"Geçen haftaki performansımız harikaydı." Luke, tek bir mütevazilik kırıntısı bile barındırmayan cümlesini tamamladıktan sonra, keyifli bir şekilde yerinde yayıldı. "Yinede bir bateristsiz devam edemeyiz." Diye ekledi Michael, tezgahın arkasından. "Yarışma tarihi yaklaşıyor ve biz sürekli rakip grubumuzun bateristini kullanamayız. Josh arkadaşımız, evet ama; bu çok küçük düşürücü! Onlar bizden bir adım öndeler."Michael Clifford, kırmızı saçlarını sola savurdu tepsiyi eline almadan önce. Tezgahın arkasından çıkıp, çok da kalabalık olmayan hamburgercinin içerisindeki, televizyona en yakın olan masaya doğru gitti. Calum, dalgın bir şekilde camdan dışarı bakarken; Luke'ta telefonundan, geçen haftaki performansları hakkındaki yorumları okuyordu.
Calum'un dalgın olması ilginç bir şeydi çünkü dalmak demek, çok fazla düşünce arasında kaybolmak demekti. Ve Calum Hood, düşünmeyi pek sevmezdi. Beynindeki kirli görüntülerden kaçma şekliydi bu. Ama bugün, düşündüğü şey çok başka bir şeydi.
Michael tepsiyi masaya bıraktığında, Luke yüzünü buruşturarak Michael'a baktı. "Soda?" Sesindeki hayal kırıklığı derinden hissediliyordu. "Sabah sabah, aç karnına?" Michael gözünü devirdi ve elindeki havluyu omzuna attıktan sonra Calum'un yanına oturdu. "Daha fazlasını istiyorsan para ödemen gerekir."
Luke gözünü devirdi ve sodasını açıp, yüzünü buruşturarak ekşi sodasından bir yudum aldı. "Dostum, zamani bateristler vasat. Gerçekten mükemmel olan biri vardı ama onu da siz beğenmediniz. Bazen aklınızın yerinde olup olmadığından şüpheliyim." Michael alaycı bir şekilde güldü. "Ashton Irwin'den mi bahsediyorsun? Üstünden bir sene geçti! Bunca zamandır aklından hiç çıkaramamışsan onu, gruba girmesi için değilde bir randevu için sormalısın."
Luke, Michael'ın sesini taklit ederek, "Mor töşört göyön börönö gröbö ölömöyöz. Bö höç pönk röck döğöl." Dedi. "Ne zamandan beri grubuma moda anlayışına göre bir eleman alıyoruz? Bu lanet olasıca Spice Girls 2.0 grubu değil!"
Michael gözünü devirdi ve, "Çok boş konuşuyorsun." Dedi. Sodasını bir dikişte içerken az daha boğuluyordu.
"En azından konuşuyorum," dedi Calum'a bakarak. "Bazıları gibi sessizliğimde boğulmuyorum."
Calum elbette onu duymamıştı. Duyduğu tek şey, kafasının içinde yankılanan Mali'nin fısıldayışıydı
"Aferin kaptan, ilerlemeye başlamışsın."
Geçen haftaki performanslarının olduğu gece sabahlayana kadar Evelyn ile konuşmuştu. Ve bir battaniyenin altında uyuya kalmışlardı. Calum, kadınlara karşı istemsizce oluşan fobisini ve tabularını yıkmaya başladığını görmek, onu yıllar sonra rahat bir nefes almasını sağlamıştı.
Evelyn Millers, birçok yönden Calum'a benziyordu. Savunmasızdı. Calum, onun gözlerinde küçüklüğünü görmüştü.
Savunmasız ve korkmuş bir çocuk.
"Geceleri uyumak cehennem gibi. Nasıl uyuyabilirim; eğer hiç rüyam yoksa? Sadece kabuslarım var."
Şarkılardan alıntı yapmayı seven tek Calum değildi.
"Calum, dünyaya dön!" Luke sinir bozucu bir şekilde büyük, beyaz elini Calum'ın önünde salladı. Calum kaşlarını çattı.
"Ne kötü şeyler diliyorsun ama," dedı Calum homurdanarak. " Kim dünyaya dönmek ister ki, seni aptal!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the housemate :: calum hood
Fanfiction❝Ben küçük bir çocukken, babam beni şehre götürürdü bando yürüyüşünü görebilmem için. Ve derdi ki, onları yeneceksin; şeytanlarını ve tüm inançsızları, yaptıkları planları..❞ WATR '14 En İyi 2.Pop Fiction Hikayesi || © Tüm hakları saklıdır. // Duz...