yaklaşık bir saat sonra işte sonunda Billy gelmişti.
Ağaçlığa daldık. Hala ona bir açıklama yapmamıştım. Sürekli;
-Grisha nereye gidiyoruz söyler misin ? Bak bu yaptığımız her neyse hiç hoşuma gitmedi. Burnuma tehlike kokuları geliyor.
Ona baktım uzun uzun. Tam arkasında ki ağaçta takılı mavi bir bez gördüm üzerinde kelebek modeli işlenmiş. Billy' e beni takip etmesini söyledim. Bu bezlerden daha bir sürü ağaçta vardı. Resmen bize yol gösteriyolardı. En sonun da varla yok arasında cılız bir ağaçta kurulu bir salıncak gördüm. Sanırım dün 'Büyü Besteci'sinin' söylediği her şey doğruydu.
Bill'e dönüp;
-Şimdi bu salıncağa binicem ve üçüncü sallanışımda burada olmazsam sen de aynısını yap.
-Bu da ne demek oluyor ? Bak Gry buradan hemen gitmemiz gerektiğini düşünüyorum.
-Dediğimi yap Bill.
Salıncağa bindim gözlerimi kapadım. Kalbim sanki yerinden fırlayacak gibiydi. Birinci sallanışımda rüzgarı yüzümde hissettim. İkincisin de bütün vücudumda. Ve işte üç... Bu sefer rüzgarı kalbimde hissettim. Salıncak durmuştu. Tek gözümü açıp etrafa baktım. Olduğum yerdeydim. Hiçbir değişiklik yoktu. Bill gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Derin bir nefes alıp salıncaktan kalktım. Bill;
-Eee ? Şimdi nolacak ?
-Sanırım düşlerim bana çok fena bir kazık attı Bill.
-Anlamadım.
-Anlatacağım.
-Tamam sen anlatmaya başla ben çok yoruldum salıncakta otururken dinlicem seni.
-Tamam nasıl istersen.
-Aslına bakarsan bu çok eğlenceli haaa.
-Bill dikkat et lütfen.! Bu ağaç çok cılız kırılabilir.
-Vuhuuuuu. Rüzgarı hissedebiliyorum Gry.
-Bill dikkat et.
- Bu çok eğlenceli. Gry batan güneşin yüzüme vurduğunu hissedebiliyorum. Çekil kenara doğan ay. ( Bu Bill ile ortaokuldayken köyün en yüksek tepesine çıkıp bağıra bağıra söylediğimiz cümleydi)
Doğan ay.! Etrafıma baktığımda gerçekten akşam olduğunu fark ettim. Zaman bu kadar çabuk mu geçmişti ?
- Bill artık gitme.... Bill.! Bill nerdesin ? Bill...
Olanca kuvvetimle etrafıma baktım. Etrafımda kaç tur döndüğümü hatırlamıyorum. Bill yoktu. Salıncak boştu. Yoksa... Hayır olamaz. Hayır tabi ki saçmalık. Aman tanrım. Hemen salıncağa oturup tekrar sallandım. Üçüncü sallanışımda yine aynı yerdeydim. Kafayı yemek üzereydim. Bill'in söyledikleri geldi aklıma sonra tekrar oturdum. Üçüncü de olanca kuvvetimle bağırıp 'Batan güneşin yüzüme vurduğunu hissedebiliyorum. Çekil kenara doğan ay' dedim. Gözümü açtığımda etraf aydınlıktı.
İşte burası orası. Meşirya... Hayallerimin de ötesinde.. İnanamıyordum.
Bill boğazıma sarıldığın da hissettiğim o mutluluğu başka hiçbir obje ya da subje bana yaşatamazdı. Bill;
-Gry iyisin.! Aman tanrım.! Burası neresi ? Neler oluyor ?
-Herşeyi anlatacağım Bill. Bana biraz zaman ver. Senden sadece kendime gelebilmem için bir dakika istiyorum.
YOU ARE READING
KOKU
Fantasy"Grisha, bütün bu olanlar.. sanki... anlatamıyorum. Sana anlatabildiğim tek şey seni çok önemsediğim. O yüzden ayağa kalk ve savaş.! Lütfen Gry sana ihtiyacım var.!"