GEÇMİŞİN GÖLGESİ

33 1 0
                                    

  Otuzunu geçtikten sonra doğum günü kutlamanın o eski heyecanı kalmıyor. Çoğu insan kendi doğum gününü dahi unutuyor. Ben ise bırakın doğum günümü hatırlamayı, kaç yaşımda olduğumu bile unutacak kadar meşgulüm. kendimi tamamen yeni kitabıma vermiş durumdayım. Yazım aşaması bir kaç yıldan beri devam ediyordu. Hazırlık aşaması ise kırk yıldır, yani doğduğum günden beri. Tüm sözlerimin bütünü, tamamen bana ait olan eser. Bırakın kendi doğum günümü, canımdan çok sevdiğim kızımın doğum gününü bile unutacak vaziyetteyim. Yeni yıla girdiğimizi bile atılan havai fişeklerden fark etmiştim. Hal böyleyken, kendi doğum günümü unutmamı normal görmelisiniz.

İlk hediye, ben fark etmesem bile, zaman tarafından veriliyor. Her yıl olduğu gibi bu sene de yeni bir yaş hediye ediyor. Daha beşeri olanlar ise, karım ve arkadaşlarım tarafından, doğum günümün gecesinde bana hazırladıkları sürpriz partide veriliyor. Bir kaç kitap ve gömlek ve karımın zamanın farkına varmam için aldığı kol saati.

Doğum günüm de bile, tüm gün yeni kitabımın basım işleri ile uğraşmıştım. Aslında tamamen angarya olarak gördüğüm, tasarım, yayım tarihi gibi işlerdi. Bu tip teknik detaylar ile şimdiye kadar hiç ilgilenmemiştim. Şimdi de anlamadığım konularda, anlayanlara saçma gelen sorular sormaktan başka bir şey yaptığım söylenemez. Elimde olsa kitapları okuyucuya tek tek elden verecek kadar uğraşmak istiyorum bu kitapla. Abartmıyorum, en son kızımın doğumundan önceki dakikalarda bu kadar heyecanlıydım.

Eve geldiğimde, o filmlerden alışkın olduğumuz sürpriz doğum günü kutlaması ile karşılaşıyorum. Bir kaç yakın arkadaş, karım ve uyku saati çoktan geçmiş olan kızım "sürpriz" diye bağırıyorlar. Kızım uyumamak ve hediyesini hemen verebilmek için ufak bir yaygara koparmış. Kuru boya ile soyut çalışıldığı belli olan eserini babasına gurur ile verdikten, babasından karşılık olarak beklediği övgüleri aldıktan hemen sonra, uyumak için sallana sallana odasının yolunu tutuyor. Geri kalan bizler, oradan buradan ama en çok yeni çıkacak eserimden konuşarak bir süre daha oturuyoruz. Eve geç gelişim ile planlanandan çok daha geç başlayan parti, kısa süre sonra sona eriyor.

Herkes gittikten sonra, geriye bıraktıkları dağınıklığın toplanmasında karıma yardım ediyorum. Bardaklar bulaşık makinesine, bir kaç parça süs eşyası bir sonraki doğum gününde yeniden ortaya çıkarılmak için yatak odasındaki dinlenme kolilerine yerleştiriliyor.

Karımla birlikte yatak odamıza geçmeden önce kızımın odasına gidiyorum. Bir insan yavrusu, hatta bir şebek yavrusu bile böyle uyuyamaz. Sol kolu Viyana'da ise, sağ ayağı Yemen'de. Sanki bu ufacık vücut ile "en fazla ne kadar yer kaplayabilirim" diye düşünüp, öyle pozisyon almış da uyumuş gibi. Ne kadar olduğunu anlayamadığım kadar bir süre izliyorum onu uyurken. Eğilip, usulca yanaklarından öpüyorum. Bir kaç gündür kesmeyi unuttuğum sakallarım cildine değince eliyle yanaklarını kaşıyor. Ne olduğunu anlayamadığım bir şeyler mırıldanıyor. Girdiğim gibi sessizce çıkıyorum odasından.

Yatak odasına gitmeden banyoya uğruyorum. Kızımı rahatsız etmiş sakallarımdan karımı da rahatsız etmemeleri için kurtuluyorum. Erkekler sabahları işe gitmeden önce değil de, gece yatağa girmeden önce tıraş olsalar dünya çok daha huzurlu bir yer olurdu. Yatak odamıza girdiğim zaman karımı da uyumuş buluyorum. Kızımızın gibi dağınık olmasa da, en az onun kadar derin uyuyor. Bu güzel gece için, kızımız için ve bana verdiği tüm diğer harikalar için ona edeceğim teşekkür başka bir geceye, gecelere kalıyor.

Karım, güzel, akıllı ve sevecen karım. Onunla bir üniversitenin edebiyat sempozyumda tanıştık. Ben ilk romanı yayımlanmış genç yazar olarak oradaydım. O ise soru sormak yerine, sahnedeki konuşmacıyı yerin dibine sokmaya ant içmiş bir öğrenciydi. Henüz otuz yaşında olan, sadece bir romanı yayınlanmış olan ben, onun için ideal hedeftim. "Roman" kavramı üzerine sorduğu sorulara verdiğim cevapları sığ bularak bana yüklendi. Benim gibi yeni yetmelerin yeterli düzeye ulaşmadan roman yazdığımızdan, iyi bir reklam çalışması ile bir yerlere geldiğimizden bahsetti. Ya bireysel konular, ya da genel geçer toplumsal olaylar üzerine çalıştığımızı, asla evrensel konulara dokunamadığımız söyledi. O konuştukça sahnede boncuk boncuk terliyordum. Şimdiye kadar gittiğim her yerde övülmeye alışkındım, yerilemeye değil. Sesi o kadar güçlü, o kadar kendisinden emin çıkıyordu ki, ne söylesem benim sesim başka bir yerimden çıkacak gibiydi. Söylediklerine verebilecek tek bir mantıklı cevap gelmedi aklıma. Aklımın yetersiz kaldığı yerde, akılsızlığım yardımıma koştu. "Bir gün sizin de beğenebileceğiniz kadar iyi bir yazar olmayı çok isterim. Sizinle bir akşam yemeğine çıkmayı ise daha çok isterim" deyiverdim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 28, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

GEÇMİŞİN GÖLGESİWhere stories live. Discover now