Ufak bir irkilmenin ardından okkalı bir küfür ne iyi gelirdi. Ama insanın tam karşısında, cinayet masasının efsanevi şefi Cemal Karaev olunca, özgüven yerine ılık rüzgarlar esiyordu ağızlarda. Soyismi gibi bıyığı da kara olan bu adam sinirlenince bir gulyabaniye; sakin olunca yine bir gulyabaniye benziyordu. Yüzündeki bütün organları büyük olan bir adam düşünün. Ağzı büyük, kulakları büyük, burnu hepsinden büyük. Haddinden fazla erkeksilik ona 50 yıllık bir yalnızlık vermiş olmalıydı -ki bu yalnızlık devam edeceğe benziyordu.- Cemal Amir gök gürlemesine benzeyen sesiyle tek taraflı bir konuşma başlattı.
''Yine geç kaldın evlat. Ne zaman gelmeyi düşünüyordun ha. Cesedi gömdükten sonra mı! Neyse. Çabuk Öykü'nün yanına git. Şu maktulü bulan çöpçüyle ayaküstü bir konuşma yapın; sonrada bizim çocuklar merkeze götürsünler. Ah! Yine mi içtin sen. Leş gibi kokuyorsun. Bir alkolik komiserimiz eksikti. Siktiğimin masası televizyon dizisine döndü. Seninle sonra ilgilenicem. İşinin başına dön, çabuk!''
''Tamam amirim!'' dedikten sonra Kerem; ilerde, çimenlerin bittiği yerde bankta oturan çöpçünün yanına doğru yürümeye başladı. ''Tanrım.'' dedi içinden. ''Bir insan nefes almadan nasıl bu kadar çok kelime sarfedebilir. Adam yakında düşünmemize bile izin vermeyecek. Gerçi o koca kafası hepimizin yerine düşünür de.''
Çöpçünün yanına geldiğinde Öyküyü farketti. Tembel kıvırcık saçları rüzgarda hafifçe dalgalanıyor ve pürüssüz yanaklarına örümcek ağları gibi yapışıyordu. Kemikli ama narin elleriyle saçını kulaklarının arkasına atan Öykü; ince boynunu ve şekilli gerdanını ortaya çıkarmaktan çekinmiyor gibiydi. Çöpçüyü etki altına almayı mı planlıyordu yoksa liseden kalma bir alışkanlık mıydı Kerem kestiremedi. Ama kızın duru güzelliği; Keremin bacaklarının arasındaki sıcaklık kadar gerçekti.
Öykü Kerem'i farkettiğinde ufak bir toparlanma hareketinde bulundu; Kerem ise narin bir şekilde, devam etmesi anlamında başını ileriye doğru götürdü. Olayın şokundan dolayı Kerem'i farketmeyen çöpçü - ki arkası dönük olarak oturduğu için farketmemesi doğaldı- doktora şikayetini anlatan bir hasta edasıyla, kesik kesik konuşarak; sağa sola doğru düzensiz bir şekilde sallanıyordu. Yerçekimine yenik düşmüş cildi; kancalı burnu ve ince ama uzun dudaklarıyla çirkin bir uyum yakalıyor ve yarım asırı devirmiş çileli hayatını hemen ele veriyordu. Sadece çenesinden aşağıya inen ince keçi sakalı ona, Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlerin aşağılama amacı taşıyan propaganda afişlerindeki Arabi Türklerin havasını katıyordu. Ufak tefek bir adam olan çöpçü, tulumunun alt kısmını çekiştirerek ''Ben bir şey yapmadım kızım, vallahi ben bir şey yapmadım.'' diye yakındı. Sesinin yükselişinde haksız bir sinir barındıran Öykü; ''Ben sizin kızınız değilim beyefendi! Hem sizi suçlayan birisi de yok karşınızda!'' diye tepki gösterdi. Kız tam soru soracakken Kerem araya girerek; sert bir baş hareketiyle kızı biraz geri gitmesi için uyardı ve çöpçüye dönerek konuşmaya başladı. ''Siz onun kusuruna bakmayın; bazen sinirli olabiliyor. Ama önemli olan bize hatırladığınız her şeyi söylemeniz. Her şeyi.''
Ellerinin titremesinden telaşlandığı belli olan adam, sağa sola doğru yarım kafa çevirme hareketlerinden sonra burnundan derin nefes alarak konuşmaya başladı. ''Ne dersem diyim bana inanmayacaksınız memur bey. Gördüklerime ben bile inanamıyorum. Saçmalıktı!'' Kollarını geniş göğsünde birleştiren Kerem; ''Siz anlatın; saçmalık olup olmadığına biz karar veririz.'' diye sert bir çıkış yaptı. ''Tamam öyleyse.'' diye karşılık veren çöpçü hafif çatallı sesiyle cümlelerine devam etti. ''Daha güneş doğmadan başlarım ben işe beyim. İleride Yenikapı durağından başlar; bu kesimdeki bütün parkları dolaşır, bütün çöpleri toplarım. Geceleri hep şarapçı kaynar burası; içerler, pisletirler hatta sıçtıkları bile olur namussuzların. Geçen günlerde bir kadın tecavüze uğradı buralarda; belki bilirsiniz. Kadını ölmekten beter etmiş pez...'' Çöpçünün gereksiz detaylarından bunalan Kerem; kaşlarını düşürerek ''Sadede gel dayı; uğraştırma bizi!'' diye kükredi. Tütün içmekten sararmış parmaklarını dudaklarına götürerek; şaşkınlıkla korkuyu aynı anda içinde barındıran gözlerle komisere bakan çöpçü bir kez daha konuşmasına devam etti. ''Bu taraftaki yeşilliğe geldiğimde üç kişiydik. Diğerleri yolun karşısına geçti ben ise temizlemeye buradan devam ettim. Duvarların tam önündeki çimenlikte bir kaç çöp görünce oraya yöneldim.'' Bundan sonra sarfedeceği cümleler oldukça deliceydi lakin adamın ses tonu ve bakışlarındaki puslu parlaklık söylediklerine inandığının bir emaresi gibiydi. Önce etrafa binbir renkli hareler saçan cehennem kızılı bir alevin bir anda duvarın etrafını sardığını; sonrada gece kadar siyah bir gölgenin metal çiti yararak sahile doğru uçup kaybolduğunu söyleyen çöpçü; boynunu içeri çekerek dizlerinin üstüne doğru eğildi.
Havanın kasvetinden ve adamın söylediklerinden dolayı iyice bunalan Kerem; yanındaki memurlara çöpçüyü merkeze götürmeleri için emir verdi sonra da Öykü'ye dönerek; biraz da gözlerini aşağıya doğru devirerek, çaktırmadan kızı süzdü -liseden kalma bir yetenek- ve ''Merkeze geçelim; daha bi ton işimiz var orada.'' dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA GÜNEŞİN SIRRI - TOTEM
Fantasía''Bir sinek ile bir insanın arasındaki en büyük benzerlik şüphesiz ki kendi bilincinde kurduğu düzenin her an yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmasıdır.'' Bu cümleyi sizin için biraz açayım isterseniz. Neredeyse beş milyon lavranın içinden sad...