Multimedia: Onur
"Çükü kopar inşallah!"
"Iphone'u kanalizasyon deliğine düşer inşallah!"
"Daha önce hiç kimsenin olmayan beynini, olmayan pipimle bu denli sikmek istememiştim..."
Evet, tahmin ettiğiniz gibi bizimkilere her şeyi anlatmıştım. Şimdi de Aylin ve Sude'nin Edis'e sövüşlerini dinliyordum... Ağızlarından bal damlıyordu be! Keşke Aylin'in pipisi olsaydı da dediğini yapabilseydi harbiden. Edis bunu sonuna kadar hak etmişti!
Bir anda gaza gelip telefonumu elime aldım ve beynim kontrolü ele alıp beni yolumdan döndüremeden Edis'i aradım. Telefon çalarken bacaklarımın üzerine başını koymuş olan Semih'i ittim ve ayağa kalktım savaşa gidermişçesine bir ifadeyle.
Sonunda Edis cevapladı aramayı demek isterdim ama cevaplamadı göt veren. Bip sesinden sonra mesajınızı bırakınız diye öten kadın sesini kesince derin bir nefes alıp avazım çıktığı kadar bağırarak konuşmaya başladım. "Sen var ya sen, benim tanıdığım en korkak insansın! Tek bir cümlenle her şeyin düzeleceğini bildiğin halde susuyorsun! Utanmadan bir de öpüyorsun beni gitmeden önce! Şoktan tepki veremedim az önce ama ilk gördüğüm yerde fena yapacağım seni!"
Ve telefonu kapadım. Umarım mesajımı kulaklıklarıyla son seste dinlerdi çünkü o kalın kafasına başka türlü gireceğini düşünmüyordum. Ateş üzerindeki su gibi fokur fokurdum şu an. Götümün üzerine oturamıyordum vallahi, yumuşacık yatak bile batıyordu sinirimden. Bu öfkeyi nasıl yenecektim hiçbir fikrim yoktu ama yenemezsem, Edis'e yumruğumu bir güzel yedirecektim ve buna hiç kimse engel olamayacaktı.
Gözlerim Emre ve Semih'e kayınca sessizce oturduklarını gördüm ve biraz şaşırdım doğrusu. Hiç tepki vermemişlerdi. Emre kaşlarını çatmış boşluğa bakıyordu, Semih ise pencereden dışarı. Neden hiçbir şey dememişlerdi? Ben erkek olsam ve kız kankama böyle bir şey yapılsa o çocuğun kafasını gözünü yarardım vallahi. Vay be. Değerim bu kadardı demek ki. Neyse, şimdi trip atacak halim yoktu.
"Ben odama gidiyorum," deyip ayaklandı Semih. Yüzümüze bile bakmamıştı. Nesi vardı bunun yahu?
Gözlerimizle odadan çıkana kadar onu izledik. Kapıyı arkasından kapattığında Sude benden önce davranıp, "Niye bozuk yapıyor bu?" diye sordu Emre'ye.
"Ortada değil mi?" dedi Emre sertçe ve o da ayaklanıp çıktı gitti odadan.
"Haydaaa," dedim arkalarından. "Bir bu eksikti." Kızlara döndüm çatık kaşlarla. "Bir şey mi kaçırdım ben?"
"Ben de anlamadım vallahi..." diye mırıldandı Sude omuz silkerek.
Aylin düşünceli görünüyordu. "Burnuma hoş kokular gelmiyor," dedi şüpheci bir sesle.
Kendimi yatağa fırlattım ve yüzümü yastığa gömdüm. "Yakında çıkar kokusu."
"Bizimkilerden hayır gelmez ama hayırlısı olsun..." dedi Sude iç çekerek.
"Amen..."
"Amen..."
*
Allah'ım günah yazma fakat Fransızların kahvaltı dediği şey kahvaltı harici her şeydi. Nimete saygısızlık olmasın diye yemiştim, ama nerdeydi bizim kahvaltılarımız be... Bunlarınki karın doyurmuyordu ki!
Hepimiz yarı aç yarı tok bir şekilde geldik okula. Yurtla okul arasında pek mesafe olmadığı için artık yürüyerek geliyorduk. Hem belki bu sayede biraz kilo verirdim... Fransız tatlılarının güzelliğinin lezzetliliğinin muhteşemliği yüzünden göbeğim yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Ama bir kere geliyorduk Dünya'ya yahu! Yemeliydik bence...