11. bölüm

39 2 1
                                    

Güne mükemmel bir sabahla başlamıştım.

Nasılmı?

Mışıl mışıl uykumdan uyanırken action olsun diye yangın alarmı sesi yaptığım alarmım sayesin de uyanmıştım tabi. Gözlerim sabahın körün de işleve girmediği için, kör tavuk gibi odamda dolanıp giyeceklerimi arıyordum.

Daha sonra herzaman yaptığım gibi açık olan camın karşısına geçip sokağı çicek kokusu eşliğin de izlemeye başlamıştım.

Buraya kadar herşey çok normal gidiyordu, ta ki ben kurbanlık koyun gibi merdiven den aşşağı sektirene kadar. Takılıp düştüm tabi. Sonuç: ayağımı hissedemiyorum

Babamın "kırık olsa yerin de duramazsın" demesiyle içim rahatladı. Dostum ayağım kırılsaydı ben mahvol... olmazdım pardon. Keşke kırılsaydı, yatağımdan bir milim kıpırdamazdım vAllaha.

Neyse hulkın ki kadar güçlü olan bedenimin toparlanmasıyla okula koyuldum. Şöföre yürüyerek gideceğimi söyledim. Ece tabi arabayla gidiyordu. Herkes benim gibi doğuştan Usain Bolt değildi.

Yolda tuhaf tuhaf insanlarla karşılaştım. Sakin sakin yürüyordum, dün gece yağmur yağdığı için yolun kenarların da biriken sular vardı.

Delinin biri saat de 100 km ile giderken o suyu şulup diye benim üstüme sıçratmaz mı. Benim sinirler gene gerilmeye başladı tabi, kan fışkırıyodu resmen beynime.

"Ulan trafik canavarı biraz dikkatli sürsene, biiiiiip....."

Saydırdım tabi arkasından.

*

Yolda bir dükkana girdim ve en önemli şey olan ve hayata tutunmama yardımcı olacak olan oksijen maskesi aldım. Malum sıra arkadaşım biraz kokuyoda.

*

Bütün ders oksijen maskesiyle geçmişti ve tabiki de çokca dalga geçilmişti, ama ne yapabilirim ki, canımı bakkaldan almadım ben.

Acaba çok mu abarttım, çocuğa da ayıp oldu, ne kadar utanmıştır kim bilir, alt tarafı biraz kokuyo. Yarın kesinlikle oksijen maskesi getirmek yok.

*

Eve geldikten sonra kendimi yatağıma atıp uyudum. Yarım saat uykudan sonra diz üstü bilgisayarımı alıp gecenin bana gönderdiği çocukluk fotoğraflarımıza bakmaya başladım.

Bazı fotoğraflarda somurtmuş, bazılarında da gözlerim yaşarmıştı.

Devam bakarken bir fotoğrafta gördüğüm kişiyle kalakaldım.
Bu Akın dı. Çocukluk aşkım. Onu düşünmeye başladım, acaba şu an nerdeydi ve ne yapıyordu. Çoğu insan değişirdi, peki ya o. Aslında çok meraklı değildim ama onu çok merak ediyordum.

Bunları düşünürken odama Ece daldı.

"Ya yavaşca açsan olmaz mı kapıyı, ödüm koptu burda."

"Tamam çalışana söylerim dikmesini."
dedi ve güldü.

Kafamı sağa sola salladım, umutsuz vakasın dercesine..

"İnsan hiç kendi yaptığı espiriye gülermi."

"Ben gülerim." Dedi ve kucağındaki paketle yatağıma oturdu.

"Hey o benim repliğim!"

Hissediyorum güzel bir şey çıkacak.

Paketi açtığın da için de parlayan çikolataları görünce, gözlerim fal taşı gibi açıldı tabi.

Hemencecik daldım pakete ve yemeğe başladım.

1 dakika olmadan çikolataları bitirmiştik. Bunları Ece ye yurtdışından bir arkadaşı getirmiş.

*

Salona indiğim de kitap okuyan babanemle karşılaştım. Yanına oturdum ve kafamı eğerek kitabın ismini okumaya çalıştım. Bu belki 100 kere okuduğu kitap tı.

"Ya babanne gene mi bu kitabı okuyorsun, bıkmadın mı Allah aşkına?"

"Gececim biliyorsun bu Selma ile benim gençliğimiz de keşfedip te, için de kendimizi bulduğumuz bir kitap, nasıl olur da okumayı bırakırırım.

Selma teyze Akının Babaannesi.
Akınlar taşınınca, babannem onunla neredeyse buluşamaz olmuş.

Babaanne me sarıldım ve yanağını öptüm ardından "Sofra hazırmış hadi gidelim" dedim.

*

Sınıfa girdiğim de sırama doğru yürüdüm. Mehmet yani sıra arkadaşım yerleşmişti çoktan.
Sıraya yakınlaştıkca burnum sinyal vermeye başlıyor.

Biraz sonra da inglizce hocası girdi ve ders başladı. Akın bey hazretleri yine geç gelmişti, artist artist sırasına gitti.
Ben de mal mal bakıyodum tabi ve içim den 'inşAllah biryere takılıpta düşer' diye beddua ediyordum.

Biraz süre sonra gittikce başım dönmeye başlamıştım. Hergün ki kokusunun yanı sıra bugün ekstra bir terlemişti Mehmet. Okula koşarak gelmişte, sağlıklı bir yaşam stili için miş.

Ya kardeşim sen sağlıklı bir yaşam biçimine gireceksin diye beni neden salığımdan ediyorsun.

Akın bana seslenip gel işareti yaptı.

Ben de "ne var" diye karşılık verdim zar zor.

Sırasın da biraz yer açtı, sanırım yanına oturmamı istiyordu. Farkına vardı tabi ne çektiğimin.

Sağlığım söz konusu olmasaydı asla yanına oturmazdım onun.

2 saattir onun yanında oturuyorum. Ders çok sıkıcı olduğu için camdan dışarıya bakmaya başladım. Bahçede kimse yoktu. Ben de çicekleri izlemeye koyuldum. Cam açık olduğu için kokuları geliyordu.

Sesli bir şekil de içime çektim havayı. Çicek kokusunun eşliğin de yabancı bir koku daha burnuma hücum ediyordu. Koku çok hoşuma gitmişti, gözlerimi kapatıp içime çekmeye devam ettim.

Birden gözlerimi kocaman açtım, ben galiba Akının kokusunu yarım saattir içime çekiyordum. InşAllah anlamamıştır.

Ona baktığımda o gözlerini kapatmış sırıtıyordu. Bir dakika anlamış mıydı yoksa?

"Kokum hoşuna gitti galiba?" Diye sordu Akın.

Gözlerim fal taşı gibi açılmış yanaklarım da utançtan kıp kırmızı olmuştu, anladı işte.

"N-ne hayır , çicekleri kokluyorum ben. Sen almıyomusun bu kokuyu?"

Kekeledim. Allah belamı vermesin.

"Peki" dedi.

Zil çaldı. Arkama bakmadan koşar adımlarla sınıftan çıktım ve o sırada Ecenin arkamdan bana seslenmesiyle döndüğüm de kafamı sert bir şeye çarpıp yere düştüm. Bu da neydi böyle.

Yer de acıyla kıvranıyordum. Başımı vurduğum şeye baktım. Açılan kapıya çarpmışım. Hay aksi ben de filmler de ki gibi yakışıklı, kaslı, karizmatik, uzun boylu ve yakışıklı birine çarptım sanıp sevinmiştim.

Kapıyı açan şahıs bana bakıyordu ama güneşten göremiyodum tam olarak.

Bana doğru eğildi ve "özür dilerim, iyimisin?" Diye sordu. Aman Allahım bu oydu. Daha demin tarif ettiğim yakışıklı, kaslı, karizmatik, uzun boylu ve yakışıklı çocuk.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 05, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kalbimin GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin