Sığ bir yagmurun altında ilerliyordum , umutlar hayaller ve gerçek birbirine karışmış şekilde. İnsanlar koşturuyordu , Etrafımda yağmurdan kaçıyorlardı anlamsızdı bana göre.Yürüdüm dakikalarca yağmurun altında yanlızlığımı paylaşabilecek birilerini arıyordum. Acaba saat kaçtı , saat taşıma veya sorma özelliğim yoktu ama biliyordum günün en güzel saatiydi şuan güneş yeni yeni göstermişti kıskanç kırmızılığını yanlızlığın en koyu saatiydi şuan.
Akşamdan kalma hatta hala akşamda olan sarhoşlar güneşin kırmızılığıyla bürünmüş bulutlardan kopan tane tane parçacıklarda kendine gelmeye çalışıp iş yoluna koyulmuşlardı biraz daha ilerledim sırılsıklam olmak üzereydim biraz daha ilerledim tek işim buydu yaşama amacımı kaybetmiştim küçük bir boşluktaydım üzerime düşen her bir yanlızlık damlası daha çok boğuyordu beni kendimi kendimden kurtarmalıydım uzaktan gözüme bir mavilik çarptı denizin hemen önünde o gri boğucu havayı emip etrafa renk veren birşeydi yavaş yavaş yaklaştım 20li yaşlarda donuk gözlü elinde ıslanmış bira şişesiyle kendi kendine şarkı söylüyordu fransızca bir şarkıydı anlamıyordum oturdum sessizce yanına başta beni fark etmedi sonra gördü ve sessizce önüne döndü
Artık şarkı söylemiyordu iğrenç bir sesi vardı ama bağıra bağıra şarkı söyleyecek kadarda cesareti yavaş yavaş yudumluyordu birasını sonra çıkardı sigarasını banada uzattı alıp yaktım daha önce sigara içmemiştim öksürmeye başladım bana döndü ve güldü çoğu bitmiş şişesini uzattı ve ''İçmek ister misin'' dedi cevap vermedim önüne döndü ve başladı anlatmaya o kadar hevesli anlatıryordu ki ne kalkıp gidebiliyordum ne de susturabiliyordum , o iğrenç sesi kulaklarımı tırmalıyordu ve o arada kullandığı kelime ''Anlıyor musun'' en çokta ondan nefret etmiştim ayağa kalktım bana ''Sende mi gidiyorsun'' dedi yaklaşık 2 saattir oturduğum yerde kullandığım tek kelime ''hayır'' oldu.
Bir sigara daha alıp yaktım yağmur kesilmişti bulutları yavaş yavaş terk etmeye başlamışlardı bu boğucu şehri güneşin ilk ışığı bulutları delip geçmişti ve tam denizin ortasına düşmüştü sonra bir yunus gözükmüştü çok büyüleyiciydi kasım ayındaydık denize girmek ve bir daha çıkmamak istemiştim çok fazla insan tanımıştım hepsindede ilk hatam onları insan sanmıştım üzerimdeki montu çıkardım sonrada t-shirtümü üzerimde sadece çamurlu pantolonum kalmıştı
Kız korktu ona birşey yapacağımı sandı yavaşça denize doğru ilerledim denize attığım her adımda bir isim söyledim yüzme bilmiyordum boğazıma kadar inmiştim suya bir adım daha atsam geri dönüşü olmayacaktı kız arkamdan çığlık atarak bağırıyordu ''yapma hiçbir şey için değmez.'' aslında hiçbir şey için yaşamaya değmezdi ve o tarihe geçicek cümleyi bağırdım bütün insanlar dönüp bana bakmıştı ''İNSANLIKTAN İSTİFA EDİYORUM'' hiçkimse kurtarmaya çalışmadı herkez dönüp hızlı bir şekilde işlerine yetişmeye çalıştılar
Aslında toplumca tek sorunumuz insan olamamaktı paranın kölesi olmuştuk hırs bürümüştü gözlerimizi yavaş yavaş kapanıyordu gözlerim yavaş yavaş karanlığa ilerliyordum ve yalan söylüyorlar beyaz ışık yok yolun sonunda alabildiğince karanlık artık çırpınmayı bırakmıştım yavaş yavaş dibe iniyordum balıklar bile kaçıyordu benden umursamıyorlardı yanlız olanları çünkü herkezin bir sürüsü vardı Yılmaz ERDOGAN'ın da dediği gibi ''Yanlız kalabalıklar kalabalık yanlızlıklar oluşur şehir şehir ülke ülke kalabalıklar arttıkça artmaktadır yanlızlıklarımız.'' gözlerimi tekrar açtığımda alarm çalıyordu ve saat 7yi 15 geçiyordu işe geç kalmamak için hemen giyinip yola çıktım bütün bu yaşadıklarım bir rüyaydı yada bir gerçekti ve ben şuan rüyadayım