Bir arkadaşım vardı. Hala arkadaşım. Best kankamdı, öz kardeşimdi. Hatta böyle bir anda yakınlaşmıştık ve çok iyi arkadaş olmuştuk. Dertlerini hep ben dinledim. Çektiği acıyı herkesten iyi bilirim çünkü hep bana anlatırdı. Ben de hep teselli eder ve birçok zaman gerçeklerle yüzleşmesini sağlardım. Saatlerce konuşurduk. Saatlerce dinlerdim acısını. Tabii ki sadece bundan ibaret değildi arkadaşlığımız. Birçok hayaller kurmuştuk. Gelecekte hiç bırakmaycaktık birbirimizi. Ben ve o. İkimiz birlikte olacaktık hep. Kurduğumuz hayaller o kadar saf o kadar güzeldi ki. Gerçek dost olmuştuk yani. Hemencecik bağlanırım ben insanlara. Ona da hemencecik bağlanıvermiştim. Ne şanslıyım diyordum. Böyle bir arkadaşım var. Kötü olduğum zamanlar yanıma gelir oturur neyin var derdi. O kadar yakın olduk ki. Gerçekten dostumdu. Dostlar, arkadaşlar birbirleriyle konuşurdu ama mesaj atmıyordu hiç. Üzüldüm tabi. Kötüydüm de biraz. Ama halimi hatrımı bile sormadı hiç. Ama asıl içimi acıtan şey bu değil. Bir akşam, suçluydum zaten. Ama bana dediği şey içimi öyle acıttı ki. Dediği şey şuriydu tam olarak: "Ağır Konuşmak İstemiyorum. Yazma Bana" Tam olarak böyle dedi. Ve ben neredeyse 17 yıllık şu hayatımda ilk defa bu kadar kırıldım. O akşam. 4 Mart 2018 Pazar akşamı. Ben hiç bu kadar kırılmamıştım. Hiç bu kadar incinmemiştim. Kırılmak nedir anlamış oldum. Gerçekten berbat bir şey ve toparlayamıyorsunuz. Her aklıma geldiğinde gözlerim doluyor. Şimdi onu her gördüğümde içim acıyor, gözlerim doluyor. Ona uzun bir doğum günü yazısı yazmıştım. Arada açıp okuyorum. Kurduğumuz hayallerin ss lerine bakıyorum sürekli. O kadar acı bir şey ki. Şimdi konuşmuyoruz bile. Ve en kötüsü de ne biliyor musunuz? Onun umrunda bile değilim. Ama yine gelse, acısını anlatsa yine dinler, yine teselli veririm...