Hastanenin bembeyaz koridoru boyunca uzanan kapılardan birinin yanındaki duvara başımı yasladım,yüzüme bir gülümsemedir bulaşmıştı.Aklıma geçmişte yaşadığım ve -maalesef ki- etkileri hala sürdüren acılarımı,hayal kırıklıklarımı getirdiğimde bile yüzümdeki gülümseme eksilmiyordu.Daha doğrusu,eksilemiyordu.Her ne kadar içeriye girip annemi ve yeni doğan erkek kardeşimi yeniden görmek istesem de,akrabalarımın tamamı-neredeyse-odaya doluşmuştu.Bunun pek uygun olup olmadığını kestiremiyordum ama hepsi odaya doluşup kardeşimin boy boy fotoğrafını çekiyordu.Sonunda çareyi odadan çıkmakta bulmuştum.Ben de kendime oyalanacak bir şeyler bulmaya çalışıyordum.Duvardaki tabloyu en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum.Yere döşenmiş kare şeklindeki taşları da.Enine beş tane,boyunaysa ne kadar döşenmiş olduğunu bilmiyordum.Çünkü taşlar koridorun sonuna kadar ilerliyordu.Ve eğer buradan uzaklaşırsam,olağanüstü bir durum karşısında hemen annemin ve kardeşimin yanına gidemeyebilirdim.Ürpererek bu düşünceyi zihnimden uzaklaştırdım.
Yanımda,içerideki hastasını bekleyen ve oldukça gergin görünen bir oğlan da kafasını duvara yaslamıştı.Ancak,bu an kimse mutsuz olmamalı,herkesin yüzünde koca bir gülümseme olmalı,diye düşünsem de oğlanın yüzüne tekrar bakmamla birlikte işin ciddiyetini daha iyi kavradım.Ademelması gerilmişti,gözlerini kapamıştı.Kafasını duvara yasladığından simsiyah saçları alnının büyük bir bölümünü açıkta bırakmıştı.
Boynu ağırdığından olsa gerek,başını duvardan çekip yere bakmaya başladı.Sonra o da etrafını incelemeye başladı.Onun da yere döşeli taşları saydığına yemin edebilirdim.Devamında, gözleri bana kaydı ve sanki beni henüz görmüşçesine başıyla selamladı.Ben de karşılık verdim ve,"Enine beş tane taş döşenmiş," dedim.
Bana anlamayan bakışlarla baktığındaysa "Demek istediğim,yerdeki taşlar." diye ekledim..
Bana attığı anlamsızca bakışları umursamadım,elimle duvardaki tabloyu gösterip devam ettim,"Işık sol taraftan verilmiş,çoğunlukla kırmızı tonlarının baskın olması pek hoşuma gitmedi ama neyse.Şuradaki vazoya aslında arka tarafından bakarsan bir parçasının kırılıp sonradan yapıştırılmış olduğunu görürsün.Tavana bak,ampuller paralel bağlanmış olsa gerek çünkü şu sağdan dördüncüsü yanmıyor..."
Gülerek sözümü kesti ve "Bana bunları anlatmana gerek yok.Tam olarak bir hafta,altı saat,yirmi iki dakika,elli üç saniyedir buradayım."dedi.
Elimde olmadan gözlerim -yaklaşık normal büyüklüğünden iki kat fazla-büyüdü ve, "Vay canına..." diye mırıldandım.
Sonra aramızda gergin bir sessizlik oldu.Bu sessizliğin sonsuza dek sürebileceğinden şüphelenir oldum ve "İçerideki kim?" diyerek aramızdaki gergin ipleri gevşetmeye çalıştım.
Sorum karşısında önce afalladı,sonraysa yanındaki üçlü koltuklardan birine oturdu.Sanki cevabı oldukça zormuşçasına derin bir nefes aldı ve "Erkek kardeşim..."diye fısıldadı.
O an kardeşinin onun için oldukça önemli olduğunu anladım.Düşünceli bir sesle,"Sormamın bir mahsuru yoksa,neyi var?"dedim.
Yüzüme buruk bir gülümsemeyle baktı ve "Aslında ona her zaman olan bir şey,"dedi.
Tam olarak cevabı bu değildi.Bu bir cevap bile değildi.Ancak daha fazla çabalamadım.İsteseydi daha fazla açıklardı,öyle değil mi?Derken beni bu düşünceler denizinden kurtardı ve konuşmakta zorlandığını belli eden bir ses tonuyla"Bunun öncekilerden tek farkı,çok daha uzun sürmesi."dedi.
Çivit mavisi gözlerinin yaşlarla parıldadığını görür gibi oldum ve sanki onun zayıf bir noktasını keşfetmemi istemiyormuşçasına başını iki yana salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLARIN IŞIĞINDA
Teen FictionBuzların içerisinde bir kemiğim...Alevlerin içerisindeyse bir et parçasından ibaretim... Gergin olduğu her halinden anlaşılıyordu.Ademelması gerilmişti. Başını hastane duvarına yasladığından siyah saçları alnının büyük bir bölümünü açıkta bıra...