Benden ne saklıyorlar ya? Ne olabilir ki? Sinirliyim. Uyumaya çalışıyorum. Uyuyamıyorum. Ah tanrım. Neden üç yıl? Bari bir yıl falan olsaydı. Suze yavaşça kafamı yastığa koyuyor. Kanepeden kalkıp üzerimdeki battaniyeyi düzeltiyor. Gözlerimi açmamak için çok çaba sarfediyorum. Suze Martin'le birlikte yukarı, misafir odasına çıkıyor. Kapanan kapının klik sesini duyduğumda üzerimdekini fırlatarak oturur pozisyona geliyorum. Söylememe gerek var mı bilmiyorum ama yine sabaha kadar uyuyamıyorum. Sabah Amy'nin taktığı Armani bilekliğin aynısından alıyorum internetten. Ah tanrım. Eski Becky olsaydı bırak almayı rüyasında bile göremezdi. Şimdi ise su parası benim için. Bir - iki saat geçince Ernest'in ağlamasına uyanan Suze, bebeğiyle koridora çıkıyor. Aniden uyuyormuş gibi yatıyorum. Ah umarım görmemiştir. "Haydi uyu bebeğim, benim güzel bebeğim. Haydi uyu bir tanem, benim yakışıklım. Sen çok tatlısın, huysuz ve yaramazsın, şirin ve inatçısın..." Tanrı aşkına... Bu ne biçim ninni Suze?! Tık tık seslerini duyunca Suze'un merdivenlerden salona indiğini anlamak uzun sürmüyor. "Sakın ağlama Ernie... Anlaştık mı yakışıklım? Sen çok tatlısın, şirin ve inatçısın, lay lay lay... Sakın bağırma ve Becky teyzeyi uyandırma, benim güzel be..." Teyze mi? TEYZE Mİ?! İşte şimdi Suze'a gününü göstermek isterdim! Sensin teyze be! "Becky teyzeyi uyandırmayalım Ernie... Şirin bebekcik. Sen burada uslu uslu otur. Ben Becky'nin üzerini örteceğim. Benim huysuzum, yaramazım, tatlım, yakışıklım, lay lay..." Suzs fısır fısır Ernest'le konuşurken üzerimi örtüyor. Benden oyuncu falan olmazmış. Neredeyse gözlerimi açtım, açacağım. "Aferin uslu Ernie... Seni seviyorum. Yarın güzel bir robotu hak ettin." Ernest'in sevinç çığlıklarıyla, Suze koşa koşa merdivenlere ilerliyor. "Ah Ernie! Robot mobot yok sana! Yaramaz şey seni."Tekrar klik sesini duyduğumda kalkıyorum. Ama kapı tekrar açılıyor. Tanrım ya! Bu gece hiç bitmeyecek mi? Bu seferki ayak sesleri hızlı. Sanırım Martin hızlı hızlı merdivenleri iniyor. Mutafağa giriyor. Bütün dolapların tek tek açılıp kapanma sesleri geliyor. Sonra lık lık su sesleri. Ve tekrar merdivenlerden çıkıyor. Sonra yine bir klik sesi. Sayelerinde kulaklarımı geliştirdim. Kör falan olursam benim için bir şey farketmeyecek sanırım... Gel gitler yüzünden yorgun düşüp uyuyakalmışım. Gözlerimi kapının çalınmasıyla açıyorum. Saat onu gösteriyor. Terliklerimi sürüyerek kapıyı açtığımda karşımda Amy'yi buluyorum. "Niye geldin sen?" diyorum. Ne güzel misafir karşılıyorum değil mi? Ah teşekkürler... Tezahürata gerek yok... "Sen çağırdın ya Becky." Beni itekleyerek içeri giriyor. Ben de kapıyı kapatıp peşinden ilerliyorum. "E hani kahvaltı? Suze nerede?" "Ah şey... Biz daha uyanmamıştık." Amy gözlerini devirerek, "Bana bırak o zaman. Biliyorsun yemek yapmaya bayılırım. Hatta yarın akşam John'a yemek yapmaya gide... Ah tanrım!" diyerek elleriyle ağzını kapatıyor. Gözlerini kocaman açıyor. "Hadi ama Amy! Kaçırdın ağzından işte. Daha fazla saklama. Yarın John'la yemek mi yiyeceksiniz?" "Yok öyle bir şey. Becky çekilir misin? İşimi engelliyorsun." "Öyle olsun." Kollarımı birleştirip mutfak taburelerine oturuyorum. Bende Amy'yi takip etmezsem ne olayım. Derken aşağıya inen Suze ve Ernest'i görüyorum. Suze Ernest'in elini havaya kaldırıp bize sallıyor. "Amy'ye merhaba de Ernie." diyor. Amy ocaktaki pişen krepleri unutarak Suze'un yanına koşuyor. Önce ikisi sarılıyorlar. Daha sonra Suze'un arkasından gelip hâlâ merdivenlerden inmekte olan Martin'le sarılıyorlar. Amy hemen inip yanıma mama sandalyesine oturtulmuş olan Ernest'i yerinden kaldırıp kucaklıyor. Evin içinde döne döne adeta vals yapıyorlar. Suze telefonunun kamerasıyla onları çekiyor. Ernest dün geceki gibi sevinç çığlıkları eşliğinde meşhur kahkahalarından atıyor. Kahvaltıya oturuyoruz. Havadan sudan konuşuyoruz. "Ne zaman dönüyorsunuz çocuklar?" "Bugün döneceğiz Amy." Üzülerek lafa atılıyorum, "Saçmalama Suze! Daha dün geldiniz. Buna asla izin vermem..." Martin sözümü kesiyor; "Biz de kalmak isterdik Becky. İnan bana. Seni ne kadar çok sevdiğimi bilirsin." Son cümlesinden sonra herkes kahkahayla gülüyor. Ben hariç. "Ben sana çok bayılıyorum sanki." gözlerini devirerek tabağına gömülüyor. "Becky duymuyorsun sanırım kapı çalıyor." Amy'nin uyarısıyla kalkıp kapıyı açıyorum. E tabii bir saattir John'la ne konuştuklarını düşününce duymamam normâl. Öyle değil mi? Kargo şirketinden bir paket. Ne olduğunu merak ederek imzamı atıp kapıyı kapatıyorum. Masaya döndüğümde Amy paketi çekiştirip bir yırtmada açıyor. "Hey. Bu bana özel." diyorum ama ne fayda? "Artık değil tatlım." Amy kutunun içinden çıkan Armani bilekliği görünce donup kalıyor. Sevmediği tek bir şey varsa o da, sevdiği eşyalarının sadece tek ve ona özel olmadığını görmektir. "S... Sen? Benim? Bilekliğim...?" dönüp gözlerini gözlerime dikiyor. "Ehehe... Bir tane de bende olsun canım... Kardeşlik bilekliği... Ehehe." durumu kurtarmaya çalışsam da işin işten geçtiğini anlıyorum tabiiki. Sinirle kalkarak "İyi yolculuklar." diliyor ve -tabii ki kapıyı çarparak- çıkıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alışverişkolik
ChickLit"Hayatın hakkında hiçbir şey bilmiyorsun." diyordu kardeşim. ☆ Hayatının son üç yılını hatırlamayan Becky'nin gözlerini açtığında neler değişmiş olacak? Hiç tanımadığı insanlar birden en yakınları olmuş. Eee sonra?