Tek bir kelime etmeden gözlerine bakıyordum sadece. Ağlamaktan kızarmış olan gözlerine, çökmüş göz altlarına. Zaten dağınık olan saçının telleri rüzgar sayesinde her saniye daha da karışıyordu birbirine. Kollarından ellerine doğru bir yol izleyerek ellerinden yere damlayan kan güzel bir görüntü oluşturmasına rağmen canımı acıtmıştı. Neden, diye sormak istiyordum. Yapma, diye bağırmak istiyordum. Ama sustum. Her zaman olduğu gibi. Susmanın belki de ikimizin de sonunu getireceğini bilmeme rağmen sustum. Zaten istesem de çıkmıyordu ağzımdan kelimeler.
Konuşmamıza gerek de yoktu aslında.
Anlayabiliyorduk birbirimizi haberimiz olmadan.
Ona bir adım yaklaştığımda o da bir adım geriye gitmişti. Bir adım daha yaklaştım, o da yine bir adım geri gitti. Ona elimi uzattım. Bakışları suratımdan elime kaydığında bir adım daha geriye gitmişti. Uzattığım elimi geri çekmiş ve ona bakmayı sürdürmüştüm. Gözlerindeki acıyı net bir şekilde görebiliyordum bugün. Ne olduğunu merak ediyordum. Kollarındaki çizik sayısı bile günden güne azalırken onu bir günde karanlığın kıyısına getirecek ne oldu merak ediyordum.
"Biliyor musun, cennet ve cehenneme inanmıyorum. Bence diğer taraf sadece karanlıktan ibaret. Soğuk ve karanlık. Sevdiğim gibi." diye fısıldadı. Belliydi istese de sesli konuşacak hali yoktu. Kara delikleri sonunda yorulmuştu her şeyi içinde tutmaktan. Gözlerindeki yorgunluk, bıkmışlık ve acıyı hunharca dışarı akıtıyordu sonunda.
Sağ elimi yumruk yapmıştım. İlk defa intihar etmeye çalışan birini yaşaması için ikna etmeye çalışacak olmak beni germişti. İlk defa birinin intiharını izlemektense onu kurtarmak istemiştim.Ve ilk defa kafamdaki sesler buna sesini çıkartmamıştı. "Pes etmeyecek kadar güçlü olduğunu düşünmüştüm."
Alaycı bir gülüş belirdi yorgun suratında. "Korkağın teki olduğumu anlamış olmanı beklerdim. Her neyse, git buradan. Suratını görmek istemiyorum."
Yerimden milim kıpırdamazken ona bakmayı sürdürüyordum. "Aptal olma, HyungWon. Ölmenin bir anlamı yok."
"Yaşamanın da bir anlamı yok." dedi hızla. Her saniye yeni bir damla gözyaşı düşüyordu kara deliklerinden.
Anlık gelen bi cesaretle "Var." dedim.
Ciddiye almamıştı bile. Tüm o yorgunluğunu rağmen tek bir kelimemle alayla gülümseyecek enerjiyi bulabilmişti kendinde, tıpkı biraz önce olduğu gibi. "Bana yaşamam için bir neden söyle." diye fısıldadı.
Yutkundum.
"Seni seviyorum."
Yumruklarını sıkmış ve bağırmıştı. "Siktir git! Sana inanmamı bekleme."
Sadece birkaç saniye önce kendinde fısıldayacak gücü zor bulan gencin bir anda bağırması içimde gülme isteği oluşturmuştu. Ve bunu ona yapan ise sadece iki basit sözcüktü. Sözcükler insanlar üzerinde gerçekten güçlüydü. Onları sinirlendirebiliyor, üzebiliyor, mutlu edebiliyor, şaşırtabiliyor ve daha pek çok duygu yaşatabiliyordu.
"Söylediğim çoğu şeye inanmıyorsun zaten." Güldüm. "Fark etmediğimi mi sanıyorsun?"
Hiçbir şey söylemedi. O da biliyordu haklı olduğumu içten içe. Kolundan damlayan her bir kan damlası ile bakışlarım birkaç saniyeliğine oraya kayıyordu.
"Alışmaktan korkuyorsun değil mi?" diye sordum. "Çünkü benim de seni bırakacağımı düşünüyorsun, tıpkı bu kan damlaları gibi. İçine girmemden, vücudunda gezinmemden ve sonra da basit bir kesikle dışarı çıkmamdan korkuyorsun."
Cevap versin istedim.
Ama o gözlerime bile bakmıyordu.
Devam ettim. "Yapayalnız olduğunu düşünüyorsun değil mi? Kimsesiz kaldığını düşünüyorsun. Yorgun ve bunalmış hissediyorsun."
Küçük bir hıçkırık kaçmıştı dolgun dudaklarından. "Lütfen, bırak da gideyim."
"Hyungwon-ah..." diye fısıldadım ona birkaç adım yaklaşırken. "Kalbinin acıdığını biliyorum." Çatının kenarına birkaç adım daha attım. "Yolun sonuna gelmiş gibi hissediyorsun, elindeki jiletin tek arkadaşın olduğunu düşünüyorsun..."
Sonunda çatının kenarına geldiğimde onu kendime çektim ve sıkıca kollarımı ona sardım. "Ama bu doğru değil. Seni bırakmayacağım."
Ben saçlarını okşadım.
O ağladı.
Tek kelime bile etmedi.
Sadece sıkıca sarıldı.
Ve ben, gecenin sessizliğinde onun çığlıklarını dinledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't cut °hyungwonho
Short StoryKalbinin acıdığını biliyorum. Yolun sonuna gelmiş gibi hissediyorsun, elindeki jiletin tek arkadaşın olduğunu düşünüyorsun. |18|