Malikaneye geri döndüklerinde kimseden çıt çıkmıyordu. Herkesin içinde bulunan tuhaf korku ve his herkesin tuhaf davranmasına sebep oluyordu. Chanyeol ve Baekhyun çoktan ortadan kaybolmuştu. Minseok ise yaşanılanlardan sonra bir süre düşünmek için odasına çekilmişti. Kyungsoo ortak salonda oturmuş neler olduğunu düşünüyordu. Neden o an öyle şeyler yaptığını anlamamıştı. Bu durum feci şekilde kafasını karıştırıyordu.
"Hey!" Arkasından gelen bir ses ile yerinden sıçradığında tanıdık olan ses kıkırdamıştı. "İyi misin? Korkuttum sanırsam." Kyungsoo karşısında Jongin'i görmesi ike bir anda heyecanlanmıştı. Neden onu takıma seçtiğini hala anlamıyordu. Pek bir yeteneği yoktu. Üstelik şimdi anlaşıldığı üzere daha güçlerini doğru düzgün kontrol bile edemiyordu.
"Yok sadece, dalmışım."
"Benimle konuşabilirsin Soo. Sana böyle seslenmemde bir sakınca var mı?"
"Hayır efendim. İstediğiniz gibi seslenebilirsiniz." Jongin dudak bükmüştü duyduklarına. Kyungsoo ona hala mesafeli davranıyordu.
"Soo bana efendim demekten vazgeçsen. Sadece Jongin desen. Hem senden o kadar da büyük değilim." Kyungsoo bu istek üzerine şaşırmıştı. Hafifçe başını olur anlamında salladığında Jongin gülümsemişti.
Tabi Kyungsoo bu gülümsemeye hemen düşmüştü. "Orada olanlar hakkında konuşmak ister misin?"
"Ben.. ben bilmiyorum. Orada neler olduğunu anlamadım. Neler yaşadığımı anlamadım. Bir anda oldu her şey ve.. ve bunu ben kontrol etmiyordum." Kyungsoo'nun korkuyla çıkan sesi Jongin'in kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. Daha sonra Chen'den bunun aynısının Minseok'a da olduğunu öğrenmişti.
Bu kafasını karıştırıyordu. Büyü çemberinde oluşan bir durumdan dolayı mı bu olmuştu? Yoksa şehrin büyü dengesinde mi bir sıkıntı vardı? Ama emin olduğu şey son zamanlarda yaşanılan şeylerin bunu tetiklediğiydi. Şimdilik cevaplayamıyordu ama er ya da geç cevabını bulacağını umuyordu.
Oturduğu yerden kalktığında Kyungsoo'nun yanındaki boşluğa yerleşti ve onu kendisine çekip sarıldı. Bu hareketi üzerine fal taşı gibi açılan gözleriyle Kyungsoo kalbinin duyulmaması için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. "Ben yanındayım. Ne olursa olsun. En küçük bir şeyde bana haber ver. Bu çok önemli."
Kyungsoo kafasını salladıktan sonra sarılmasına karşılık vermişti. Bu durum şu an onu gerçekten çok mutlu ediyordu. Nedense kendisini gücende hissediyordu. İçindeki tuhaf kuruntu onu yerken sığınacak bir liman bulmuştu.
Minseok odasından hışımla çıktığında Kyungsoo ile bu durumu konuşması gerektiğine karar vermişti. Ortak salona gireceği esnada gördüğü manzara karşısında önce kalmıştı ama sonra dudakları hafif bir tebessümle yukarı kıvrıldığında salondan çıktı.
Jongin ile sarılıyor olması ve Kyungsoo'nun mutluluğu yüzünden okunuyordu. 'Şapşal çocuk.' diye düşündü içinden. O sırada nereye doğru yürüdüğünü fark etmeden ilerliyordu. O an Kyungsoo'ya olan şey ve kendisine olan şey iyi bir şeylerin habercisi değildi. Minseok bir asildi ve doğal olarak bir çok bilgiye erişebiliyordu o nedenle büyü konusunda çok araştırma yapmıştı. Ama kayıtlarda büyü gücünün üstünde yetkinliği olan insanların sonradan böyle bir şey yaşadığına dair bir bilgi yoktu. Ne kadar düşünse de bir şey bulamamıştı.
Düşüncelerle yürürken geldiği yere baktı. Malikanenin arkasındaki bahçedeydi. İlerideki bir banka oturduğunda kafasını ellerinin arasına aldı. Nedense onun içindeki bu tuhaf his de onu yiyip bitiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Flame ○ Chanbaek/Baekyeol
Fanfiction[Tamamlandı] Bundan 100 yıl kadar önce. Büyülerin kullanıldığı bir ülkede aniden beliren şeytanımsı yaratık, birden bütün nefretini bu ülkeye kusmaya başlamış. Bu saf kötülüğün arasındansa saf bir ışık yükselmiş. Bu ışık bir insanmış ve bu insan b...