Kim benim için dua edecek?
Acımı benden alacak?
Ruhumu benim için koruyacak?
Çünkü yalnızım, görüyorsunmedyayla okumak istersiniz belki :')
---
Derler ki üzgün olduğunuzda, çok ama çok üzgün olduğunuzda ne geçen zamanı, ne de açlığınızı veya susuzluğunuzu anlayabilirdiniz. Ron tüm bunların saçmalık olduğunu ve aşırı romantiklerin kendilerine yaptığı şeyler olduğunu düşünürdü. Öyle ya, başınıza gelmeden anlayamayacağınız şeylerden biriydi bu kaybolmuşluk hissi. Yaşanan her şey saatler önce olmuş hatta güneş yerini karanlığa bırakmıştı ama hala sanki saatlerin değil de yılların yalnızlığını yaşıyormuş gibi hissediyordu.
Yanına gelen herkesi bir şekilde geri yollamış ve ısrarla yalnız kalmak istediğini söylemişti. Onlardan kaçarken kendisini Quidditch sahasında, seyirci kısmında otururken bulmuştu ve esasen buraya ne ara veya nasıl geldiğini dahi hatırlamıyordu ki. Gözü dönmüş olmalıydı.
Zaten kalbindeki karanlıktan önünü görmeye fırsatı da olmamıştı.
Gözleri açıkken veya kapalıyken, kolları kendisine sarılıyken veya üşürken. Kafasında başlamış olan karmaşanın peşinde sürükleniyor, ne ayağa kalkabilecek gücü ne de dudağının kenarına konan o güzelim öpücüğü unutmaya kuvveti yetiyordu. Düşünüyordu ama düşündükçe daha çok kızıyordu, ona kapılmamak için yaptığı onca şeyden sonra nasıl olmuştu da öylesine vurulmuştu?
"Gerçi, asıl vurulmamış olmam imkansız olurdu." diye mırıldandı Ron. Blaise Zabini kocaman bir gökyüzüydü, o ise ondan kaçmak isteyen yıldız. Nasıl kaçacaktı ki? Yıldızlar, gökyüzünü bıraktıklarında ışıklarını kaybetmiyorlar mıydı?
Asıl şimdi onu hiç sevmemiş olan karanlık gökyüzünden kayıp düşmüş, bütün umudunu havada süzülürken yitirmişti. Bir elini turuncu saçlarının arasından geçirirken kafasını eline yasladı ve öylece sahayı izlemeye devam etti. Daha önce hiç yemek yemeden bu kadar uzun durmamıştı ama hala kafasında yemekten çok Blaise'in gülümsediğinde kıvrılan dudakları ve parfümünün o yakıcı kokusu vardı.
"Biraz daha burada oturursan hasta olacaksın."
Yanına oturan bedenle gerildi Ron, çünkü herkesi beklerdi de onu asla beklemezdi. Gözleri kocaman olurken doğruldu.
"Profesör McGonagall, gerçekten bir belaya bulaşmadım bu sefer."
McGonagall gülümserken ellerini önünde birleştirdi ve Ron'a sevecen bir ifadeyle baktı. Pekala, beklenmedik şeyler oluyordu. Ron'un ağlamaktan kızarmış gözleri esen rüzgarla iyice acıyor, suratı beyazlamış duruyordu.
"Biliyorum Weasley, biliyorum. Arkadaşların sen içeri girmeyi reddedince bana başvurmak zorunda kalmış olabilirler."
Ron gözlerini devirirken kollarını kendisine sardı, şimdi üşümesi daha da artmıştı. "Hermione söyledi değil mi?"
"Arkadaşların sadece iyiliğini düşünüyor. Yatakhaneye dönmek zorunda değilsin, rahat edebileceğin başka bir yerde uyuyabilirsin bir süre."
Ron şaşkınca profesöre bakmaya devam etti. "Öyle bir yer var mı ki?"
McGonagall bilmiş bir şekilde gülümserken oturduğu yerden kalktı ve Ron'u da kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Across The Universe
Fanfiction"İlk önce tek katlı camdan bir sera yaptın, sonra seranın içerisini çiçekler ekip, çiçekleri büyüttün. Acı yanı ise..." Ron yutkundu, nefesi bile onu zorluyordu sanki. "En acı yanı, yalandan yaptığın cam duvarlar açığa çıkınca yıkılıp bütün çiçekler...