XVII. AİLENİN YENİ FERDİ

760 73 18
                                    

 "Senin çukur dediğin yere yuva, kalabalık dediğin insanlara aile diyorum ben."

"Herkese günaydın."

"Günaydın, uyandığına emin misin Yunus?"

Birkaç saatlik uykudan sonra kendimi pek ayık hissetmiyordum. Gözlerim yanıyordu, sırtım, dik durmamı engelleyecek kadar ağrıyordu.

Kahvaltı sofrasına otururken Ömer'in söylediklerini hayal meyal duymuştum.

"Anlamadım?"

"Günün aydın olsun diyorum."

"Sana da günaydın."

Hep beraber sofraya oturmuş beni bekliyorlardı. Elif'e baktım, mahcup bir edayla kafasını aşağıda tutuyordu. Abime döndüm.

"Envanterimizi kontrol edecektik."

"Bugün değil, yarın işlerimiz var. Buraya dönünce kontrol ederiz. Bu halin ne böyle? Kahvaltıdan sonra dinlen."

"Nasıl isterseniz..."

İsteksizce elimi balık tavasına uzattım.

***

Sofradan müsaade isteyip kalktım, tam odamın kapısını açacakken Elif, kolumdan tuttu.

"Çok kötü gözüküyorsun."

"Yorgunum sadece."

İçeri girip kapıyı kapatacakken Elif'in sözüyle durdum.

"Konuşabilir miyiz?"

"Ne hakkında?"

"Önemli değil, dinlen."

Yüzü düşmüştü, arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaştı. Dayanamadım, arkasından yüksek bir sesle konuştum.

"Dünkü tepkine çok içerledim."

Adımlarını birden kesti, kafasını hafifçe kaldırıp yüzünü bana çevirdi. Gözlerime birkaç saniyeden uzun bakamıyor, kafasını aşağı indiriyordu. Ağır adımlarla yanıma yaklaştı, sanki attığı her adım onu ateşten bir çukura yaklaştırıyormuş gibi terliyor, yüzünü çevirmeye çalışıyordu.

Birkaç adım ötemde durup konuşmaya başladı.

"Esma için çok üzüldüm. Yemin ederim kendim için değil, onun için."

Gözlerinin doluşuna aldırmadan devam etti.

"Hayatının geri kalanını bu çukurda geçirmeye mahkûm kalmış körpecik bir fidan o."

Acı bir tebessüm yayıldı yüzüme.

"Senin çukur dediğin yere yuva, mahkûmiyet dediğin beraberliğe nimet, kalabalık dediğin insanlara aile diyorum ben."

Bir adım daha yaklaştı.

"Öyle demek istemediğimi biliyorsun. Çukurdan kastım dünyanın yeni düzeni. Ama haklısın. Ne koşulda olursa olsun yanlıştı. Düşünmeden ağzımdan çıkan kelimelerdi onlar. Esma böyle bir yer için daha çok küçük Yunus. Onun..."

Konuşmakta gittikçe güçlük çekiyordu, başını omzuma yasladım. O anı bekliyormuş gibi omzuma kapanıp hıçkırmaya başladı. Hâlâ kendisini anlatmaya çalışıyor, hıçkırıklarından dolayı yarım yamalak konuşabiliyordu.

"Seni... Üzdü... Üzdüğüm için özür dilerim."

Omuzlarını sıkıca tuttum, kafasını kaldırdı. Omuzlarına dokunduğum anda bedenimdeki tüm kan beynime gitmişti adeta; mevcudiyetimi oluşturan bütün hislerim, yerini heyecana bırakıp kafamı kaynatırcasına yoğunlaştı. Derin bir nefes alıp gözlerimi, gözlerine kenetledim. Bakışlarını kaçırdı.

GECENİN KARANLIĞINDA: SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin