şöyle uzunca boylu
yağız bi' delikanlı
kara kaşlı, kara gözlü
kalbi kendinden de esmer
kandırmacaymış meğerceyl'an ertem-esmer
önceki bölümü atlamayın, kovalarım sizi :*********
----
Hermione Granger kendisini bildiğinden beri öğrenmenin sonsuz olduğunu düşünen ve kendisine katabileceği her bilgiyi seve seve kabul edebilecek bir büyücüydü. Okuduğu kitaplar ve edindiği bilgiler her seferinde onu mutlu ediyordu.
Ancak, daha önce hiç, bir şeyi öğrenmekten nefret ettiği olmamıştı. Öyle ki ne yorgunluğu kalmıştı, ne uykusu. Düşünmekten bütün gece uyuyamamıştı bile. Ron'a söylemesi gerekiyordu ama bunu nasıl yapacağını bilmiyor, üzerine taş gibi düşen sorumlulukla elleri titriyordu.
"Söylemen gerekiyor Hermione. Yapabilirsin. Arkadaşın daha fazla üzülmeden yapmalısın." Bu kendisine söylediği kaçıncı cümlelerdi bilmiyordu, kendisini gaza getirmeye çalışıyor olsa da konu en yakın arkadaşınız olduğunda bu o kadar kolay olmuyordu işte. Son kez kendisini cesaretlendirdi ve ilk iş olarak kızlar yatakhanesinden çıkıp Gryffindor ortak salonuna indi. Ron ve Harry çoktan gelmiş, onu bekliyorlardı. Kahvaltıdan önce mi söylemeliydi, sonra mı? Kafayı yiyecek gibi hissediyordu ve böyle zamanlarda daima eli ayağı birbirine dolaşırdı.
"Herm neden orada dikiliyorsun?"
Harry'nin şaşkınca ona seslenmesiyle dakikalardır orada dikildiğini fark etti ve yutkunarak en yakın arkadaşlarının yanına ilerledi. "Sana o kadar okuma, sonunda kafan uçacak demiştim." dedi Ron gülümseyerek. Gözleri parıldıyordu, nasıl alacaktı ki bu mutluluğu elinden? Normalde onu azarlaması gerekiyordu ama hiçbir şey demediği için ikili şaşırmıştı iyice.
"Bakın, size bir şey söylemem gerekiyor ama ben nasıl yapacağımı bilmiyorum." dedi teslim olmuş bir ses tonuyla. Harry elini genç kızın omzuna koydu ve onu yönlendirerek şömine önündeki koltuğa oturmasını sağladı. "Tekrar tehlikeli bir şeylerden mi şüpheleniyorsun?"
Herm kafasını olumsuz bir anlamda salladı ve direk Ron'a baktı. Ona endişeyle bakan turuncu çocuk çoğu zaman kalas gibiydi, kabul ediyordu ama kalbinin güzelliğini de biliyordu. Sırf onlar için daha ilk senesinde kendisini feda etmemiş miydi? Her sene ama her sene birbirlerinin yanında olmamışlar mıydı? Sırf onu korumak için sümüklü böcek kusmak zorunda bile kalmıştı.
Bunu hak etmiyordu... Kimse hak etmezdi ama bildiği diğer durum Blaise'in de ona düşmüş olabileceği gerçeğiydi.
"Ron... Blaise'in sana yakın davranma sebebini öğrendim. Hani hep diyordun ya, bir şey planladığından şüheleniyordun."
Daha şimdiden Ron'un gözleri huzursuzlukla kısıldı, Harry ise şaşkındı. Herm bakışlarını ikisi arasında gezdirdikten sonra Ron'da koltuğa oturdu. "Evet ama şüphenin yersiz olduğunu düşünüyordum artık."
Hermione elini Ron'un koluna yasladı.
"Yersiz değildi Ron. Ben söylemek zorundayım, sen en yakın arkadaşımsın. Dün Pansy ve Draco'yu konuşurken gördüm." Hermione yutkundu, ortam şimdiden gerilmişti ve Harry devamının hiç hoş olmadığını anlamış bir şekilde ayaklanmıştı. "Harry son zamanlarda düşünceli diye onları dinlemek istedim ama onlar çok başka bir konudan bahsediyorlardı. Blaise'in sırf seni kendine aşık etmek için iddiaya girdiğini ve hatta kazandığını söylüyorlardı. "
---
Blaise, Draco ve Pansy kütüphanede her zaman oturdukları pencere kenarındaki masada oturuyor ve kitap okuyorlardı. Blaise bu sabah uyandığından beri huzursuzdu ama beklediğinin aksine sadece o değil, arkadaşları da en az onun kadar huzursuz duruyorlardı. Dün akşam geldiklerinden beri endişelilerdi ve sanki yanlış bir şey yapmış gibi duruyorlardı. Ama sorduğunda inkar ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Across The Universe
Fanfiction"İlk önce tek katlı camdan bir sera yaptın, sonra seranın içerisini çiçekler ekip, çiçekleri büyüttün. Acı yanı ise..." Ron yutkundu, nefesi bile onu zorluyordu sanki. "En acı yanı, yalandan yaptığın cam duvarlar açığa çıkınca yıkılıp bütün çiçekler...