Başlarken;
Nerede olursak olalım ilim ana yurdumuzdur, bilgisizlik yabancı bir yer. – İbn Rüşd
Koca bir karanlıktır Orta Çağ...
Tabi ki Avrupa için...
Yeryüzünde hiçbir kıta veyahut bölge yoktur ki karanlığı tatmasın...
Fakat bu karanlıkların belki de en acısını, en zalimini Avrupa toprakları tatmıştır. Orta Çağda...
Orta Çağ Avrupa tarihi denince akıllara ilk gelen terimlerden biri feodalite sistemidir. Feodal sistem, Orta Çağ Avrupa tarihinde görülen siyasi bir yönetim biçiminin adı olarak bilinir. Feodalite, Hun Türklerinin 375 tarihinde başlattığı kavimler göçünün ardından ortaya çıkmıştır. Hunların önünden kaçan barbar kavimler, Roma İmparatorluğunun 395 tarihinde doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasına neden oldu. Batı Roma kavimler göçünün sonucunda yıkıldı(476).Batı Roma topraklarında kurulan barbar krallıkları sosyal düzeni tahsis edemediler. Halkın mal ve can güvenliğini sağlayamadılar. Bu atmosferde halk, mal ve canını korumak için yerel güçlerin etraflarında toplanmaya başladı. Bu yerel güçlere Senyör adı verilirdi. IX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise Avrupa'da Macarlar ve Normanların saldırılarına karşı Senyörler Hıristiyanlığın koruyucusu olarak ortaya çıkmışlardı. Kilisenin desteğini sağladılar.
Feodalitede, koruma altına girene "Vasal", korumayı kabul eden Senyöre "Süzeren" denirdi. Vasal ve Süzeren ilişkisi İncil üzerine yemin edilerek kurulur ve Senyörler etrafı sağlam surlarla çevrili Şatolarda ikamet ederdi. Krallar topun icadına kadar kadar şatoları ele geçiremedikleri için Feodaliteye son veremediler.
Feodalite ilk olarak Fransa'da merkezi bir düzen halini aldı. Ardından tüm Avrupa'ya yayıldı. Feodalitenin birinci önemli özelliği kralın yetkilerinin çok sayıda Derebeyi tarafından paylaşılmasıdır. Diğer önemli özelliği ise derebeyin hem toprağın hem de toprağı işleyen çiftçinin sahibi olmasından oluşmaktaydı. Derebeyler isterlerse bir köyü halkı ile birlikte satabilirlerdi. Çiftçiler toprakları Senyörler adına işletmekteydiler.
Feodalite düzeninde halk değişik sosyal sınıflara ayrılmıştı.
Asiller, Rahipler, Burjuvalar, Köylüler ve köleler olarak ayrılan sosyal sınıflar arasında eşitlik yoktu. Asiller geniş topraklara sahipti. Orduda komutan olmak ve devlet yöneticisi olmak onlara ait bir ayrıcalıktı. Fakat vergi vermezlerdi. Rahiplerde ayrıcalıklı bir sınıftı. Kilisenin geniş toprakları bulunmaktaydı. Rahipler vergi vermezler ve askerlik yapmazlardı.
Burjuvalar şehirlerde yaşarlar, sanat ve ticaretle uğraşırlardı. Vergi verir ve askerlik yaparlardı. Fakat devlet yönetimine katılamazlardı. Köylülerin bir kısmı hür bir kısmı ise köleydi. Köylüler her türlü angarya işleri yaparlardı. Soyluların topraklarını işlerlerdi ve vergi verirler, aynı zamanda askerlik yaparlar ancak devlet yönetimine katılamazlardı.
Feodalite sistemi Haçlı seferlerinden sonra eski gücünü kaybetti. Haçlı seferlerine katılan feodal beylerin birçoğu öldü. Ölmeyenler de ya paralarını ya da Şövalye denilen askerlerini kaybederek Avrupa'ya geri döndüler. Bu durumdan yararlanan krallar feodal beyliklere son vermeye başladılar. Özellikle Barutun ateşli silahlarda kullanılması ve topun icadı Yeniçağ başlarında feodalitenin tamamen çökmesine neden oldu.
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethi Avrupa'da feodalitenin tamamen yıkılmasına neden oldu. Dünyanın en güçlü surlarının topla yıkıldığını gören Avrupa kralları, Şatoları yıkarak feodaliteyi ortadan kaldırdılar.
Hıristiyanlık dini Roma topraklarında doğmuştu. Hıristiyanlık Hz. İsa'dan sonra kendisine ilk inananlar (on iki havari) tarafından Roma topraklarında yayıldı. Bu din insanlara eşitlik vaat ettiği için öncelikle köleler sınıfı arasında yayılmış oldu. Roma yönetimi bu dine karşı sert tedbirler aldı. Hıristiyanlığı benimseyenler ağır katliamlara uğradı. Nihayetinde Roma Devleti "Milano Fermanı" ile birlikte Hıristiyanlığı serbest bıraktı (314). Hıristiyanlık, 381 tarihinde Roma İmparatorluğunun resmi dini olarak kabul edilmiş oldu. Bununla beraber Paganlığın güçlü dünyasında Putperestlik yasaklandı.
Hz. İsa'nın havarilerinden "Aziz Petrus" Roma kilisesinin kurucusudur. Roma Kilisesinin liderine Papa adı verildi. Roma devleti kiliseye geniş ayrıcalıklar verdi. Din adamları vergilerden muaf tutuldu. Ve Kilise bağışlar yardımıyla geniş topraklara hakim oldu. Kilisenin büyük servetlere sahip olması Hıristiyanlığın tüm dünyaya yayılmasında büyük etken oldu.
Ancak Roma kilisesi ile doğu kiliseleri Hıristiyanlığı farklı yorumladılar. Doğu kiliselerinin en büyüğü İstanbul'da bulunuyordu. İki taraf arasında başlayan anlaşmazlık farklı mezheplerin doğmasına sebep oldu. Roma kilisesi "Katolik Mezhebini" oluşturdu. Doğu kiliseleri "Ortodoks Mezhebini" oluştururken Katoliklerin lideri Papa, Ortodoksların ise Patrik adını taşıyordu. Her iki mezhebin adı doğru inanç anlamına gelmekteydi. Hıristiyanlıktaki parçalanma 11. yüzyılda kesinleşti. Katolik kilisesinin lideri Papalar 9. yüzyıldan itibaren krallara taç giydirmeye başladılar. Bu uygulama papanın siyasi bir güç haline geldiğini göstermektedir. Papaların Haçlı seferlerini düzenlemeleri, kralları Aforoz etme yetkisine sahip olmaları ve kilisenin geniş topraklara hakim olması, siyasi güce sahip olmaları ile alakalıdır.
Orta Çağda kilise, sosyal ve kültürel hayata da hakim olmuştu. Okullarda öğretmenlik görevini Rahipler yapmaktaydı. İncil İbrani dilinde yazıldığı için insanlar dini bilgileri ancak din adamlarından öğrenebiliyorlardı.
Orta çağ kilise gücü felsefesidir. Bu felsefede, İncil ile Yunan Filozofu Aristo'nun görüşleri uzlaştırılmaya çalışılmıştır. Bütün doğrular İncil de aranmıştır. Skolastik Felsefe; deney, gözlem araştırma ve inceleme metotlarını yasaklanmıştır. İnsanoğlu aklı ile doğruların bulunmasına sert bir biçimde karşı çıkılmıştır. İncil de olmayan düşüncelerin savunulması yasaklanmıştır. Bu yasaklara uymayanlar sert şekilde cezalandırılmıştır. Bruno, dünyanın döndüğünü savunmasından dolayı yakılarak idam edilmiştir. Skolastik felsefe, haçlı seferlerinden sonra kilise ve din adamlarına duyulan güvenin zayıflaması ile yıkılış sürecine girdi ve Rönesans hareketleri sonucunda tamamen yıkıldı. Skolastik Felsefenin akılcı düşünceyi yasaklaması, Avrupa'nın orta çağda bilim ve sanat alanında geri kalmasına neden olmuştur. Orta çağda İslam dünyasında, akılcı düşünce benimsenmiştir.
Bilim adamları araştırmalarında deney ve gözlem metodunu kullanıyorlardı. Özellikle Gazneliler döneminde yaşayan "Biruni" Gazne şehir meydanına yerleştirdiği küre üzerinde Astronomik araştırmalar yapıyordu. İslam uygarlığı orta çağın en ileri uygarlığı idi. Avrupa Skolastik felsefeden kurtulduktan sonra günümüz batı uygarlığını meydana getirmiştir. Akılcı düşünce ve fikir hürriyetinin olmadığı ortamlarda bilimin gelişmesi mümkün olamazdı.
Dönemin Avrupa'sına şöyle bir göz attığımızda, din adamları ve kilisenin insanlar üzerinde yoğun etki ve baskısını görürüz. Özellikle kilise aracılığıyla lüks ve ihtişam içinde yaşayan din adamları halkı fakirliğe mahkum etmiş ve kontrolleri altında almışlardır. Aynı zamanda siyasi üstünlüğe de sahip olan din adamları endülüjans adı verilen belge karşılığı insanları Tanrı adına affederek cennete gideceklerini vaat ediyor, aforoz ederek de dinden çıkartabiliyorlardı! Fakirlik ve sefalete mahkum edilen halk bu baskılar altında da kiliseye iyiden iyiye diş bilemeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEZHEP AYRIMININ İSLAM VE BATI DÜNYASINDAKİ ROLÜ - II: BATI
Historical FictionMEZHEP AYRIMININ İSLAM VE BATI DÜNYASINDAKİ ROLÜ - I: DOĞU isimli çalışmamızda Mezhep ayrımının İslam Dünyasındaki (Doğu) etkin denge rolü üzerinde saptamalarda bulunmuştuk. Bu defa mezhepçiliğin Batı Dünyasındaki rolüne Rönesans ve Reform gibi iç d...