"Sana uzak durmanı söylemiştim." diye tısladı dişlerinin arasından Umut, duvarda nefes nefese kalan Doruk'un yüzüne. Umut gitmemiş miydi? Yoksa gizli gizli beni mi izliyordu?
"Demek Arya o. Ne diyordun? Kelebek." dedi Doruk hiç istifini bozmadan. Umut Doruk'a benden mi bahsetmişti? Madem arkadaşlardı neden kavga ediyorlardı? Tüm bunları düşünürken Doruk'un alayla beni süzdüğünü fark ettim. Gözlerinin ardında gördüğüm çok daha farklı bir şeydi. Zevk almıyordu. Acı çekiyordu. Peki ama neden? Umut da bana atılan küçümseyici bakışları fark etmiş olacak ki bir darbe daha indirdi Doruk'un umursamaz suratına. Doruk suratına inen yumruk nedeniyle ağzında biriken kanı yere tükürdü ve tekrar Umut'a baktı. "Sinirlenme hemen dostum," dedi son kelimenin üstüne basarak. "Sadece tanışıyorduk. Kafese kapatamazsın ya."
"Sınırlarını çizdim Doruk," diye karşılık verdi öfkeyle Umut. "Bastığın yere dikkat et."
Ayak bileğimdeki şiddetli ağrı dikkatimi önüme vermemi engellese de tüm gücümü toparlayıp ayağa kalkmayı becerdim. "Yeter," diye araya girdim çaresizlik içinde. "Durun artık."
Umut'un delici bakışları beni bulduğunda kolumdaki baskıyla irkildim. Ani bir hareketle arkamı döndüğümde Arda'yı gördüm. O da sinirliydi. Herkes gibi.
"Selim hoca geliyor," dedi soğuk bir sesle. "Dağılın."
Kolumu biraz daha sıkıp kendisine bakmamı sağladığında konuşmaya tenezzül etmeden çenesiyle merdivenleri gösterdi. Zihnimi kurcalayan belirsizlik hissinden kendimi alamasam da rahatlama umuduyla nefesimi dışarı verdim. Ama merdivenlerden çıktığım her basamakla birlikte bileğimdeki acı da şiddetleniyordu.
"Artık bırakabilirsin kolumu." dedim sıktığım dişlerimin arasından. Ellerini kolumdan yavaşça çektiğinde gözlerini yüzüme dikip kaşlarını çattı. "Ağlayacak mısın?" dedi soğuk aynı zamanda da küçümseyici bir sesle.
Derin bir nefes alıp "Bileğim ağrıyor." dedim cümlemi kısa tutmaya çalışarak.
"Revire gidelim," dedi düz bir sesle. "Yanına bizim kızlardan birini gönderirim."
"Bana kötü davranmayı bırak." dedim. Kendimi savunmam ne kadar doğrudur bilmiyordum ama benim bir suçum yoktu.
"Sana kötü davranmıyorum," dedi kaşlarını çatarak.
"Sadece... Yemekhanede ağzı kulaklarına varan çocuk sen değilmişsin gibi," dedim ve başımı iki yana salladım. "Olanlar hakkında hiçbir fikrim yok."
Biraz önce olanların etkisiyle kafamda tasarladığım sahnelerin yaratıcılığı bittiği anda revirin kapısı önümüzde belirdi. Koridorlar ders nedeniyle boş olduğundan sessizliği bozan tek şey attığımız ritmik adımlardı. Dudaklarımı düz bir çizgi haline getirip göz ucuyla son kez Arda'ya baktım. Oyalanmadan sakin hareketlerle kapıya uzandığımda aramızdaki gergin havayı bozan o oldu.
"Haklısın," dedi sakin bir sesle. "Senin bir suçun yok."
Elimi kapının kolundan çekip ona döndüğümde yüzündeki samimi gülümsemeyle karşılaştım. Şu alışkın olduğum gülümsemeyle. "Arkadaşız o zaman," deyip koluna hafifçe dokundum.
Küçük bir kahkaha atıp "Aynen." diye onayladı. Gülerken düşündüğüm tek şey Umut'un herkesle arkadaşlık kurmayacağıydı. Ve Arda'yla uzun süredir arkadaş kaldıysa benim de ona güvenebileceğimi düşünüyordum.
"Ben... Mesajını aldım," diye araya girdi Burcu. Yüzümü ona çevirdiğimde o da gözlerini Arda'nın gözlerinden ayırdı ve bana bakıp "Sen iyi misin canım?" dedi şefkatli bir sesle. Başımı olumlu anlamda sallayınca tekrar Arda'ya döndü. "Görüşürüz o zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANATSIZ KELEBEK
Ficção AdolescenteKanatsız Kelebek. Aşkıyla varolmaya çalışan bir kimsesiz. Gerçek dünyaya gözlerini açtığında ailesinin ona miras bıraktığı belalı bir hayatla karşı karşıya gelecek. Hayata açtığı savaşı kazanacak mı? Asıl soru aşkı kanatları olup onu uçuracak mı?