Umudumu yitirmiştim. Evet evet tamamen bir tükenmişlik bıkkınlıktı bu. Yaşadığım hayat evren kuslar ağaçlar böcekler hiçbirinin zerre anlamı yada beni hayata bağlayacak bir özelliği yoktu benim için. Ben ki her sırtını döndüğünden bıcak yemiş mutsuzluk şehrinin sakini umudumu kesmiştim iyiliğe dair herşeyden. Nasıl yada nerede bilmiyorum ama onu tanıdım, varlığıyla benliğime bir ben daha eklemiştim. Umut ettim, yeniden hayal kurmayı öğrendim, adına aşk dedim, ama bu tek kelime onun varlığı için yetersiz ve kifayetsiz kalırdı o benim herşeyim. Belkide şuan bu grubu ayakta tutan tek direk Ayşenur. Onun bağladığı hayatı Erkan, Deniz, Gamze, Muhammet'le renklendirdim. Teşekkür ederim.
Uykusunun arasında kulağını delmeye çalışan saatin alarmı yeterince sinirini bozmuştu. Ufak bir hışımla eline aldığı saati tam fırlatacakken bir an akreple yelkovana kaydı.
"Lanet olsun saat 11 olmuş." saat 9'da Rıhtımda olması gerekirdi. Rıhtım onların çoğunlukla takıldığı kafe tarzı sıcak aile ortamına sahip olan bir mekandı. Tam ortasında duran ve sürekli yanan soba da bunu kanıtluyordu zaten. Oldum olası çok sevmişti eski usul yöntemleri. Yanan soba, sobanın üzerinde pişmiş kestane hep çocukluğuna alır götürürdü onu zaman makinesi misali. Ama insanlar yeni teknolojiye geçmiş eskiye dair ne varsa silmişti beyninden. Rıhtım onun ve grubun diğer üyelerinin bu nostaljiyi yaşadığı çocukluğuna döndüğü tek yerdi.Üzerini hızla değiştirip 5 dakika içinde evden çıktı. Kapıyı arkasından kilitleyip anahtarı cebine koyduğunda eli direkt sigarasına gitti. Kulağında takılı olan kulaklıkta eski zaman bir şarkı çalıp duruyordu. Bir söze takıldı beyni, zaten hep bu şarkının tam da orasında yakardı sigarasını "Olmasaydı sonumuz böyle." dünyanın sonunu yine onun işçiliğini yapan insanlar getirmişti. Daha fazla teknoloji yığını ve iktidar sevdası yüzünden mahfetmişlerdi milyonlarca yıllık güzelim gezegeni. Dudaklarının arasına tutuşturduğu sigaraya bir kıvılcımla alev verdi. Gerçi şuan insanların çok büyük bir bölümü elektronik sigara denen bir meretin müptelası olmuşlardı ama o bu konuda da eskiye aşıktı. "O pamuk tadı gelecek dudaklarına, duman o ufacık sünger gözeneklerden gelecek" derdi her zaman.
Yaşadıkları ilçenin dış duvarları eskimiş, boyası dökülmüş her gördüğünde ona hasta bir adamı anımsatan kütüphane binasını henüz geçmişti ki arkasından birisinin seslendiğini duydu. Kafasını geriye çevirip baktığında kendine doğru hızlı adımlarla gelen Erkan'ı gördü.
"Nerde kaldın? Aradık ulaşamadık meraklanıp eve bakmaya geldim Aynur abla çıktığını söyledi." Aynur abla yan komşumdu, ayrıca aramın iyi olduğu EGEDAM hariç tek insan tanesi. Kırklı yaşlarda, eşi daha iki yıllık evliyken şehit düşmüştü ondört senedir yalnız yaşıyordu. Ailesini daha dört yaşındayken kaybetmişti zaten. Tek dayanağı olan Ayhan Abi'de ölünce iyice seçilmiş bir yalnızlığı yaşamaya alıştırmıştı kendini. Biraz olsun arada benle sohbet ederek dindirme çabasına girmişti."Kusura bakma kardeşim duymamışım. Dalgınım bu aralar akşam sessize almıştım ondandır."
Cidden bu aralar sebebini bilmediğim bir kırgınlığa sahiptim.
"Sen bunu bana değil seninkine söyle bence, iki saattir içinde bir ejderha besliyor." sesinde uyarıyla karışık bir alay da yok değildi hani.
Zaten azalttığım yolun geri kalanını beraber yürüdük. Kafenin eski ahşap kapısından içeriye girdiğimizde Ayşenur, Deniz, Gamze ve Muhammet tam karşıda kırmızı deri koltuklarda oturuyorlardı. Hepsinin yüzündeki gülen ifadenin aksine Ayşenur önüne diktiği gözlerini biran tam göz bebeklerime kenetledi. Her zaman ki gibi yine ufak çaplı bir korku dalgasından sonra sobayı geçip otutduğu koltuğun önünde diz çöktüm. Dizlerinde olan ellerine yüzümü sürüp;
"Benim hatunum ne yapıyo, özledi mi beni?" bildiğim birşey varsa süt dökmüş kedi gibi sürüldüğümde asla dayanamazdı.
"Sen git uykuna devam et. Saat kaç dokuzda burada olacaktın." anlaşılan fena kızmıştı. İkinci planı devreye sokmam gerekti. Aslında plan da değil gönlünü alma çabasıydı benimki.
"Yavrum" bu bizim ikimiz arasında kullandığımız içinde herşeyi barındıran tek kelimelik bir lugattı.
"Cidden üzgünüm uyuya kalmışım. Affet beni." biraz olsun yumuşamış gibi görünüyordu ki geçen hafta sırf o yarım saat geç kaldığı için ben de baya surat asmıştım.
"Peki peki hadi affettim büyüklük bende kalsın." bu muzipçe hareketleri beni çok mutlu ederdi her zaman.
"Ama diğerlerinden de özür dile."
"Özür dilerim hepinizden cidden kusura bakmayın." herkesten sorun değil cevabını aldıktan sonra Herşeyimin yanına oturdum.
Ayşenur benim yanımda Muhammet ve Gamze solumuzda Erkan ve Deniz de hemen karşımızda oturuyordu. Deniz Erkan'nın sevgilisiydi. Yeri geldiğinde çocukca didişen yeri geldiğindeyse kocaman insanlar gibi davranabilen iki değerli insandı benim için. Gamze ve Muhammed'e gelince onlar iki iyi arkadaş ve hepimize sırdaş olmuşlardı her zaman. Aşk Muhammed'e göre değildi pek yada doğru insana rastlamamıştı hiç. Ama bu Gamze için söylenemezdi; o sevmiş fakat en olmadık anda yalnız bırakılmıştı en olmadık insan tarafınfan. Herkes farklı farklı hikaye ve yaşantılara sahipti fakat onları bir araya getiren birbirlerine olan bağları ve kendilerinden başka kimselerinin olmayışıydı. Üstelik saçma sapan dünya düzenine kafa tutan altı insandı onlar. Çok kez belki de son paralarıyla yardıma muhtaç insanlara yardım etmişlerdi bir an tereddüt etmeden. Bu onların asıl karakterleri olmasını sağlayan diğer insanlara uzak ve onlardan farklı kılan tek şeydi.
"Söylemem gereken bişey var ama nereden başlasam emin değilim." bir anda dökülmüştü Deniz'in ağzından bu sözler. Gamze havaya salınan bu huzursuzluk bulutundan hoşnutsuz bir biçimde kıpırdanıp ciddileşmişti ortamdaki diğerlerinin de yaptığı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGEDAM
Science FictionBiz ayrı ayrı çok farklı fakat bir araya geldiklerinde dunya düzenine meydan okuyan özel ama basit insanlarız.