1: Ağlamayacaksın.

30.3K 633 182
                                    

Normal bir güne kalkmıştım yeniden. Okul için hazırlanmaya başladım. Yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım. Her şey gayet sıradandı ve bu sıradanlık insanda garip bir şekilde hem üzüntü hem de huzuru beraberinde getiriyordu. "Ay! Aşağıya gel. Seninle bir şey konuşmalıyız." diye seslendi annem. Islak yüzümü havluyla kuruladıktan sonra aşağıya indim. Annem ağlayacak gibi duruyordu. "Anne," dedim "İyi misin?" Annem kendine gelmek ister gibi başını salladı ve bana baktı, "Oğlum seni çok seviyorum ve inan bana zorunda kalmasam sana ben bunu hiç bir şekilde yapmazdım ama mecburum..." Annemin gözünden bir damla yaş düştü. Annemin elini tuttum onu sakinleştirmek istercesine ve gözlerinin içine baktım, "Anne ne oluyor?" Annem göz yaşlarını sildi, "Bu-Buraya seni almaya bir adam gelecek Ay. Muhtemelen birbirimizi son görüşümüz olacak. Ben... üzgünüm." Ellerini yüzüme yerleştirip devam etti, "Seni çok seviyorum oğlum." Bana sıkıca sarıldı. Ben hala ne olduğunu anlayamıyordum. Her şey bir çorba haline dönmüştü. O adam beni niye alacaktı, ben annemi niye bir daha göremeyecektim? Kapı çalındı. Annem korkuyla kapıya baktı. "Galiba o geldi." dedi. Gözlerimi kapıya diktim. Annem kapıyı yavaşça araladı. İçeri buğday tenli, yeni tıraş olmuş kestane saçlı bir adam girdi. Vücudunun kaslı olduğu anlaşılıyordu. Bana baktı, "Artık gitme vaktimiz geldi." Anneme baktım. Anlamıyordum. Sadece dikiliyordum. "Niye ama? Ben a-anlamıyorum." Adamın dudağının sağ tarafı hafifçe yana kaydı, "Yakında anlarsın. Şimdi benimle gel. Vardığımızda sana her şeyi anlatacağım." Korkak adımlarla adamın yanına vardım ve anneme son bir kez sarıldım. Çok korkuyordum. Arabası siyahtı ve pahalı bir markanın otomobiliydi. Adamın giyinişinden de zaten varlıklı birisi olduğu anlaşılıyordu. Arka koltuğa geçtim. Dikiz aynasından beni kontrol ettikten sonra arabayı çalıştırdı.

Yaklaşık 1 saattir araba sürüyordu. Nereye gittiğimiz hakkında hiç bir fikrim yoktu. Adam sanki düşüncelerimi okumuş gibi, "Biraz daha sabret gelmek üzereyiz." dedi. Arkama sıkıntıyla geri yaslandım. Çok sabırsız bir insandım ve araba yolculuklarından da nefret ederdim. En sonunda bir evin önünde durduk. Ev iki katlı ve alışık olduğumdan daha büyük bir evdi. Adam kapıyı açtı ve beni arabadan dışarı çıkardı. Evin olduğu arsa çok geniş ve yeşillikti. Adama döndüm, "Artık neler olduğunu öğrenebilir miyim? Lütfen..." Sesim neredeyse ağlamak üzere olan küçük bir çocuğu andırıyordu ki bunda şaşırılacak bir şey yoktu, şu anda zaten öyleydim. "Tamam, öğreneceksin. Eve geçelim." dedi ve eliyle saçımı okşadı. Onla birlikte eve geçtim. Arkamızdan kapıyı kilitledi ve anahtarı pantolonunun cebine koydu. Koltuğa oturup eliyle beni yanına çağırdı. Çok gençti. Yirmilerinde olduğunu yüzü gayet iyi belli ediyordu. "Annenin bana çok büyük bir borcu var ve borcunu ödeyecek parası yok. Bu yüzden borcuna karşılık ben seni aldım. Artık benimsin." Bunu duymamla beraber ağlamaya başladım. Annemi bir daha görmeyecek olmam, hissettiğim korku... Hepsi göz yaşlarımı tetiklemişti. Beni dirseğimden sıkıca tuttu ve kendine yaklaştırdı. Dirseğimin acısıyla inledim. Yüzüme tokat atmasıyla beraber daha çok ağlamaya başladım. Elimde değildi. "Bir daha ağlamayacaksın Ay. Yoksa şu yediğin tokattan çok daha kötü şeyler olur. Beni anladın mı?" diye sesini yükselttiğinde, hafifçe başımı evet anlamında salladım.

KÖLE(gay) //ASKIDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin