Nefret ediyorum!
Her gece kabus görmekten nefret ediyorum. Anne ve babamdan nefret ediyorum. Hayatımdaki yokluklardan nefret ediyorum. Ve her sabah olduğu gibi gözlerimi açtığımda Umut'un bana acıyan bakışlarını göreceğimi bilmekten nefret ediyorum...
Ama bazı şeyler isteğimiz dışında kurulmuştur ve biz onlara karşı gelemeyiz. Tıpkı her sabah beni uyandırmaya çalışan Umut'un kulağımın dibinde çaldığı sinir bozucu melodi gibi! Ah, birinin bu çocuğa beni uyandırmak için kulağıma bangır bangır müzik dayamak yerine ismimi kullanmayı tercih etmesi gerektiğini söylemeliydi. Neden her sabahı her insanın yaptığı gibi kendi odasında getirmek yerine benim odamdaydı? Gözlerimi açtığımda alarmı kapatıp baş ucumdaki camın önüne geçti ve pencereyi açıp bir sigara yaktı. Sigara içmesinden nefret ediyordum. Ama milyon kez uyarmama reğmen beni dinlemiyordu. Yatağın içinde bağdaş kurup onu izlemeye başladım. Dumanı her içine çekişinde elmacık kemikleri daha da ortaya çıkıyor, ciğerleri zehirle buluştuğunda kafasını hafifçe arkaya eğip dumanı özgürlüğe kavuşturuyordu.
Düşüncelerimden sıyrılıp "Günaydın." dedim. Sesimin yeterince uykulu çıktığından emindim. Sabaha kadar gözüme uyku girmemişti. Daha doğrusu uyumamıştım. Kabus görmektense uyumamayı yeğlerdim. Bu yüzden aylardır uykuya savaş açmış ama her sabaha karşı olduğu yere sızan bir ahmak durumundaydım.
"Hazırlanmayacak mısın?" dedi yüzüme bakmadan. Fark ettim de o çoktan hazırlanmıştı. Yine çok yakışıklıydı. Her neyse. Uzun çabalar sonucu yataktan çıkıp banyoya doğru yol aldım. Kısa bir duştan sonra üzerime mavi bir kazak ve dar paça pantolon geçirdim. Makyaj yapmayı sevmiyordum. Aynaya baktığımda rüküş olduğum kanısına tekrar tekrar vardım. Sırt çantama birkaç kalem ve yıllar önce anneme yazdığım mektubu da koydum. Çok aptalca olduğunu kabul etsem de o mektup yanımdayken daha güvende, huzurlu hissediyordum. Sanki annem yanıbaşımdaymış gibi...
Hızlıca aşağıya inip -o kadar hızlı ki kıçımın üstüne düştüm- kahvaltı yapmaya başlamışken masanın yanından hızlıca bir şey geçti. Umut’tu sanırım. Ah, evet oydu. 'Bu çocuk benden habersiz maratona mı hazırlanıyor?' diye iç geçirmeden edemedim.
"Arabadayım bir dakikaya gelmezsen okula koşarak gitmek zorunda kalacaksın." dediğinde çoktan kapıdan çıkmıştı. Açlıktan kazınan mideme birkaç parça yiyecek daha atıp hemen ardından ben de ayaklandım. Kapıyı tutan Leyla Teyze'ye samimi bir gülümseme attıktan sonra hızlı adımlarla arabaya doğru yürümeye başladım. Ve serin havanın ciğerlerime dolmasına izin verdim.
Bu evin bahçesi yetimhaneninkinden çok daha büyüktü. Bahçeden ilk girdiğimiz gün çok şaşırmıştım. Yetimhaneden hiç çıkamadığımdan burası gözüme devasa görünüyordu. Eğer bir yıl bekleseydim cuma günleri birkaç saatlik izinlerim olacaktı. Ama bekleyemedik. Tüm bunları düşünürken sonunda arabaya binebildim.
Biner binmez Umut kucağıma bir telefon fırlattı. Daha önce telefona ihtiyacım da ödeyecek param da yoktu. Ben şaşkınca ona bakarken "Numaram kayıtlı." deyip arabayı çalıştırdı. O mu kullanacaktı arabayı? İyi de o hiç... Tabi ya. Yetimhaneden her kaçtığında söylediği gibi araba kullanmaya gidiyordu. Bunu bana söylediğinde inanmamıştım. Ama araba kullanıyor olması daha on yedi yaşında ehliyet aldığı anlamına da gelmiyordu.
"Senin kullanman tehlikeli değil mi?" diye sordum. Emin olmak için sormam şarttı.
"Değil." dedi kuru bir sesle.
"Ne yani bu yaşta ehliyet mi aldın?" dediğimde gözlerini gözlerime uzun süre sabitledi. Bu beni oldukça rahatsız ediyordu. Karşılık olarak yapabildiğim tek şey ayaklarıma bakıp "Artık gitmiyor muyuz?" diyebilmek oldu. eskiden bana bu kadar soğuk davranmazdı. Yani yetimhaneden atılmadan önce. Acaba beni mi suçlıyordu? Tüm bunları düşünürken arabanın camına dirseğimi dayayıp yol boyunca etrafı izledim. Ağaçları, yerde kara lekeler bırakan yağmur damlalarını, yanımızdan geçen arabaları... Farklı hissediyordum. Sanki özgür gibi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANATSIZ KELEBEK
Teen FictionKanatsız Kelebek. Aşkıyla varolmaya çalışan bir kimsesiz. Gerçek dünyaya gözlerini açtığında ailesinin ona miras bıraktığı belalı bir hayatla karşı karşıya gelecek. Hayata açtığı savaşı kazanacak mı? Asıl soru aşkı kanatları olup onu uçuracak mı?