Arzularımı mahvet
İdeallerimi yok et
Bana daha iyisini göster
Ve ben de peşinden geleyim℘
"Ben aslında bugün, seni götürmeye geldim."
Sözlerine bir anlam yüklemeye çalışırken birbirimizden gözlerimizi ayırmıyorduk ama ikimizin de aslında bir düşünce kaosunda olduğu çok belliydi. "Siz.. ne demek istiyorsunuz?"
"Seni dışarı çıkartmaya geldiğimi söylüyorum. Buradan dışarıya, şehrin sokaklarına."
Ne demem, ne yapmam gerektiği o an için bir muammaydı. Ufacık bir umut yeşermişti içimde önce, olabilir miydi? Fakat bunun üstesinden gelebileceğimi sanmıyordum. Çünkü o söylemese de bana yapmaya çalıştığı şeyi anlıyordum. Ve ben, kendimi hiçbir şeye hazır hissetmiyordum.
"Düşünceli tavrınızdan ötürü teşekkür ederim. Fakat ben tanrının evinde mutluyum. Evimde, mutluyum. Dışarıda ihtiyacım olan hiçbir şey yok." Sanki alacağım cevaptan korkar gibi, cümlemi bitirir bitirmez ayağa kalktım. Ama onun, beni sandığım gibi serbest bırakmasına imkan yoktu.
"Günah affı istiyorum." Arkamdan seslendiğinde adımlarımı durdurmak zorunda kaldım. Vazgeçmiyordu, vazgeçmeyecekti de. O bir ok yayını gerebildiği kadar geriyordu bense her geçen dakika, nişan alacağı yerden korkuyordum.
"Sizin için iyi bir rahip ile konuşacağım."
"Senin yapmanı istiyorum."
"Fakat ben henüz genç bir-" Sözlerimi ayağa kalkarak kesti. Arkamdan yanıma yaklaşan ayak sesleri beni şaşırtarak durmadan devam etti ve kilisenin büyük girişine doğru yanımdan geçip gitti.
Birkaç saniye turuncu saçlarının ılık esen yaz rüzgarında savrularak gidişini izledim. Sonra ise pes edip arkasından yürürken buldum kendimi. Her ne yapıyorsa, zekiceydi. Sonuçta bir bilim adamının aklı farklı çalışıyordu. Benim gibi bir çocuğunkinden çok daha farklı.
İçeri girdiğimizde uzun koridorlar geçtik birlikte. Ücra bir oda bulmamız uzun sürdü. Doğrusu daha önce gözlemlemiş olsam bile, bir günah çıkartma törenini ilk kez üstlenişimdi. Fakat belki de o, bana bu sorumluluğu yüklemeseydi birkaç yıl daha sadece töreni izlemekle yetineceğime emindim. Farkında olmadan bana iyilik ediyordu aslında ya da belki de farkındaydı.
Hızlıca siyah kabinlerden birinin kapısından içeri girdim. Onun girdiği kabin ile aradaki tek engel küçük üçgen boşlukları olan ahşap siyah bir duvardı. Bu duvar rahip ile günah affı yapacak kişi arasında tüm çekingenliği ortadan kaldırıyordu.
"Lütfen bana anlatmak istediğiniz günahı düşünün" Önümde duran simsiyah kapıya bakıyordum konuşurken. Onun da manzarası farklı değildi. Bir süre sustu. Ne ben onun yüzünü görebiliyordum ne de o benimkini. Haliyle tüm duygularını yine gözlerinin anlatması bu sefer olası değildi.
Bir süre sonra derin bir nefes verip kısık bir sesle devam etti konuşmaya. "Bunu uzun zamandır düşünüyorum"
"Peki bundan pişman mısınız?"
"Bazı geceler, ellerimde bir acıyla uyanıyorum. Önceleri göğsümdeydi, bir şeylerin kopup gittiğini hissediyordum. Lakin ben büyüğümü göğsümdeki acıyı ellerimde hissettiğimde anladım. Bu öyle bir his ki bir şeyleri gördüğün için değil de aksine, bir el uzatıp yardım edemediğin için çekiyorsun acıyı."
Daha önce sesinin bu denli yoğun duygularla dolup taştığını duymamıştım. Ama şimdi o aramızdaki paravana teşekkür ediyordum benden bunu gizlediği için. Eğer buna yüz yüze şahit olsaydım, o yüzde görebileceklerimden korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renaissance in Blood ✾ Jikook
Fanfic"gel ey gecedeki gündüz. çünkü sen gecenin kanatları üstünde, kuzgunun sırtındaki kardan ak görünürsün. ver bana onu, sonra öldüğü zaman al da küçük küçük yıldızlara böl onu; göğün yüzünü öyle bir süsler ki, bütün dünya geceye gönül verir de tapmaz...