Lanet sabah. yine uyandım. Fakat bu biraz farklı geliyordu. Tuaftı . Yağmur yağacaktı. Giyinip evden çıkmadan önce herseyimi aldığımdan emin oldum. Para, anahtar, kitaplarım , projem için aldığım notlar.. Herşey tam görünüyordu. Okula doğru yürümeye başladım yolda Elena'yla karşılaştım.
- Hey Alex
(Alex mi sana bunu deme hakkını kim verdi ?!)
- Hey Ell
- Luke ile eleşleştiğini duydum
- Ah, evet. Dedim yapmacık bir gülümseme ile çünkü aynı şekilde oda bana gülümsüyordu, ama birden daha şeytani bir gülümseme takındı ve konuştu.
- İyi şanslar
Hızla uzaklaştı orada kala kalmıştım. bi süre sanki nefes alamamışım gibi nefes aldım ve kıp kırmızı olduğuma emindim adımlarımı Melissa'nın cafesine doğru çevirdim birkaç yüz metre sonra kapalı yazısına aldırmadan içeriye daldım. Sam şaşkın bir ifade ile yüzünü kaldırdı ve gülümsedi
- Hey tanrı aşkına bakın kimler burdaymış! dedi ve göz kırptı Melissa arkadan gülmseyerek elinde bir paketle geldi
- Al bakalım tatlım işte çöreklerin. Neredeyse her sabah buraya uğrarım yani uğrardım şimdilerde haftada bir kez falan uğruyordum. Yinede Melissa bana hergün çörek ayırır parayı uzattım ama elimi geri çevirdi.
- Tatlım uzun zamandır gelmiyordun zaten diye başladı. Bu da bizim sana bi hediyemiz olsun. Değil mi Sam dedi Sam'i koluyla dürtüklerken. Sam de başını onaylarcasına salladı. Ağzımı açıkcaktım ama Melissa fırsat vermeden konuşmaya başladı.
- Hey okuluna geç kalıyorsun güzelim hem Step de seni bekliyordur. Dedi göz kırparken.
Sadece ''peki'' diye mırıldanıp onlara el sallayarak okulun yolunu tuttum. Okula geldiğimde Step kapıya yaslanmış beni bekliyordu. Beni görünce gülümsemesi yüzüne yayılırken ne kadar da sexy diye düşünmekten kendimi alamadım. Hey tamam dün onunla sevişmemiş olabilirdim ama bu onunla hayaller kurmadığım anlamına gelmezdi. Tanrım! ne diyorum ben diyip silkelendikten sonra Step'e sıkıca sarıldım.
- Günaydın meleğim dedi dudağıma günaydın öpücüğü kondururken.
- Günaydıın dedim uzatarak.
Daha bir kelime etmeden el ele sınıfa girdik. İçeri girdiğimizde üzerimde bir çift göz hissettim. Lanet olasıca bu hiçte rahat hissettirmiyodu!
Luke pişkin pişkin sırıtarak yanıma geldi.
- Bu gün hazır mısın Prenses? Prenses kelimesini bastırarak söylemişti. Stephan'ın sinirli bakışları Luke'un üzerindeydi.
- Bana bak seni pis domuz derken Luke'un üzerine yürümüştü.
- Sakin ol adamım. Dedi bir kahkaha patlatırken bu sabahın köründe uyuşturucu mu içmişti?
Tam aralarına gireceğim sırada içeri öğretmen girdi ve Step'i kolundan tuttuğum gibi sıraya oturttum.
Hiç konuşmuyordu. Bir kelime bile. Günün sonuna kadar böyle devam etti. Nefes aldığından bile emin değildim. Lanet olasıca götünden mi nefes alıyordu!?
Birlikte okul kapısının önüne geldik. Birşey söylemesini beklerken. Birden beni kendine çekti ve öpmeye başladı. Ne olduğunu anlayamamıştım ama karşılık veriyordum. Ellerimi saçlarında gezdirdim. Geri çekilip yüzünün en ince ayrıntısına kadar incelemeye başladım. Sanki birdaha göremeyecekmişim gibiydi. Sanki birdaha öpemeyecekmişim. Beni öpmek için yine yeltenirken ilk davrandım ve yakasından tutup okulun arka bahçesine sürümeye başladım. Öpüşmemiz tekrar şevhetlendiğinde, alkış sesi duydum.
- Vay Vay vay diye inledi Luke sırıtırken. Ve sonra yanıma gelip konuşmaya başladı.
- Bu gün sevişmenizi isterdim ama maalesef ki kız arkadaşın bu gün bana ait dedi ve yüzüne büyük iğrenç bir gülümseme yayıldı.
Step sinirle yutkundu ve Luke'un yüzüne bir yumruk geçirdi. Korkuyla ellerimi ağzıma koydum ve onları ayırmaya çalıştım.
- Hey siz ne yapıyorsunuz ?! Diye inledim gür bir şekilde. Step'in önündeydim ve ona dönüp o haklı Step dedim mahçup bir tavırla. Ödevimiz var ve daha başlamadık bile derin bir nefes aldım ve konuşmaya devam ettim. Söz veriyorum yarın sana daha fazla süre vereceğim dedim küçük bir tebessümle.
Bu Step'in sinirini dindirmemişti ama yatıştırmıştı. Luke'a bakıp başımı salladım ve Step'in yanağına öpücük kondurup el salladım. Luke pişkin pişkin sırıtıyordu. İyice kendini aşmıştı ama !
Yine de sesimi çıkarmadan Porche'sine doğru yürüdüm. Arabaya bindik. Yine ortalığa sessizlik hakimdi. Tuhaf bir yerdeki tuhaf bir eve geldiğimizde korkuyla etrafı süzdüm.
- Burası senin evin mi? diye konuşmaya başladım. Sesimin titremesini umursmayarak.
- Evet, güzelim. derken bir o kadar da rahattı.
Yine sesimi çıkarmadan tereddütlü adımlarla eve doğru yürüdüm. Eve girdiğimizde yalnız olmadığımızı anladım.
- Hey bu bebekte kim dedi elindeki torbayla beni göstererek. Gözlerimi irice açtım ve kaçmak için geri adım attığımda Luke arkamda duruyordu.
- LANET OLSUN BIRAKIN BENİ. YARDIM EDİN LÜT- Dehşete kapılmış bir şekilde İri bir adamın bana attığı tokatla yere düştüm. Gözlerimden damla damla yaşlar süzülmeye başlamıştı. Hıçkırıyordum. Onlara yalvarıyordum.
- SİZİ OROSPU ÇOCUKLARI LANET OLSUN LANET OLSUN BIRAKIN BENİ ! Çığlıklarım bir işe yaramıyordu. Luke elindeki şırıngayla bana doğru yürüdü. Yerde geri geri kayarken duvara tosladım. Luke bana doğru yürümeye devam ediyor bende ona durması için yalvarıyordum. En sonunda yanıma geldiğinde elindeki şırıngayı koluma batırdı. Acıyla inlerken ağlamam daha da şiddetlenmişti. Gülerek geri çekildi.
- Hadi ama bebeğim eğlenelim biraz dedi ve kahkaha attı.
Görüşüm bulanıklaşmaya başlamıştı. Beynim uyuşmuştu ama vücudum hala ayıktı. Yine de hareket edemiyordum. Beni kucağına aldı ve merdivenlerden çıkmaya başladı. Çırpınıyordum ama boşuna. Uyuşturucunun damarlarımda dolaştığını hissedebiliyordum. Bir odaya girip yatağa yatırdı ve beni soymaya başladı.
Çırpınıyordum, çığlık atıyordum, tekme atmaya çalışıyordum ama nafile. En sonunda gözlerim kapandı.
Gözlerimi açmama neden olan kolumdaki acıyla bulanık görüşümü Luke'un üstne çevirdim. Tekrar o lanet iğneyi yapıyordu. Vücudumun titremesiyle çıplak olduğumu hatırlayıp bacaklarımı kendime çektim. O anda kasıklarıma muhteşem bir ağrının girmesi bir oldu. Yutkunamadım. Luke tekrar bana baktığında tüm gücümü toplayıp yandaki vazoyu kafasına geçirmiştim. O şokla düşerken kafasından kırmızı bir sıvı akmaya başlamıştı. O güçle hızla yataktan doğruldum ve yerdeki gömleğimi giyerek hızla pencereye yöneldim. Dışarıda yağmur yağıyordu. Kiremitlerin üzerinde yürümeye çalışırken ayağım kaydı ve yere çakıldım. O acıyla ağzımda mental bir tat hissettim. Ama umursamadan koşmaya başladım. Hava karanlıktı ve başım dönüyordu. Gözüm bir şey görmüyordu. Birden uzun bir korna sesiyle havaya savrulduğumu hissettim. Gerisi boşluk.