İnsanoğlu her daim hata yaparak öğrenirdi yaşamayı. Ben de hatalar yapmış, yıpratmıştım çevremdekileri. Defalarca kez denememe rağmen yaptığım yanlışlardan kurtulmayı başaramamıştım, benimle beraber her yere geliyordu. Peşimi bırakmıyorlar buna ek olarak içimdeki kurtulabileceğime dair filizlendirdiğim umut kırıntılarımı da bir bir yerle bir ediyordu. İstemiyordum böyle olmasını ama hatalarım boyumdan büyüktü ve ben onlara karşı direnemiyordum. Bahsettiğim hatalarım öyle ufak tefek hatalar değildi. Hayatıma sürekli berbat anılar kazandıran türlerdendi, ölsem ancak unuturdum.
"Seok Jin?"
Annemin bana seslenmesiyle kapalı televizyonun ekranına bakmaktan vazgeçtim ve anneme parıltıları olmayan bakışlarımla bakmaya başladım. Uyuşturucuya başladığımdan bu yana kullanmadığım gün yoktu. Kullanmak istemiyordum ama öyle bir bağımlılık yapmıştı ki bende kullanmadan duramıyordum, ailem henüz bilmiyordu bir bağımlı haline geldiğimi. Onları hayal kırıklığına uğratmak istemezdim ama gelmiyordu elimden herhangi bir şey. Oysa ne çok isterdim aileme yaraşır bir evlat olmayı...
"Efendim?"
"Ne yapıyorsun oğlum öyle? Gelsene hadi, yemek yiyeceğiz."
"Siz yeyin anne, benim iştahım yok. Afiyet olsun."
Oturduğum koltuktan kalktığımda acıyan eklemlerimi hareket ettirmeyi sonraya bıraktım, ailemin yüzüne bakmaya utanıyordum. Yaşım yirmi dörttü daha, yaşayacak çok şey vardı önümde ama ben kendi ellerimle güzel anılarımı bir bir kenara itiyordum. Her şeyi berbat ettiğimin farkında olmam da işin cabasıydı.
Odama girdiğimde kapıyı kilitleyip yatağıma bitkin düşmüş bedenimi bıraktım. Uyuşturucu beni mahvetmişti. Biri ellerimden tutsun, beni bu illetten kurtarsın istiyordum ama kimse duymuyordu ki acı dolu çığlıklarımı.
Gözyaşlarım sinirle yanaklarımdan akmaya başladığında hırsla çeneme yuvarlanan yaşları sildim lakin ben sildikçe bir diğeri peşin sıra geliyordu. Ellerimin hareketini kesip gözlerimi kapatarak sakinliğin kapımı çalmasını bekledim. Eğer diğer gecelerde olduğu gibi yine kapımı bir kez bile tıklatmazsa bu işin sonunun banyoda biteceğini biliyordum. Resmen psikolojik çöküş yaşıyordum.
Aklıma çocukluk yıllarımı getirdim. O zamanlar masumdum ben. Kanımda saflık vardı, şimdi ise beni yavaş yavaş ölüme götüren iğrenç maddeler. Tekrardan güzel olan anılarımı sakladığım köşeye dönerek içerisinden birkaç tanesini çekip gün yüzüne çıkardım. Taehyung ile okulda serserilik yapardık. Benden küçüktü fakat bana iyi gelen bir dostumdu ama o ilk sınıfken ailesinin mesleği yüzünden taşınmak zorunda kalmıştı. O zamanlar bırakmıştım kendimi. Sanki Taehyung'un gidişi benim sonumun başlangıcıydı. Kim bilir belki de ben kendimi sona hazırlamak istemiştim. Bilemiyorum o kısmı.
Sakinleşebildiğimde açtım gözlerimi. Huzurlu hissetmek istiyordum artık. Ama bulaştığım pislik ben dünya üzerinden silinene kadar bırakmayacaktı peşimi.
Telefonumun zil sesini duyduğumda istemesem de az önce uzandığım yatağımdan kalkarak halının bir yerlerine fırlattığım telefonumu bularak arayana baktım. Taehyung arıyordu. Hafifçe gülümsedim. Onlar taşınsa da benimle ilişkisini hiç kesmemişti.
Aramayı açarak konuştum.
"Nasılsın Taehyung?"
"İyiyim hyung ama senin sesin kötü geliyor. Geçen defa yaptığın şeyi tekrar yapmadın değil mi?"
"Hayır Taehyung, kendimi kesmedim," diye fısıldadım. "Henüz..."
"Seok Jin hyung."
Taehyung'un üzgün çıkan sesindeki endişeyi gayet net anlayabiliyordum çünkü kendime çektirdiğim her şeyi Taehyung'a anlatırdım ama yanıma gelmesini isteyemezdim, sadece anlatırdım. Anlatır ve beni zehirleyen hislerden biraz olsun kurtulurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Yanlış 1 Doğru
FanfictionKışın ardından gelen baharı göremeyecek kadar umutsuzdum. Çürüyen umutlarım asla yeşermedi. • | İyi bir ruh hali içermeyen ve intihara meyilli karakterler bulunduğundan dolayı küçüklerin okuması tavsiyem değildir. |