[2]

220 55 65
                                    


Hiçbir zaman bir sevgilim olamayacağı gerçeği ile lanet ettim kendime bir daha. Lanet ettim bininci kez bu hastalığa sahip olduğuma...

°°°°°°°°°°°°°°°°

Haphephobia... Doktorumun söylediğine göre hastalığımın bilimsel adı buydu. Akılda tutması zor bir ad, biliyorum. Pek de umrumda değil açıkçası adı, tek bildiğim birisi bana dokunmaya çalıştığı zaman ölecek derecede korktuğum...

Hastalığım bazen gerçekten kötü boyutlara ulaşabiliyor. Kalabalıklardan nefret ediyorum. Bu yüzden arkadaş ortamım yok pek, Kibum hyung küçüklükten beri benimle. Benden bir yaş büyük aslında ama ben 7. sınıfta iken sınıfta kaldı ve o zamanlardan beri aynı sınıfta okuyoruz. O, bu hayatta annem dışında güvendiğim tek kişi...

Kibum hyung ve sevglisi Minho iki senedir beraberler. Minho'yu, aynı yaşta olmamıza rağmen sevdiğimi söyleyemem pek. Biraz fazla "dediğim dedik" birisi. Ama gerçekten eğlenceli oluyor bazen.

Üçümüz beraber alışverişe gittiğimiz bir gün Kibum çok konuştuğu için onu mağazada bırakıp kaçmıştık oradan. Minho'nun evde aç kalması ve Kibum'un bana bir hafta boyunca attığı trip dışında pek aleyhimize bir hareket olduğunu düşünmüyorum, tekrar olsa tekrar bırakırım onu orada. Konuşmasından kaynaklanan baş ağrısının hangi boyutlara ulaşabileceğini tahmin dahi edemezsiniz.

Annemle beraber Kore'nin çok da ücra sayılmayan yerinde, beş katlı bir apartmanın en üst katında dubleks bir evde yaşıyoruz.

Küçüklüğüm Seul'de tek katlı şirin bir evde, annem ve babamla geçti. Ben 8 yaşına gelene kadar hep beraber yaşamışız lakin annemin anlattığına göre babamın çalıştığı şirket büyük bir çöküş yaşamış ve şirketin sahibi tüm borçları babam ve iki arkadaşının üstüne yıkıp kaçmış ülkeden. Babam bu borçları ödemek için tefeciden para almış ve geri ödeyemediği için tefeciler her şeyimizi almışlar elimizden.

Tabi ben o zamanlar küçüktüm, tek hatırladığım birkaç siyah kıyafetli adamın beraber geçirdiğimiz bir pazar kahvaltısında babamı döverek evden götürmeleri... O günden sonra bir daha da görmedim babamı, bir daha eskisi gibi olmadı pazar kahvaltılarımız...

Doktorum, hastalığımın küçükken yaşadığım ve beni çok derinden etkileyen bir olaydan kaynaklanma ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyor. Küçükken gerçekten saf ve kendimi korumayı bilmeyen bir çocuktum. Şimdi de öyleyim ya, sadece vücudum büyümüş.

°°°°°°°°°°°°°°°

Okul çıkışı, annemin çalıştığı şirkete gidip sürpriz yapıp yemeğe götüreceğim onu. Çantamı Kibum'a verdim evine götürsün diye. Yarın okula geri getirir, nasıl olsa ders çalıştığım yok.

Okulun pek de hijyenik olmayan lavabosuna her gittiğimde midem ağzıma gelir, zorunda olmadığım sürece bu mikrop yuvasına girmem. Bu sefer de annemin karşısına Junmyeon'un derste uyurken yüzüme yazdığı I am gay yazısı ile çıkmamak için girdim bu lavaboya.

Cebimden ıslak mendili çıkardıktan sonra yanağımdaki mavi yazıyı silmeye başladım. Yazı gittikten sonra yüzümün fazla soluk durduğunu fark ettiğimde yanıma bb kremimi almadığım için lanet ettim. Farkındayım, günlük yaşam içerisinde fazlaca lanet okuyorum...

Kullandığım mendille suyu açtım ve elimi hafif ıslatıp saçlarımı düzelttim. Aynı şekilde musluğu kapattıktan sonra içerideki kabinlerden birinden gelen sesleri duymuştum. Sanırım ben aynaya bakarken fark etmemişim içeride birilerinin olduğunu.

Sorun içeride birinin olması değildi, içeride iki kişinin olmasıydı. Bu iki kişinin pek de masum şeyler yapmadıklarını gelen seslerden anladığımda lavabonun çıkışına yürüdüm. İçerideki kişilerden biri hızlıca çıktı oradan. Önümden geçip giderken onun iki senedir sınıfta kalan, geçen sene okulun dans yarışmasında ölesine kapıştığım Jung Hoseok olduğunu gördüm.
Gördüğüm bir diğer şey ise pantolonunun açık olan fermuarıydı.

Kendime gelip önüme tekrar döndüğümde arkamdaki kabinden sessizce çıkıp elini yıkayan Jimin'i gördüm. İnanmıyorum, o ikinci kişi Jimin miydi?

Hızlıca ona doğru bir adım attığımda bana baktı.

"T-taemin hyung... B-ben..."

Sesindeki pişmanlık ve çaresizliği hissettiğimde ona aramızda iki adım kalacak kadar yaklaştım.

"Önemli değil Jimin, kimseye söylemeyeceğim merak etme."

Ses tonumun mümkün olduğunca güven verici olduğunu umup konuştum. Gözlerinden akan yaşları gördüğümde benim de içim acımıştı. Belli ki isteyerek yapmamıştı. Üstüne daha fazla gitmeden konuştum.

"Ağlama Jimin-ah. Bunu neden yaptığını bilmiyorum ama kötü hissetme kendini lütfen. Hiçbir şey gözyaşlarını akıtmaya değmez."

Jimin bana gülümseyip önümde hafifçe eğildikten sonra hızlıca çıktı lavabodan. Arkasından birkaç saniye baktıktan sonra ben de çıkmıştım.

°°°°°°°°°°°°°°°

Annemin çalıştığı iş yerine gelmiştim. İyi ki son dakika yoldaki mağazalardan birine girip üstümü değiştirmeyi akıl etmiştim.

İçeri girdiğimde beni sekreter karşılamıştı. Annemin yanına geldiğimi söylediğimde hemen tanımıştı beni. İnsanlarla fazla iletişim kurunca içim karardığından orada daha fazla durmayıp şirketin bodrum katına indim. Annem bugün erken çıkacaktı.

Annemin şirkette yüksek bir mertebede veya bir memur olarak çalıştığını söylemedim... Annem buranın aşçısı olarak çalışıyor. Şirketin yemekhanesine yemek yapıyor. Pek fazla para verdiklerini söyleyemem, evin kirasına gidiyor zaten yarısı.

Annemin dinlenme odası olan yere girdiğimde annemi odanın içinde aramaya başladım. Her geldiğimdeki gibi yorgunluktan kendisini girişteki koltuğa atıp uzanmış olmasını bekliyordum.

Arka taraftaki odaya giden kapıya uzandığımda duyduğum ses ile çatılmıştı kaşlarım. Cesaretimi toplayıp kapının kolunu yavaşça indirip kapıyı araladım. O-o da kimdi?

Adam konuşmaya başlayınca tanımıştım... Şirketin sahibi, annemin neredeyse her hafta sonu özenle bahsettiği "Bay Jeonghan."

Gördüğüm görüntü ve duyduğum cümleler hayatımın en büyük şokunu yaşamama neden olmuştu...

....

"Mm Sooyun, bunu her seferinde daha da çok istiyorum bebeğim."

°°°BÖLÜM SONU°°°

OBSTΛCŁΣS || TaeKai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin