Başımı kızlardan tarafa doğru çevirdiğimde beni yiyecekmiş gibi bakan gözlerle karşılaştım.Onlara neydi?Dil çıkarıp başımı tekrar Dağhan’dan tarafa çevirdim.
“Çocuk musun sen kızım ya?O hareket neydi öyle?”sorusuna cevap vermeden ona bir adım yaklaştım.Parmak uçlarımda yükselip boylarımızı eşitledim,dengemi kaybetmemem için belime bir elini koydu.Yüzlerimizi en yakın olabilecek şekilde yakınlaştırdım.Dudaklarımızın değmesine milim vardı.
Gözlerimi gözlerine diktim.
“Ne var biliyor musun Dağhancık?Ben o kızlardan değilim.” Derin bir nefes aldıktan sonra cümleme devam ettim.
“O bilekliğin her ne kadar büyük bir manevi değeri olsa bile ben basit kız olmam.” Ben onun gözlerine bakarken onun gözleri benim dudaklarımdaydı.Gergin yüz hatları sinirlendiğinin habercisiydi.
Kıkırdayıp geri çekildim.Ve arkama bakmadan yürümeye başladım.
“Bu işten bu kadar çabuk kurtulacağını mı sandın Kutup Yıldızı?!”Sesi her ne kadar tüyleri ürpertecek sertlikte olsa bile umursamayarak evimin yolunu tuttum…
Odama çıktığım zaman yatağımın üzerinde yeni formaları görünce kayıt işinin halledildiğini anladım.Çalışma masamın üstünde ise bir ders programı vardı.Formaları umursamayarak –daha doğrusu kaldırmaya üşenerek-kendimi yatağın üstüne attım.Sanırım hızımı alamamış olacaktım ki kafamı yatağın başlığına vurdum.
“Ah!”inleyerek ayağa kalktım.Kafam ölümüne acıyor!
“Lanet olası yatak!Lanet olası yatak başlığı!Ne sikim iş bu ya?Siktiğimin yatak başlığı!”hem söylenip hem de yatağa tekme atıyordum.Gören deli sanardı.
Dağhan beni şaşırtıyordu doğrusu.Sonuçta bu işin bu kadar zor olmaması lazımdı ve o dengesizin tekiydi gerçekten.Nasıl olurdu da bir gün romantiğimsi gibi davranıp diğer gün piçin teki olabilirdi anlamıyordum.Odamdan çıkıp kendimi mutfağa attım,annem mutfakta oturmuş kahve içiyordu.
“Teşekkür ederim.”dedim ondan yana bakmayarak,şaşırmış olacak ki sesini birkaç saniye sonra duydum.
“B-bir şey değil Tuana.Ne istersen onu söylemen yeterli.Biliyorsun baban senin ihtiyaçlarına çok önem veriyor.”
Gülümseyerek ondan tarafa döndüm.Bu gülücük koskocaman yapmacık bir gülücüktü tabii ki.Elimdeki kahve bardağını aynı gülümsemeyle yere attım.
“Her şey tam düzelirken bok ediyorsun ya.Şunu aklına sok o herif benim babam değil!Sadece 18 yaşıma girdiğim an bu evden siktir olup gideceğim.”Kelimeleri tükürürcesine söylemiştim.Daha fazla yüzüne bakmadan kendime duşa attım.
Hava serindi fakat bunu umursayacak değildim.Soğuk suyu en sona getirdikten sonra kendimi suyun altına atıverdim.Soğuk su iliklerime kadar işlerken titreyen çeneme engel olamıyordum.Soğuğun her zaman beni güçlendirdiğine inanmıştım şimdiye kadar.Soğuk beni her zaman dinç yapardı,daha güçlü.Soğuğu severdim,gocunmazdım soğuktan.Kışın bile soğuğu hissedecek şekilde giyinirdim.
Üstümü giyindikten sonra ardarda iki hapşuruk saçımı kurutmam gerektiğini bana anlatmıştı.Ki ben saçlarımı kurutmaktan ve banyodan sonra taramaktan nefret eden bir insanım.Biliyorum ilginç ama gerek duymuyorum.
Gereksiz işleri hallettikten sonra bugünün Cuma olmasına şükrederek kendimi yatağa attım.Daha Nisan ayının başlarındaydık ve benim pencerem yaklaşık 2 haftadır açıktı.Nedenini tahmin edebilirsiniz.SOĞUK.
Sabah uyandığımda -ki bu saat 13.00 civarı oluyor- kapımın önündeki Yardımcımız Neriman Hanım’ın sesini duydum.
“Tuana Hanım.İçeri girebilir miyim?”
“Tabii Neriman,buyur.” Yataktan kalkacak gücüm yoktu gerçekten.Battaniyeme biraz daha sarıldım.
“Bu zarf sizin için gelmiş hanımefendi.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLUŞ
Teen FictionNefretinde boğulmuş bir genç kız ve hiçbir şeyden habersiz bir oğlan...