"Dur bakalım! Cebindeki o şişkinlikte ne? Koğuşuna izinsiz hiçbir şey sokamazsın. Cebindeki şeyi hemen çıkar."
Sıcak sıcak terlemeye başlayan mahkûm, elinin tersiyle alnındaki birikmiş terleri sildi. Yavaşça eli cebine gitti. Yutkunarak arkasına döndü ve gardiyanla göz göze geldi. Sadece birkaç adım kalan koğuşuna özlemle baktı. Bu kadar yakınken yakalanmaması gerekirdi. Nedensizce içinde beliren, cebindeki kâğıdı koruma isteğine karşı koyamıyordu. Koridor boyunca başka kimse de gözükmüyordu. Eğer gerekirse gardiyanı etkisiz hale getirecekti.
Gardiyan, sağ elindeki copu diğer eline geçirerek mahkûmların listesini cebinden çıkardı. Yavaş adımlarla yürüyerek mahkûmun yanına gitti. Her ne kadar etraf kameralarla kaynasa bile kendini güvende hissetmiyordu. Tam o sırada megafonlardan çıkan sesle irkilerek geri adım attı. Uzun süredir megafonlar kullanılmadığı için alışkın değildi.
"Mahkûmların derhal koğuşlarına girmesi ve yemekhaneyi boşaltması gerekiyor. Nöbetçi gardiyanlar dışındaki tüm gardiyanların ise bir dakika içinde toplantı salonuna gelmesi buyrulur! Bütün koğuşların kapalı olduğundan emin olunuz!"
Şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışan mahkûm, telefonunun titreşmesiyle kendine geldi. Telefonuna hapishane müdürü mesaj göndermişti ve acilen toplantı salonuna gitmesi gerektiği ve önemli bir duyuru yapacağı yazıyordu. Telefonunu kapatıp cebine koyarken biraz önce önünde olan mahkûmun şimdi ortalarda gözükmediğini fark etti. Sinirle en yakın koğuşun kapısını tekmeyle açtı. Koğuşun sahipleri daha yemekhaneden dönmediği için içerisi boştu. Hemen diğer koğuşa geçti ve kapıyı açtı. İçeride bir mahkûm vardı ve yüzünü duvara dönmüş bir şekilde uyuyordu. Ya da uyuyor numarası yapıyordu!
Şiddetle mahkûmu ileri geri sallayarak uyandırdı. Bir anlık tereddütle geri adım atarak copuyla mahkûmun ayağa kalkmasını işaret etti. Uykulu gözlerle etrafına bakınan mahkûm, esneyerek ayağa kalktı. Sanki ne olduğunu anlamamış gibi bir surat ifadesi vardı.
Gardiyan, ayağa kalkan mahkûmu gözleriyle bir süre süzdü. Koridorda karşılaştığı mahkûm tam karşısında duruyordu. Kafasındaki yara izi zaten kimliğini ifşa ediyordu. Onu kandıramamıştı.
Arka cebinden çıkardığı kelepleri mahkûmun bileğine takarak kendini korumaya aldı. Üstünü kontrol ettiyse de ne koridordaki o şişkinlikten bir işaret vardı, ne de herhangi bir şüpheli cihazdan... Dağınık haldeki yatağı kontrol etmeye karar verip mahkûmu bir köşeye itti. Yatağın her noktasına bakmasına rağmen hiçbir şey bulamıyordu.
Tam beyninin ona küçük oyunlar oynadığına karar verecekken koğuşa bu sefer başka bir gardiyan girdi. Aniden giren bu gardiyanın kim olduğuna bakmak için kafasını çevirdi. Bu gardiyanı daha önce hiç görmemişti. Galiba onunla ayrı bir bölümde çalışıyor olmalıydı. Kendisi tanımadığına kanaat getirse bile beyni alarm vermeye başlamıştı. Sanki onu bir yerden hatırlıyordu.
"Dostum, merak etme burayı ben hallediyorum. Herkesin toplantı salonuna gitmesi gerekiyor. Sen gitsen iyi edersin yoksa ceza yiyebilirsin. Bende işimi halledip geliyorum." dedi gardiyan. Acaba hala neden buralarda geziniyordu? Bir sorun olmalıydı.
Uzun boylu gardiyan, umursamaz bir tavırla copunu çıkardı. Suratındaki gülümseme çok tanıdık geliyordu. Bu adam, yemekhanede kendi elini kesen mahkûma çok benziyordu. Hatta benzemiyordu. Tıpatıp aynısıydı. Gözü bir anlığına uzun boylu gardiyanın eline kaydı. Sol elini gizlemek için cebine sokmuştu fakat beyaz bir sargı dışarıya taşmıştı.
Çok geç kalsa bile durumu anlayan gardiyan, şu anki tek dostu olan copuna sıkıca sarıldı. Dişlerini sıkarak, köşeye sıkışmış bir halde bekliyordu. Kaçması imkansızdı. Uzun boylu mahkûmun üzerine yürümesiyle birkaç adım geriledi ve sırtının soğuk duvara değdiğini hissetti. Normal şartlarda uzun boylu adamı yere sermesi uzun sürmezdi lakin köşede onları izleyen mahkûmun yanlış bir hareket yapmasından korkuyordu. O mahkûm büyük sorun teşkil ediyordu. Onunla ilgili hikâyeleri hapishanede duymayan kalmamıştı. Bir ihtimal uzun boylu adama yardım etmesin diye onu kendi tarafına çekmeyi düşündü. Uzun boylu adamın yanında yer almaması gerekiyordu. İkisiyle baş etmek gerçekten çok zor olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamana Direnenler
Aventura🏆Wattys2018 Büyük Buluşlar Kazananı!🏆 Nankör diye haykırırmış, Saatler her geçen an'a. Meğer arkadaş değilmiş, Akrep, yelkovanla. |-|-|-|-|-|-|-|-|-|-|-| Bir, İki, Üç... Kan akıtılmış, saflıkla sıvanan ruhlar kırmızıya boyanmıştı. Sırların ifşa...