1°•°•°NEFRETİN SOLUĞU

153 21 24
                                    

©|17.07.18

"Bazı kimseler birinden nefret etmeden başkasını sevemezler. "

1.BÖLÜM °•°•°•°•°•


Birçok tekerleğin çığlık attığı yollara şahitlik eden soğuk kaldırımlarda eğlenip koşuşturan kahkaha atan çocuklardandım ben de bir zamanlar.Hayat bir oyun kadar basitti gülen gözlerimde. Mağlup ya da galip olmak tek tasamdı. "Yabancılarla konuşma! "diye sitem ederdi tanıdık bir ses. Bir anne bir baba veya bir abi... Belki de sırf laf olsun diye balkonundan seyreden yaşlı amca. Pişmanlığımın fitili o an ateşlenmişti küçük bir kıvılcımla. Tanımadıklarım yabancıydı gözümde. Adını bilmediğim yüzünü görmediğim insanlar kötüydü. Konuşmaz dinlemez hatta görmezdim onları. Belki de yıllar sonra farkına varmıştım sadece tanımadığımın değil tanıyamadığımın da yabancı olduğunu. Onları öldürüp içimdeki mezarlığa gömmüş yakmaya karar vermiştim. Kıvılcım kor bir ateşe meyillendi o an. Ve su bir yabancıydı söndüremezdi bu yangını.

Akşam olacağını bildiğim içindi sanki feda ettiğim sabahlarım. Karanlığa karışmak için değil karanlıkta parlamak içindi bir ihtimal.Kara gökte ışıldayan sayısız yıldızdan öte hilal olup acı çekenlere umut ışığı olmak isterdim tan yeri ağardığı vakit.Çünkü bilirdim tan yeri ağarınca bize yol görünürdü. Eskiden karanlıkta bile görebildiğim o yolu şimdi aydınlıkta dahi göremeyince nefret kendini belli etmeye başlıyordu. "Bazı kimseler birinden nefret etmeden başkasını sevemezler. "Demiş Victor Hugo Nefret benim yanımda bir his olarak bile kalmazken neden kimseyi sevmiyordum? Çok seven çok üzülüyorsa neden mutlu olamıyordum? Aklımdaki bitmek bilmeyen sorulara cevap ararken kendi çaresizliğimi sakince izliyordum. "Burası olmalı."Bakışlarımı arabanın camından dışarıya yönlendirdiğimde çocukluğumun renkleriyle göremedim bu eski evi. Kararmış, eskimiş ve ölüme hazırlanıyor gibi bir hali vardı. İşte o ev benim için bir mezarlıktan farksızdı. İçinde yok ettiği mezar taşlarının soğukluğunu taşıyordu orası.

Gözlerimi evden ayırıp arabadan inmek için soğuk parmaklarımla kapıyı açıyordum ki şoförün sesiyle duraksadım. "Buna emin misiniz? " Yüzümü ona çevirmeden içimdeki korkuyu dizginleyerek kafa salladığımda yüzümde oluşan halsiz gülümseme hiç bu kadar can yakıcı olmamıştı. Gülümsemek bile can yakar mıydı? Tedirgin olduğunu belirten bir ses tonuyla "Biz söylemesek bile anneniz sizi bulacaktır." dediğinde acı gerçek yüzüme sert bir tokat edasıyla çarparken kalkan kaşlarım eşliğinde "Maalesef."diye mırıldanıp arabanın kapısını açmıştım. İçeriye dolan soğuk hava beni titretse de dik durmaya çalışıyordum. Zorlanıyordum biraz da. O kadar halsizdim ki adım atmaya mecalim kalmamıştı. Derin bir nefes alıp ayaklarımı öne doğru ittim ve arabadan dışarıya çıktım. Kapıya tutunarak ilerlemeyi başardığımda karşımda gördüğüm yıkılmaya yüz tutmuş bu evi hayranlıkla seyrettim. Tek kelimeyle hayrandım, duruşuna, güzelliğine ve anılarına...
Tahta pencereleri yıllardır aynı kalmıştı. Ağaca kurduğumuz salıncak yıllara meydan okumaya bile meydan okumuşçasına bir özgüvenle rüzgarda ağır ağır sallanıyordu. Aynıydı. Tamamiyle her şeyiyle. Tek değişen şey bendim sanırım. Belki de bugünden sonra tek değişen şey.

Yorgun adımların eşliğinde tahta kapıya ulaşmıştım. Elim sıkıca tokmağı tuttuğuna derince bir nefes çektim ciğerlerime. Kapıyı açıp bir adımda içeriye girdiğimde her şey durdu benim için. Kapı gürültüye kapanırken zihnimde canlanan hayaller gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Sırtımı kapıya yaslayarak yavaşça aşağı kaydım, amaçsızca. Gözyaşlarım içimdeki yangını daha da körüklemekten başka hiçbir işe yaramazken tamamen yere düşmüştüm. Hıçkırıklarım artarken ellerim titremeye başlamıştı. "Nerdesiniz?" Çaresizce bağırdığımda sesimin yankısının bile oluşmamasına ve yalnızlığıma lanet ederek yeniden bağırmaya başladım. "Siz ölmediniz. Ben geldim." Ne bir yardım eli uzandı o an ne de bir ses geldi. Sinirle saçımdaki sarı peruğu yere fırlatırken soğuk ellerimi kafama getirdim. "Ben hastayım ." Sanki kenarda bir yerlerde beni dinleyen biri varmış gibi başıma gelenleri anlatırken kapının altından içeriye sızan soğuk belimin ağrımasına sebep oluyordu. "Artık eskisi gibi değilim." Yüzümdeki ifadeye karşın gülümserken içimdeki buruklukla dudağımı ısırıp sessizce ağlamaya devam ettim. "Neden gittiniz?" Bilincimi kaybetmişim gibi birkaç kez ardı arkası kesilmeden bu cümlenin tekrarlarken ellerimle yüzüme hava vermeye başladım. Eğer karşımda dedem ve ninem olsaydı ağlamamı istemezlerdi. Ablam olsaydı gelir bu halime dayanamaz benimle beraber ağlardı. Peki ben şu an ne haldeyim? Ayakta duracak gücüm yoktu ve yıllar önce beni terkeden babam ve dedemin evine gelmiştim. Yalnızdım. Hayatımda değer verebileceğim kişi sayısı çok azdı. Belki de sırf bu yüzden sevdiğim insanlardan çok zor vazgeçiyordum.

Nefretin Soluğu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin