Merhabalar :) yeni bölümü hemen yazdım çünkü bir an önce zevk aldığım olayların olduğu yere gelmek istiyorum. hikayemi okuyan birkaç kişinin olması da güzel tabii ama umarım bu sayı daha da çoğalır :) hepinizi seviyorum umarım beğenirsiniz :) eğer bu hikaye de şu da olsun dediğiniz bi kurgu olursa lütfen söyleyin :) bu arada emaneten bi kapak koydum bu işlerde pek iyi değilim, bana yardımcı olacak birisi olursa sevinirim :) iyi okumalar :)
media/ Kelly Clarkson- Because of you
Zilin çalmasına 5 dakika var. Hadi ama neden bitmiyor bu ders bi türlü ?Ders edebiyattı ve bu dersi dinliyen pek olmazdı.Genelde ya uyurlar ya da benim gibi dinliyorum hocam siz yeter ki sözlü puanını fazla fazla verin imajıyla dinlerlerdi. Aslında bu hocayı severdim çünkü edebiyatı severdim aslen ama ders anlatımı inanılmaz sıkıcıydı. Ben bile artık he he hocam artık yeter sinyalleri gönderiyordum bakışlarımla. Ya gerçekten anlamıyordu ya da anlamamazlıktan geliyordu.Acaba hiç dersinin dinlenmediğini farketmiş midir ?
Dırırırırırırırırım…
Zil çaldığında herkesin yüzünün aydınlandığının farkındaydım, herkes koşar adım dışarı çıkmaya hazırlanırken ben bizim kızlarla koyu bi sohbete dalmaya hazırlanıyordum çünkü ders boştu. Bilal Hoca’nın sesiyle bu hazırlığı bir kenara bırakıp yanına gittim. Benim şiirle, denemeyle ilgili olduğumu biliyordu bu yüzden yine bi yarışma için felan çağırmıştır diye düşünüyordum.
“Umut kızım (hep kızım diye konuşur ve bu gerçekten çok komiğime gidiyor.) biliyorsun önümüz 10 Kasım ve bir tören yapacağız.(Tabi ya nasıl unutmuşum kesin tören için birşeyler hazırlatacak.) senin de güzel denemelerinden bu gün için uygun olanı seçip seslendirilmesini istiyorum. Yoksa da hemen buna uygun bir deneme yaz lütfen.” Deyip gitti.
İtiraz bile edemedim kahretsin. Elimde böyle bi deneme vardı ama Bilal Hocanın beğeneceği tarzdan değildi. Acaba 10 gün içinde yazılılarım da varken nasıl yazmamı düşünüyordu ? Hem seslendirmek. Ya of ben seslendirmeyi sevmem ki. Ben nasıl seslendiririm herkesin önünde. Utanırım ben. Somurtuk yüzümle sırama geçip oturdum.
“Gene ne istedi ?” Zeynep
Konuşmayı anlatınca benim kızlarım tabi kii onlara yaraşır şekilde kahkahayı bastılar. Ha ha ha çok komik.
“Eee ne yapıcaksın ?”
“Bilmiyorum da yazılılar var yazıyı bir an önce yazmam gerek.”
“Ders boş bu ders yaz.”
“Öyle görünüyor.”
Onlar aşağı kantinden bir şeyler almak için gittiklerinde bende kağıt kalem çıkarıp birşeyler karalamaya başladım.
Ey sevgili Ata’m.
Komutanım, bağımsızlığım, babam, benim kendim olmamı sağlayan adam. Tüm dünya liderleri bir araya gelse bir sen edemezler. Hiçbirinin gözleri seninki kadar sadakatli, umut dolu ve dik değil, olamaz da. Düşüncelerin,düşüncem; Yolun, yolumdur.. Bu hayatta senden başka sevdiğimiz, saydığımız bir önder daha yoktur.
Sonuç kısmının birazı tamam da gerisi. Aklım hiç çalışmıyor. Hem ha deyince duygusal bi deneme yazılır mı ? Ooof.
Derse girdiğimizde kulaklıklarımı takıp Kelly Clarkson- Because of You ve James Arthur- İmpossible yi dinledim ard arda, defalarca kez. Maksat hüzünlenmek. 10.dinlememden sonra duygusala bağladım ve aklıma ne geldiyse yazdım parça parça.
Mustafa Kemal her zaman hayallerinin peşinden giderdi. Her zaman doğru bildiğini yaptı, yanlış dediğinden uzak durdu. Cesurdu, başına neler gelirse gelsin hiçbir şeyden korkmadı. Dürüsttü, doğruydu. Halkı kendi yanındaydı. Halkını kendine inandırmıştı. O zamanki Osmanlı Devleti’nin birinci adamı O olmuştu halkın gözünde. Bu hain savaşı kazansa da kaybetse de halkı hep O’nun yanında olacaktı. Gerçi muhteşem zekası, ileri görüşlülüğü ve kurnazlığıyla kaybetme ihtimalleri yoktu. Halkını zavallı, masum köylüler olarak değil de, yiğit birer kahraman olarak görürdü hep. Onlara hep umut kaynağı oldu. Denizlerden mavi gözleri, keskin dik bakışları ışık oldu. Halkına karanlığı hiç göstermedi. Evet ,savaş kazanıldı. Ama Türklerin Atası, anası, babası, Atatürk’ümüz bununla da yetinmedi. Halkının refahını sağlamak için bin bir türlü çalışmalar yaptı. Ölümüne sayılı gün kala bile halkı için uğraşıyordu; Hatay sorunu. Evet belki o bahtsız hastalıktan kurtulabilirdi. Yurtdışındaki bütün doktorlar Onu kurtarmak için birçok çözüm yöntemi bulmuştu. Belki kurtaracaklardı da. Ama O halkına güvendi. Ben Türkiye’mden başka yerde tedavi olmam dedi, halkından kaçmadı. Sonuçta kaybettik Onu, sonsuzluğa uğurladık. Türkiye 10 Kasım 1938’ de karanlığa gömüldü ve bir daha hiçbir göz bu halkı aydınlatamayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZ
Teen FictionBir bakmışsın ki hiç beklemediğin bir kişi senin hayatın olmuş.. Bir bakmışsın ki asıl sen Onun hayatı olmuşsun.. Bir bakmışsın ki herşey tamamen bitmiş. Bir bakmışsın ki herşey tersine dönmüş.. #aşk #lise #umut #umutsuzluk #dost