3.Bölüm

403 38 4
                                    

Bütün gece boyunca Pasaklı'yı ezmemek ve Ayaz'ı uyandırmamak için kıpırdamadan durmuştum. Uyuyamamıştım ve uykusuzluk baş ağrısı olarak geri dönmüştü. Ayaz ile beraber yattığımızda sürekli uyuyamayan taraf ben oluyordum ama bunu ona bir türlü söyleyemiyordum. Yanımda uyuması iyi hissettiriyordu fakat ertesi sabah berbat bir halde oluyordum.

"Ahmet Hoca'nın senin için bu kitabı temin etmesi çok ince bir davranış gerçekten."

Kafamı salladım, benim için tüm kitabı kabartma olarak bastırmıştı. Bariton sesinin altında kesinlikle iyi bir adam vardı. Şuana kadar okuduğum tüm romanları ondan almıştım. "Neyin var, Afra?"

"Biraz başım ağrıyor(!)"

"Biraz," diye tekrarladı Pınar, beni. "Emin misin? Geceden kalma içicilere benzediğini zaten söylemiştim, göz altındaki torbaları da ve şuan ki yüz ifaden kesinlikle birazdan uzak!"

Dirseklerimi masaya koyup başımı avuçlarıma yasladım. Parmaklarım salık saçlarımı buldukları tutamlardan çekiştirmeye başladığında "Önemli değil." diye mırıldandım. "Biraz uyusam eminim geçecek."

Pınar elleriyle masada sessiz ritimler tutmaya başladı. Masanın titrediğini hissedebiliyordum ancak ses çıkmıyordu. Yüzümü buruşturdum. Kafamın içinde kesinlikle baslar yankı yapıyordu. Biraz Avicii, biraz Harwell, biraz David Guetta... Parmaklarım biraz daha yukarıya çıkıp favorilerimi çekiştirmeye devam ettiler.

"O şekilde geçmeyecek!" diye çıkıştı Pınar, bana. "Bir hap al!"

Kaşlarımı çattım ilaçlarla aram asla iyi olmamıştı. Hiçbir zaman ilaç içmemiştim. Çoğu hastalığımda doktoro bile gitmezdim. "İlaç almayı sevmiyorum." Pınar, ortamdaki bütün havayı ciğerlerine çektiğinde kulaklarıma Fatih'in sesi ilişti. "Merhaba, hanımlar."

Pınar'ın işveli kıkırtısı kulaklarımdan beynime zikzak çizerek gitti ve içeride yankılandı. Kafamın içinde bas seslerin efendileri müziklerinin sesini biraz daha artırdı ve ellerim bu sefer saç diplerime tırmanıp saçlarımı daha şiddetli çekiştirmeye başladı. Bir kaç tane sandalye aynı anda çekilince kaşlarımı çattım. Yeni farkına varıyordum ama... bugün net koku alamıyordum. Sabaha karşı biraz serin olmuştu ama Ayaz beni sıcak tutar diye ince pikeyle yatmaya devam etmiştim, sanırım yanılmıştım ve yeni bir nezle kapıdaydı.

"Merhaba?" dedim sorarcasına. Açıkçası Fatih'in yanında kimleri getirdiğini merak ediyordum. Fatih ile daha dün tanışmıştık ama onu sevmiştim. İyi bir çocuktu. Pınar bazen ona gerçekten haksızlık ediyordu. Mütevazı ve centilmendi. Ama Pınar, inatla dün bana- pardon Pınar'a- kitap getiren çocuğun daha mütevazı olduğunu savunup duruyordu ama Fatih kavga etmemek için sürekli alttan alıyordu. Fatih'in teninden yayılan duygulardan bile Pınar'ı sevdiğini anlayabilirdiniz. Ben öyle anlamıştım.

"Ah, sizi arkadaşlarımla tanıştırayım." dedi Fatih, bir sır verir gibi. Fatih'in kayıtsız tepkisine Pınar'ın olumsuz cevaplarının karıştığını duyabiliyordum. "Aslında biz kalkıyorduk, sevgilim."

"Biraz daha durabiliriz, Pınar." diye mırıldandım. Tüm bu süre boyunca parmaklarım yaptıklarını kesmemişlerdi. Dolayısıyla yüzümü masadan kaldırmamıştım ve sesim de boğuk çıkmıştı.

"Kalabilirmişsiniz!" diye şakıdı Fatih. Pınar ise homurdanmak ile yetinmişti. "Tanıştır bakalım!"

"Yağmur'un karşısındaki Ekrem." dedi. Böylelikle ben de kimin nerede oturduğunu öğrenmiş oluyordum. Bir erkekten beklenmeyecek kadar ince olan ses "Merhaba," dediğinde istemeden kıkırdadım ama sonrasında hemen kendimi toparladım.

Siyaha Çalan RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin