Hızlı hızlı evden çıktı. Yol çok da uzun değildi. Arabaya bindi. Gerginlik çok derinden geliyordu, durduramadı.. Ne söylemesi gerektiğine dair herhangi bir fikri yoktu. Mimikleri nasıl olmalıydı, kolunu nereye koymalıydı.. Bu sorular aklından geçiyordu. Yol uzadıkça uzadı. Anlamsızlaştı birçok şey o an. Kısa bir ayrılık konuşması olacaktı. Onu üzmeden, kırmadan hayatından çıkmasının bir yolunu düşünüyordu. Karşı taraf o kadar narin o kadar naifti ki anlayamıyordu. Ne bekliyordu? Kaba, kırıcı, düşüncesiz biri olsaydı eğer o, kibarlık isteyecekti. Bu sefer de olmamıştı. Bundan öncekilerinde de böyle olmuştu. Ne istediğini pek bilmiyordu. Sorun tam olarak buradan geliyordu. Şuan için bunları sorgulayacak vakti olmadığını düşündü, kafasında bitirmişti. Çok emindi, bitti dedi içinden. Yürüdü, önceden buluşmak için konuştukları Fransız balkonları olan, küçük kafeye doğru yola koyuldu.
Arabayı sağa ya da sola park etmek için 15 dakika düşündü çünkü daha önce arabası çekilmişti hangi taraf olduğuna karar veremedi. En sonunda sola park etti. Kilitledi arabayı. Acaba arabam çekilir mi diye düşündü, sonra bu düşünce kayboldu. Çünkü o da gelmişti. O da sağa park etmişti. İşte tam olarak böyle bir şeydi. Onun sağ olduğunu biliyordu, kendisinin de sol. Zıtlardı. Birbirilerine istediklerini asla veremeyeceklerdi. Onun istekleri farklıydı. Kendisinin bu isteklere yanıt verecek bir hali yoktu. Beklentiler farklıydı bir kere. Geçen 4 ay boyunca da bulamamışlardı orta yolu. Böyle olunca da birçok şey onun kendi içinde bitmişti. Tek taraflı mı bitmişti henüz bilmiyordu konuştuktan sonra onun düşüncelerini, hissettiklerini anlayabilecekti.
İndi arabadan.
''Hey'' dedi.
''Hey ne haber?'' dedi, çok mutluydu. Sanki olacakları biliyor ama göz ardı ediyordu. Pollyannacılık oynamak istiyordu. Bu fark ediliyordu. Kim olsa fark ederdi. Çok tarz biriydi, ama o gün sanki gerçekten bilerek öyle giyinmiş gibiydi. Kötüydü. Belki de bir sinyal vermek istemişti.
''İyiyim, neler yaptın? Tatil nasıldı?'' dedi. Uzun bir süre tatilden, neler yaptıklarından konuştular. Çok keyif almıştı. Çok yakın arkadaşlarıyla güzel bir ülkeye beraber gitmişlerdi. Daha önce bitirmek istediğini söylemek istemişti ancak tatilini bozmak, moralini başka bir boyuta getirmek istemediği için söyleyememişti.
Sonunda, söze atıldı. ''Biraz ilişkimiz hakkında konuşalım mı?'' dedi. Ve gözlerine baktı onun. O kadar güzel gözleri vardı ki. Sanki geceden kara, güneşten parlak. Onun gözlerinde daha önce çok kez kaybolmuştu. Onda kaybolmayı seviyordu. Gözlerinde mesajlar vardı. Gitme diyordu, bu konuşmayı yapma diyordu. Hissediliyordu. Hissetti. Üzüldü. Ancak bu üzüntü sadece ve sadece onun içindi. İhtiyacı vardı; sevgiye, ona, bedenine..
''Yapamıyorum, yürütemiyorum. Benim sorunlarım var. Bu sorunları aşmadıkça bir birliktelik yürütebileceğimi zannetmiyorum'' dedi.
O bu konuşmayı yaparken, gözlerinden kaçınıyordu. Ama ısrarla o da gözlerine bakıyordu. Ne hissettiğimi, senin için birçok şeyden vazgeçebileceğimi bil diye. Söyleyemezdi sözlü olarak ama hissettirebilirdi. Hissettirdi.
''Yani sen tam olarak bu sorunları bir ilişki içerisinde aşabileceğini düşünmüyorsun'' dedi.
''Evet'' diye yanıt aldı.
Suratı biran da düştü. Sanki hiçlikte boğulmuş, son nefesini vermiş gibi davrandı. Altı üstü bir ilişkiydi, değil miydi? Değilmiş demek ki dedi. Tabii o bunu duymadı olabilecek en kısık sesle söyledi. Hatta içinden düşünmüşte olabilir, çok emin değildi.
'Yani, benim sınırlarım vardı, senin de sınırların vardı. Biz bu sınırları hiç birleştiremedik. Sen nasıl mutlu olacaksan öyle yapalım'' dedi ve sustu. Bir tek kelime bile söylemedi, bunlardan sonra.
''Kalkalım'' dedi ve hesabı ödemeye yöneldi. Hesabı ödedi. Onun arabası yakındı. Onun arabasına doğru yürümeye başladılar hiçbir şey söylemeden. Yüzünden düşün bin parçaydı. Sarıldılar. Bu sarılma; biliyorum bir daha seni göremeyeceğim ve belki başka bir yerlerde karşılaşamayacağız, birlikte olamayacağız, son bu, hoşça kal der gibiydi.
''Bir telefon kadar uzağındayım'' dedi ve bu ona çok yapay gelmişti. Keşke söylemeseydi, belki o zaman daha içten olabilirdi. Ama o da ne söyleyeceğini bilemiyordu. Zaten ne bir daha o aradı, ne de ondan haber alabildi. Gerçekten yapay bir veda konuşması olarak kaldı.
Kendi arabasına bindi. Çalıştırdı arabayı. Ve bir şarkı çaldı radyodan. Ceylan Ertem'di. Şarkıyı ilk kez duyuyordu ama sanki bu gece onu rahatlatacak tek şeymiş gibi dinleyerek evine doğru gitti.
''Zor buldum şehrin yolunu
Dura dura yaşattım kendimi
Ah, nasıl bir kalp ağrısı
İnşallah bulunur çaresi
Şöyle uzunca boylu yağız bi' delikanlı
Kara kaşlı, kara gözlü
Kalbi kendinden de esmer
Kandırmacaymış meğer..''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmer
Short Story''Onda kaybolmayı seviyordu. Gözlerinde mesajlar vardı. Gitme diyordu, bu konuşmayı yapma diyordu.''