44. Bölüm: Deja vu

2.3K 156 70
                                    

Aslında bölüm daha uzun olacaktı ve burada bitmeyecekti ama daha fazla bekletmek istemediğim için burada sonlandırıyorum, kızmayın ne olur...

Bir sonraki daha uzun olacak söz!

İyi okumalar şupinupinetlerim, sizi seviyorum.

*

Boşlukta sallandırdığım ayaklarımı okşayan rüzgarı hissedince gülümsedim yavaşça, tıpkı filmlerdeki havalı kızlar gibi. İnşallah dışardan bakan biri de bana bakınca aynı şeyi düşünürdü yani... Omuzlarımdaki battaniyeye iyice sarındım ve yumuşacık minderli salıncağa biraz daha yayıldım minnoş kedicikler misali. Saat kaçtı bilmiyordum ama gökyüzünün pembe ve mavi karışımı garip rengi güneşin yakınlarda olduğunun kanıtıydı. Derin bir nefes çektim içime ve kulaklıklarımı çıkardım kulağımdan. Amy Winehouse'un sesi gittikçe uzaklaşırken kafamı avuçlarımın arasına alıp sıktım usulca. Müzik bile başımı ağrıtıyordu artık, ya da uyumadığım için ağrıyordu bilmiyordum. Uyuyamayan yerlerimi sikmeme ramak kalmıştı zaten, sabrım taşıyordu gitgide. Ve beni bilirsiniz, sabrı taşınca dağı taşı sikenlerdenimdir... Neyse, konumuza dönelim. Eşyalarımı toparlamakla geçirdiğim cumartesi gününden sonra duş alıp yatsam da tüm çabalarıma rağmen uykuya dalmayı becerememiştim bir türlü.

(Minik bir hatırlatma: Edis'in 'ben evlerinden ayrılmadan önce çıkıp birlikte bir şeyler yapma' teklifini de kabul etmemiştim!)

Sabaha karşı saat dörtken hava almak için bahçeye inmiştim bu yüzden, fakat şimdi de odaya çıkmaya eriniyordum. Evet, Gamze olmak üşengeç olmaktı.

Öğleden sonra okulun yurduna yerleşecektim. Bu durumun düşüncesi zaten günlerdir kafamdan çıkmıyordu. Türkiye'de planlar yapılırken hiç kimse bu evden gitmenin bu kadar zor olacağından bahsetmemişti hem. Hoş, Edis planın bir parçası değildi o zamanlar. Ah... La Casa De Papel dizisi geldi aklıma o an ve kendi kendime gülmeye başladım deli gibi. Ne demişti Tokio, sonuçta her şeyin mahvolması için aşk iyi bir nedendir... İkinci bir örnekse Profesör ve Müfettiş tabi... Eğer Profesör ona aşık olmasaydı işler sarpa sarmazdı. Ama her neyse. Hayatım bir dizi olmadığı gibi ben de bir oyuncu değildim ne de olsa.

Düşünmeyi kesip gözlerimi yumdum ve uyumaya çalıştım azıcık da olsa. Boşa geçen on ya da on beş dakikanın ardından bir köpek havlamasıyla yerimde sıçrayarak araladım gözlerimi. Köpeğe de, havlamasına da başlayacaktım şimdi ama! Bir rahat yoktu yahu! Söylene söylene salıncaktan kalkıp ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve eve doğru yürümeye başladım sinirli sinirli. Köpek havlamayı kesmişti ama yeniden havlaması ve yeniden uyanmam riskini göze almak istemediğim için odama çıkacaktım. Hem köpeklerden korkuyordum... Yusuf yusuf olmaya gerek yoktu durduk yere. Ben tam duvarı dönüp kapıya varmıştım ki, köpek yeniden havladı. Gözlerimin içine bakarak... Ayaklarım yere çivilenince ön, arka, sağ, sol kavramını yitirdim. Şu an en büyük fobim karşımda duruyordu. Ne yapacaktım?

"Seni cici köpek..." Kapıya bir adım yaklaştım çaktırmadan. "Seni ponçik şey seni..." Ve bir adım daha. "Seni minnoş-"

"Hav!"

Kanguru misali zıplayıp arkamdaki duvara yapışıverdim korkudan. Anlaşılan köpek bey ona iltifat etmemden pek hoşlanmamıştı. "Yaa... Allahım neden böyle şeyler hep benim başıma gelmek zorunda, neden?" Ağlamaklı fısıltımı ben duymuştum ama sanırım köpek de duymuştu. Daha güçlü havladı bu kez.

Sertçe yutkundum. Beynim yanmış gibiydi çünkü düşünemiyordum. Korku beni tamamen ele geçirmişti. Saniyeler saat gibi gelirken köpeğin bana yaklaştığını görünce adrenalin tavan yaptı ve bacaklarım beni daha fazla taşıyamadılar. Gözlerim de kapanarak çöken vücuduma eşlik etti.

Hey, Matmazel!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin