6. Bölüm

5 0 0
                                    

Duman: Bal
1 HAFTA SONRA!!!!!!!!!!!!
Gece boyunca hep ağladım. Hiç uyumadım. Yaşananlar aklıma geldikçe çıldıracakmış gibi hissediyordum. Duvarları yumrukluyor, saçlarımı sinirden yoluyordum.
Hemşireler odaya giriyorlar ama korkup bir şey diyemeden çıkıyorlardı.
Beni nasıl bırakıp gitmişti?
Bugün beni yalnız bırakmıştı.
Yorganı avuçlarıma aldım ve iyice sıktım. Ardından sinirle çığlık attım ve tekrardan etrafa saldırmaya başladım.
Eğer ki gitmemiş olsaydı beni sakinleştirmek için elinden geleni yapıyor olurdu.
Bağırarak ağlamaya başladım. Saçlarımı avuç içlerime aldım ve çekiştirmeye başladım.
Bugün buradan gidecektim.
Kapı aniden açıldı ve içeri Çağkan girdi.
"Belinay!" Dedi endişeyle.
Cevap vermedim.
"Gideceğiz güzelim. Hemen gideceğiz." Dedi.
Kollarımdan tuttu ve yatağa oturmama yardım etti.
Çırpınmaya başladım.
"Hayır!" Diye çığlık attım."Gitmeyelim." Gözlerimi boşluğa diktim.
Eşyalarımı toparlayıp ufak valizin içine rastgele koydu ve kapıda bekleyen adama verdi.
Bir kolunu belime attı, benim kolumu ise boynuna attı ve ilerlememe yardım etti.
Başım öyle ağrıyor ve dönüyordu ki ona zorla tutundum.
"Çağkan dur." Dedim.
"Tamam. Bu böyle olmayacak." Dedi ve beni kucağına aldı. 
Halsizlikle başımı omzuna koydum. Ölmek ne güzel bir şeydi. Bu hayattan gitmek. Tüm sıkıntı ve üzüntüleri geride bırakmak.
Derin nefesler almaya başladım. Kafamı kaldırdım ve yüzüne baktım.
Endişeliydi.
Beni arabaya yerleştirdi ve yanıma oturdu. Kollarını bana serdı ve başımı göğsüne bastırıp mırıldandı,
"Prenses?" Dedi sorar gibi.
"Hm?" Dedim ağlamaktan kısılan sesimle.
"İyi misin?"
"Hayır." Dedim."Hiçbir şey hissetmiyorum ikiz."
"İyi olacaksın güzelim." Dedi.
"Sanmam."
Yaklaşık 20 dk. sonra eve vardık. Arabadan indim ve ağır adımlarla ilerlemeye başladım. Odamı da özlemiştim.
Sessizce yukarı çıktım ve odama girdim. Kapı şiddetle kapanırken kendimi yatağa bıraktım. Yatağımın üstündeki yastıkların birini aldım ve sarıldım. Ağlamaya başladım.
Onu bir daha hiç göremeyecektim. İçimdeki bağırma isteği yavaşça kayboldu. Yanında ise tüm bildiklerimi götürdü.
Bakışı, ses tonu, tavırları... Heleki gülmesi!
İçimde koca bir boşluğun oluştuğunu rahatça hissediyordum.
"Lütfen." Dedim."Bir daha geri gelme."
Ses tonum kısık çıkıyordu. İki gün boyunca ağlamak kolay değildi. Ya da iki gün boyunca hiç uyumamak.
Uyku zaten tutmazdı da döktüğüm göz yaşlarının hesabını kim verecekti?
Onun gitmesine üzüldüğüm için ben mi?
Beni bırakıp üzdüğü için o mu?
Gözlerimi kapattım ve iç çeke çeke ağlamaya devam ettim.
Hafifçe gözlerimi araladığımda irkildim ve doğruldum.
"Uraz." Dedim umutla.
"Belinay," Dedi.
"Buradasın."
"Buradayım."
İçimde bir rahatlama oluşurken kaşlarımı çattım.
"H-hayır. Gittin. Olamaz."
"Ama geldim."
"Gelmedin!" Diye çıkıştım."Gelmezsin."
Yanıma geldi ve kollarımı tuttu.
Çığlık attım ve onu ittim.
"Buradayım Belinay," Dedi.
"Hayır git!" Dedim ve ona vurmaya başladım.
Ama beni bırakmıyordu.
Komodinin üzerinden bardağı aldım ve kafasına vurdum.
Cam bardak parçalara ayrılırken o da üzerime yığıldı. Onu üzerimden ittim ve bağırdım,
"Çağkan!"
Çağkan anında geldi ve kapıyı hızla açtı.
"Belinay," Dedi."Ne oldu? Ne bu sesler?"
Yanıma geldiğinde ayağa kalktım ve Uraz'ı işaret ettim.
"Çağkan..." Dedim korkuyla."Gelmedi."
"Kim gelmedi güzelim?"
Tabii Çağkan bilmiyordu.
"D-doktor." Dedim.
Bakışlarını garipçe ona dikti.
Kollarımı nazikçe tuttu ve beni odadan çıkarttı.
Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım,
"Beni öyle sıkıca tutunca b-ben de kafasına vurmak zorunda kaldım."
"Kim?"
"Doktor." Dedim.
"Şimdi mi?"
"E-evet."
"Orada kimse yoktu güzelim."
"Biliyorum. Ama olmadı canımı acıttı."
"Tamam sen bunları düşünme şimdi. İki gündür uyumadın." Dedi.
"Uyumak istemiyorum."
"Ben istiyorum." Dedi."Senden tam iki dakika daha büyüğüm."
"Peki."
Beni kendi yatağına yatırdı ve baş ucuma oturdu.
"Çağkan..." Dedim.
"Efendim?"
"Benim arabamın anahtarları nerede?"
"Niye?"
"Hiç. Canım sıkılıyor da."
"Odandadır güzelim."
"Tamam." Dedim. 
Bana sarıldı.
"Ama uyu."
"Tamam."
Gözlerimi kapattım ve dalmaya çalıştım. Gözlerim kapanırken aynı zamanda açılamaz bir hal alıyordu. Serbestim...
#
Gözlerimi açtığımda ağzım kulaklarımdaydı. Rüyamda bile olsa onu görebilmek ne güzel!
Bana sıkıca sarılan ve uyuyan Çağkan'a baktım.
Çok tatlı görünüyordu.
Buralar beni boğuyordu artık. Yavaşça kalkmaya çalıştım ama kıpırdandı.
"Ur- Ay! Çağkan. Bir bırak beni." Dedim ve onu iteledim.
Ardından sessizce güldüm.
Bırakmak bilmiyordu. Ama sonra beni bıraktı ve arkasına dönüp uyumaya devam etti.
Sessizce kalktım ve parmak uçlarımda yürümeye devam ettim. Telefonumu aldım ve saate baktım. Gece 3.57'ydi.
Odama gittim ve ışığı açtım. Işık gözlerimi kamaştırıyordu.
Dolabımdan pijamalarımı aldım ve giyindim.
Yatağıma yattım ve gökyüzünü incelemeye başladım.
Ah Uraz!
Şimdi ne halde olduğumu bilsen gelir miydin başucuma?
Gelmezdin tabii.
Hastalıklı bir şizofrenden uzak durması gerek.
Ama bana beni sevdiğini de söyledin.
Telefonumun titremesiyle irkildim. Bu saatte beni kim arardı ki?
Özel Numara.
Kapattım ve yatağa tekrardan bıraktım. Yine titredi. Sinirle açtım ve kulağıma götürdüm.
Önce karşı tarafın konuşmasını bekledim.
Konuşmadı.
Sadece nefes sesleri duyuluyordu.
"Ne?" Dedim.
Nefes sesleri beni durgunlaştırmıştı. Sinirimi biraz olsun yatıştırmıştı.
Cevap yok.
Telefonu yüzüne kapattım. Kendimi yatağa bıraktım ve gözlerimi kapattım.
Kimdi acaba arayan?
Uraz mıydı ki?
Saçmalama Belinay! Adam seni niye arasın özelden?
Bence seni unuttu bile. Hastasın kızım sen. Kafan bozuk.
Sen de unut o vakit.
Gözlerimin yandığını hissettiğim anda derin bir nefes aldım.
"Uraz." Dedim."Senin yüzünden böyleyim. Beni unutursan ilaçlarımı içmeyeceğim, psikoloğa hiçbir şey anlatmayacağım. İyileşmemi en çok isteyen kişi sendin. Ve ben iyileşmem."
Vücuduma bir titreme geldiğinde gözlerimi açtım.
Her şey çok yanlıştı. Ben bunu hak etmemiştim ve yapmadığım bir hatanın bedelini ödemek  saçmaydı.
Yorganı üzerime çektim ve uyumaya devam ettim.
*****
Saat 14.30 gibi uyanmıştım. Kendimi toparlamam gerekiyordu. Aslı ile birlikte İzmir'e gidecektim ve orada bir ay kadar kalacaktım.
Aksi halde annemle anlaşamıyorduk.
Bavulumu Çağkan aşağı taşırken ben de aşağı indim.
Beni oraya Çağkan götürecekti. Ayakkabılarımı giyindim ve dışarı çıktım.
Arabanın kapısını açtım ve öne oturdum. O da yanıma oturdu ve arabayı çalıştırdı.
"Çağkan, ben tek başıma da gidebilirim."
"Hayır. Benim zaten orada işlerim var." Dedi.
"İyi." Dedim.
Çok yüksek olmayan bir hızda ilerliyorduk. Kemerimi taktım.
Çantamdan telefonumu ve kulaklığımı aldım ve kulaklığı takıp müzik dinlemeye başladım.
Ruh halime göre bir müzik seçtim.
Müzik cidden ruhu dinlendiriyordu. Gözlerimi yola diktim.
Uraz gittikten sonra duygularımı kaybetmiş gibiydim. Gülmek zordu. Sadece ağlıyor ve öfkeden deliriyordum.
Mutluluk adına her şey silinmiş gibiydi. Şuan sakindim. Ama boğuluyor gibi hissediyordum.
Bu araba çok dardı.
Saçmalama! Araba gayet geniş.
Hayır, boğuluyorum!
Sakinleş ve burnundan nefes al.
Burnum da geniş değil. Aldığım nefes yetmedi.
Arabayı durdurma.
Durdurmam gerek!
Saçmalama ve sakinleş.
Sakinleşemiyorum!
Ellerimi boğazıma götürdüm ve ağzımdan nefes almaya başladım. Midemde tarif edemeyeceğim bir his oluşurken bacaklarım istemsizce kasılıyordu.
"Çağkan." Dedim."Camımı aç."
Kapıları kilitlediği için ben açamıyordum.
"Hava soğuk." Dedi.
"Açar mısın?" Dedim sabredemediğimi belli ederek.
Bana tereddütle baktı.
Dayanamıyorum!
"Belinay, iyi misin?"
"Aç Çağkan aç!" Diye bağırdım ve boğazımı sıktım.
Çağkan endişeyle camı açarken montumu çıkarttım ve içeri dolan havayı içime çekmeye çalıştım. Öyle derin nefes alıyordum ki sanki biri beni boğmuştu.
Kulaklığı çıkarttım. Ardından saçlarımı topladım. Hava tüm yüzüme ulaştığında arkama yaslandım.
"Belinay," Dedi."Belki de İzmir'e gitmen doğru değildir."
Ona baktım.
"Ben gayet iyiyim."
"Farkında değilsin ama yürürken bile her an bayılacakmış gibi yürüyorsun. Seni başkasına emanet etmek içimi huzursuz ediyor."
"Ben iyiyim Çağkan."
"Peki. Kafanı dağıtırsın."
"Kafa kalmadı ki."
"Gerçi o da doğru. Ama neyse."
Camı kapattım ve eski halime döndüm. Bu sefer başka bir müzik açtım.
Selda Baycan: Ayrılık.
Gözlerimi kapattım ve başımı cama yasladım. Sadece müzik sesi vardı. Görüntü bile istemiyordum.
*****
Arabadan indiğimde beni ilk olarak ılık bir hava karşıladı. Hırkamı düzelttim ve arka koltuktan montumu aldım. Topuklu botlarımın tıkırtıları eşliğinde büyük eve yürümeye başladım. Hafif esen rüzgar saçlarımı nazikçe havalandırıyordu.
Çağkan'da sessizce arkamdan geldi. İkimizin elinde de bavul vardı. Elimdekini yere sabitledim ve zile bastım.
Bir müddet sonra kapı açıldı. Aslı güler yüzle bizi karşılamıştı.
"Hoşgeldin bebeğim." Dedi.
"Hoşbulduk." Dedim gülümseyerek.
Çağkan'la da selamlaşırken ben içeri girdim.
Çağkan diğer bavulu da verip gittiğinde kapıyı kapattı ve bana sarıldı.
"Nasılsın?"
"İyiyim. Sen nasılsın?"
"İyi ben de işte. Hadi bavulları yukarı koyalım."
"Ben koyarım."
"Saçmalama üç tane bavulu tek başına mı çıkaracaksın?"
"İyi et hadi." Dedim.
Bavulları yukarı koyduktan sonra eşyalarımı dolaba dizdim. Ardından aşağı Aslı'nın yanına indim ve kendimi koltuğa bıraktım.
Psikolojim iyice bozuktu.
İçimde bir ağırlık vardı ve beni rahatsız ediyordu.
"Aslı."Dedim.
"Hm?"
"Bizim kafede hala canlı müzik var mı?"
"Evet. Hafta da dört gün. Akşam sekiz de. Niçin sordun?"
"Anlaşabilirsek ben orada çalışırım. Hem kafa dağıtmış olurum."
"Belinay, çalışmanı gerektirecek bir durum yok. Ama istiyorsan olabilir. Osman amca çok iyidir. Hemen anlaşırsın."
"Peki." Dedim."Nasıl buralar?"
"Bıraktığın gibi."
"Arel nasıl?"
"İyi. O da seni sorup duruyordu. Ama Belinay o eski halinden eser kalmamış."
"Ne açıdan?"
"Çok yakışıklı olmuş. Çocuk evrim geçirmiş resmen."
Gülmeye çalıştım.
"Vay be!"
"Zaten o da kafede canlı müzik yapıyor."
"Ne?" Dedim hayretle.
"Bizimkinde ne cevherler varmış da biz bilmiyormuşuz. Sesi çok güzel. Zaten siz okuldaki müzik grubundaydınız."
"Evet." Dedim.
Bu konuşulanlar bana derin kesikler bırakmıştı. Uraz'dan başkası...
"Senin nasıl gidiyor?" Dedim."Yani Hakan'la. Düğün ne zaman?"
Aslı benden üç yaş büyüktü. Ama onunla yaşıt gibi büyümüştük.
"Yaza nasipse."
"İnşallah."
"Okulu ne yapacaksın?"
"Bilmiyorum. Ama raporum var. Bir şey diyemezler heralde."
"İyisin gibi ya."
"İyiyim tabii." Dedim."Ya Aslı. Ben yarın işe başlayayım. Hem Arel'i de özledim."
"İyi tamam. Aç mısın?"
"Evet sabahtan beri doğru dürüst bir şey yemedim."
"Tamam o zaman. Kafeye gidelim orada yeriz. İstersen Arel'i de çağırırız."
"Olur. Ama çok kalmayalım."
"Tamam. Sen üstünü giyin."
"Tamam." Dedim.
Ayağa kalktım ve usulca merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden çıktım ve koridorun sonundaki odaya girdim.
Benim odama!
Her şey aynıydı. Geçmiş bu kadar kolay hatırlanmamalıydı.
İçeri girdim ve kapıyı kapattım. Hayır!
Ağlamayacaktım.
Buraya toparlanmak için gelmiştim. Ayrıca Aslı beni mutlu görmek istiyordu.
Dolabımın kapaklarını yavaşça açtım ve biraz göz gezdirdim.
Kalın, beyaz gömleğimi aldım ve yatağıma kırışmayacak şekilde koydum. Ardından lacivert, boyfriend pantolonumu da aldım.
Üzerimi değiştirdikten sonra saçlarımı dağınık topuz yaptım.
Ardından beyaz, yüksek tabanlı spor ayakkabılarımı giyindim.
Merdivenlere yöneldim ve yavaşça inmeye başladım. Omuzlarımdaki yorgunlukla merdivenin basamağına çöktüm. Dirseklerimi dizlerime yasladım ve başımı ellerimin arasına aldım.
Ne kadar sürecekti bu yorgunluk?
Günlerdir en fazla beş saat ayaktaydım. Onun dışında hep uyumuştum. Ama bu yorgunluk bitmek bilmiyordu.
Birinin ellerimi yüzümden çekmesiyle irkildim ve doğruldum.
Gelen Aslı.
Yanıma oturdu.
"Bak Belinay, her şey geçe-"
"Hiçbir şey geçmeyecek Aslı. Karnımdaki bu ağrı hep olacak."
"Düşünsene, ilerde karşılaşırsınız belki."
"İnşallah karşılaşırız da ona söverim." Dedim.
İçimde bitmeyen bir öfke vardı.
"Hayır, bence çıldırırsın!"Dedi.
"Zaten çıldırdım."
"İyi misin? İstersen gitmeyedebiliriz."
"Hayır. Gidelim." Dedim ve ayağa kalktım.
Aslı'nın da moralini bozuyordum. Gülmeye çalıştım.
"Amaan! Hayatıma daha bir sürü insan girecek."
"Evet. Başkası için kendini bozma." Dedi ve o da ayağa kalktı.
"Hadi çıkalım." Dedim.
Sırt çantamı taktım ve kapıyı açtım.
Dışarı çıktım ve akşam güneşinin aydınlattığı kızılımsı havayı karşıladım. Hava gayet iyiydi. Bir elimi pantolonumun cebine koydum ve temposuz ve belirsiz adımlarla yürümeye devam ettim.
"Belinay! Beklesene beni!"
Buraları gerçekten özlemiştim. Güçlü bir kahkaha attım ve olduğum yerde hafifçe zıpladım.
"İyi ki geldim Aslı! Çok özlemişim buraları."
Neşeli taklidi yapmak o kadar da zor değildi.
Aslı da yanıma geldiğinde yürümeye devam ettik.
Kafe, siteye yakın olduğu için arabaya gerek duymadan gelmiştik.
Cam kapıdan içeri baktım. Gözlerim hemen bizim takıldığımız köşeye takılınca ufak bir sevinç çığlığı attım. Bizim tayfa tam kadro olarak oradaydı.
Arel çok geniş olmayan sahnede orkestra ile şarkı söylüyordu. İçeri girdim ve gülümsedim.
Heyecanla yanlarına yürümeye başladım. En çok da Volga'yı özlemiştim.
Genelde birlikte takılırdık. Arkası bana dönüktü. Herkes şaşkınlıkla bana baktığında onlara susmalarını işaret ettim ve Volga'nın gözlerini kapattım.
"Kim bu?" Dedi aniden."Erkam bak sen isen cidden koştururum onu bil. Esma sen isen de bir şey yapmam biliyorsun. Küsüm sana."
"Yanlış tahmin!" Dediğimde irkildi ve anında bana döndü.
Ona sıkıca sarıldığımda o da bana sarıldı.
"Nerelerdesin sen pancar?" Dedi özlem dolu bir sesle.
Öyle bir sarılıyordu ki ağladığını bile düşünmüştüm.
"Geldim işte!" Dedim ve saçlarını dağıttım.
Ardından herkese sarıldım. Hepsi şaşkındı.
"Sevinmediniz mi yoksa?"
Anında, 'Saçmalama, tabii ki de öyle bir şey yok.' gibi sesler yükselince gülümsedim.
"Belinay!" Diye bir ses yükseldiğinde arkamı döndüm.
Arel çok şaşkın ve mutluydu. Kaşları hayretle havaya kalkarken gülümsedik.
Ardından bana sarıldı. Ben de ona sarıldım.
Derin bir nefes aldığında güldüm.
"Çok özledin heralde." Diye kulağına mırıldandım.
"Özlemez olur muyum hiç? Ne kadar vakit geçirdik seninle." Dedi.
Arel iyi bir insandı.
Burada dertleşebileceğim tek insan Arel'di. Biri ile konuşup içimi dökmeye ihtiyacım vardı. Ve sanırım o insan Arel'di.
Bana sıkıca sarıldıktan sonra,
"Hoşgeldin." Dedi.
Gülümsedim ve kolumu omzuna attım.
"Hoşbuldum."
"Ama benim gitmem lazım. Sonra görüşürüz." Dedi.
"Tamam." Dedim.
O yanımızdan uzaklaşırken boş masaların birinden sandalye aldım ve Volga'nın yanına oturdum.
"Ee, nasıl gidiyor?" Dedim ortaya.
"Güzel gidiyor. Sen gelince daha güzel oldu."
"Biliyorum." Dedim tatlılıkla.
"Biz aynıyız da. Asıl sen nasılsın?"
"İyi olayım diye geldim buraya işte." Dedim gülerek.
"Buradan giderken berbattın. Atlatabildin mi?"
"Zar zor oldu işte."
Aslında babamın ölümü beni hastalığa sürüklemişti. Ama onlar bunu bilmiyorlardı.
Hastalığımı sadece Arel ve Volga'ya söyleyebilirdim.
"İyi görünmüyorsun." Dedi Esma."Bir şey mi oldu canım?"
"Hayır..." Dedim."İyiyim."
Volga'nın kolundaki saate baktım. 18.37'ydi.
"Yemek yediniz mi siz?" Dedi Aslı.
"Hayır. Sizden biraz önce geldik bizde."
"Tamam. Siparişleri verelim o zaman."
Emre garsonu çağırdığında Aslı'ya döndüm.
"Ne yiyeceksin?"
"Her zaman ki."
"Ben de."
"Biz iki Akdeniz Pizza. Yanına?"
"Lıght kola." Dedim.
"Ben de kola alacağım." Dedi.
Diğerleri de siparişlerini verdiklerinde garson yanımızdan ayrıldı.
"Gençler." Dedim dikkati üzerime toplarken. "Ben 12. sınıfı burada tamamlayacağım. Ve yaz tatili bitişinde İstanbul'a döneceğim."
İlk başlarda bir iki aylığına gelmiştim ama Aslı çok ısrar etmişti. E tabii düşünme konusunda çağ atladığım için kararımı değiştirdim.
"Bu çok güzel bir haber!" Diye cıvıldadı Esma.
"Senden de bunu beklerdik." Dedi Erkam.
"İkisine de katılıyorum." Dedi Volga.
Güldüm.
"Sizi çok özledim. Ve İstanbul'da sıkılıyorum."
Onlar hiçbir şey bilmiyorlardı.
Hastalığı, hastaneyi, Uraz'ı...
Volga kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti.
Herkes konuşmaya daldığında Volga'nın kulağına eğildim.
"Emre'nin morali bozuk." Dedim."Bir şey mi oldu?"
"Ablası hastanye yattı. Erkam'la da birbirlerine girdiler. Emre'yi bilirsin, içine kapanıktır. Tabii her şeyi kafasına takıyor."
Sertçe yutkundum.
"Hastane mi? Ben neden bilmiyorum?"
"Şizofreni teşhisi konuldu. Kurtulma şansı yok diyor doktorlar."
"Ne zaman yattı?"
"Oldu bayağı."
Uraz Gürdağ.
Emre Gürdağ.
Uraz bana kız kardeşinin şizofreniden dolayı hastaneye yattığını haykırmıştı.
Emre'nin bu kadar moralinin bozulmasının sebebi ise ailesinin olmamasıydı.
Emre'yi bildim bileli yalnızdı.
Yüzümdeki ifade Volga'yı iyice şaşırtırken,
"Takma kafaya ya. Oldu bayağı. Hem Emre de ara sıra çekiliyor. Onu biliyorsun."
Emre ve Uraz kardeşti...!
Gülümsemeye çalıştım.
"Biz düzeltiriz Emre'yi."
Bakışlarım belirli bir noktaya sabitlenirken içimin parçalandığını hissettim.
Ona bir adım daha yaklaşıyordum.
Dişlerimi birbirine bastırdım.
'Uraz! Senden nefret ediyorum! Beni apaçık buraktığın için seni affetmeyeceğim!' gibi düşünceler beynimi patlatırken elimi şakaklarıma götürdüm ve hafifçe ovdum.
"İyi misin?" Dedi.
"Hı hı." Dedim sessizce.
-******-
Saat gece yarısıydı. Kafede kimse kalmadığında bizimkiler de dağılmışlardı.
Ben Arel'le konuşmak istiyordum. Zaten o da benim kalmamı istemişti.
Yerden iki metre yükseklikte olan sahneye oturdum ve ayaklarımı sarkıttım.
Bira şişelerini aldı ve yanıma oturdu.
"İyi görünmediğin belli." Dedi şişelerin birini uzatırken.
"Bildin." Dedim.
"Ne oldu?" Dedi.
"Boşver."
"Anlatmazsan çok kötü olur."
"Kötüye alıştım."
"Daha ağırı." Dedi.
Ufak bir kahkaha attım.
Biradan bir yudum aldım.
"Başlıyorum o vakit."
"Sahne senin."
"Babamın ölümünü atlatamadım." Dedim ve şişeyi kafama diktim.
Ne kadar çabuk sarhoş olursam daha az utanırdım.
"Yalnız dikkat et çarpar."
"Bir şey olmaz. Neyse devam. Yaklaşık üç ay önce bana şizofreni teşhisi konuldu." Dedim ve sessizce ağlamaya başladım.
Hafif sarhoşluk beynimi katlederken devam ettim.
"Bir doktor vardı. Uraz... Ne zaman sinir krizi geçirsem ilk önce o gelir, tüm herkesi odadan çıkartır ve beni sakinleştirmek için elinden geleni yapardı. Bakışları, tavırları, düşünce yapısı... Her şeyiyle aynı babamdı. Ben o adama aşık oldum. O da bana aşık olmuş. Bana öyle söyledi. Ama beni bırakıp gitti. Ben ölsem." Dedim ağlamaya devam ederken.
"Sen beni kandırıyorsun." Dedi dehşetle.
"Kandırmam ben seni." Dedim.
"H-hayır! Ne demek şizofreni?!"
"Yapamadım. Atlatamadım Arel."
Ayağa kalktı.
Sinirle elini duvara vurduğunda ağlamam şiddetlendi.
"Şşt." Dedi."Ağlama tamam. Ufak bir şakaydı ve bitti."
"Şaka değil!" Dedim.
"Şaka!" Diye bağırdı.
Ardından yanıma çöktü ve başımı ellerinin arasına aldı.
"Ağlama."
"Sen de yapma öyle." Dedim çocuk gibi.
İçtikçe kafam daha iyi oluyordu. Ama ağlama isteğini bir türlü atamıyordum.
O belli ki sarhoş değildi.
"Belinay, inanmam." Dedi delirmiş gibi."Olmaz. İmkansız!"
"Ben hastayım!" Diye bağırdım.
"H-hastasın. Tamam sakin ol. Ağlama." Dedi.
"Hastayım."
Korkuyordu.
Onu korkutuyordum.
Ayağa kalktım ve sahnenin kenarındaki merdivenden aşağı indim.
"Nereye?" Dedi.
"Gidiyorum ben. Korkma. Kimseye bir şey yapmam." Dedim."İstersen yanına da gelmem."
"Saçmalama."
"Saç malanmaz, taranır." Dedim ve ufak bir kahkaha attım.
Başım dönüyordu ve dengemi sağlayamıyor, sersem sersem yürüyordum.
Karın ağrısı!
Yine başladı omuzlarımdaki yük.
Kolumu tuttuğunda irkildim.
"Ben seni bırakacağım." Dedi.
"Korkarsın." Dedim.
"Senden mi?" Dedi.
"Evet."
"Neden?"
"Ben hastayım Arel. Kafama eserse seni şimdi öldürürüm."
"Öldürmezsin."
"Evet. Ya ben seçmedim!" Diye bağırdım.
"Seçmedin." Dedi bana usulca sarılırken."Niye böyle oldu?"
"Tedavi de yanıt vermedi. Paranoid dediler. Ama kimseye zarar vermem. Korkma."
"Şşt. Korkmuyorum, tamam." Dedi ve başımı okşadı.
Başım dönüyordu.
Ama bira içtiğim için değildi sanki. Omuzlarım bir farklı çöküyordu. Bedenimi de çökertiyor gibiydi.
Kollarım ve dizlerim hissizleşirken ayakta durmaya çalıştım.
Başıma saplanan ağrı işimi zorlaştırıyordu.
Elimi zorla kaldırdım ve boynuna tutundum.
"Belinay, iyi mis-"
Gerisini duyamadım.
"Belinay!" Dedi endişeyle.
Bir elini sırtıma koydu ve dik durabilmemi sağladı.
Dayanamıyordum.
Dayanmalısın.
Dayanmalıyım.
Bayılamam.
Evet. Derin nefes al.
Alıyorum ama bir işe yaramıyor.
Kalbin sıkışıyor değil mi?
Aynen.
Kendi kendime çatışan düşüncelerim beni rahat bıraktılar.
Keşke bırakmasalardı.
Arel'in kollarına yığıldım.
"Belinay! Ne oluyor?! Kendine gel!"
Dudaklarımdan anlaşılmayan fısıltılar  dökülürken gözlerim tamamen kapandı.
-*****-
Sıkıntılar bedenimi günden güne ele geçiriyor,
beni batırıyordu.
Uraz'ı çok özlüyordum. Emre'ye sormak istiyordum ama cesaret edemiyordum.
Acaba şuan ne yapıyordu?
Gözlerimi açtım ve ilk tavanla göz göze geldim.
Başımı kaldırmaya çalıştım fakat güçsüzlükle yastığa düştü.
"Belinay," Dedi Aslı.
"Ne oldu ya?" Dedim.
"Bir şeyin yok. İyisin. Sadece dokto üzüntüden bayıldığını söyledi."
"Üzüntü mü?"
"Evet. Neden bana anlatmadın?" Dedi.
"Anlatacak bir şey yok çünkü."
"Anlatsaydın biraz olsun rahatlardın."
"Arel nerede?"
"Lavaboda. Gelir birazdan. Merak etme ben ona her şeyi anlattım. Diğerleri de biliyor.  Senin için sıkıntı olacağını düşünmedim."
"Haklısın. Bilmeleri gerekiyordu."
"Herkes şok geçirdi ilk başta."
"Bana karşı olan bakış açıları da değişti kesin."
"Hayır. Hepsi senin yanında olacaklarını söylediler."
"Emre..." Dedim."Uraz'ın kardeşi."
"Ne?!" Dedi şaşkınlıkla.
"Bize her zaman üç kardeş olduğunu söyledi. Ve sadece ablasından bahsetti. Biz yalnızca bir abisi olduğunu biliyorduk. İşin kötü yanı ise Uraz annesini bulduğunu hatta benim kaldığım hastanenin başındaki ortaklardan biri olduğunu söyledi. Emre'ye sanırım söylemedi. Uraz'ın gitme sebebi annesi orada ortakken çalışmak istememesiydi. Nereye gitmiş olabilir?"
"Buraya."
"Hayır. Zannetmiyorum. Onu hiç görmedik."
"Aynen. Abisinin geldiğini de söylemedi. Neyse ben onun ağzını ararım."
Kafa salladım ve ayağa kalktım. Dolaptan siyah tayt ve sporcu atleti aldım.
Hemen üstümü değiştirdikten sonra üstüne mor, koltuk altları belime kadar açık olan sıfır kol tişörtü giyindim.
Saçlarımı da rastgele topladım.
"Ben bir Arel'e bakayım." Dedim.
"Tamam."
Kapıyı usulca açtım ve dışarı çıktım.
"Arel!" Diye seslendim.
"Salondayım." Dedi.
Merdivenlerden inerken utanmaya başladım
ve bu beni zorluyordu.
Aşağı indim ve yavaşça yanına gittim. Ellerimi birleştirdim ve gülümsemeye çalıştım.
"Dün geceyi hatırlıyor musun?" Dedi.
Kafa salladım.
"Özür dilerim." Dedi."Bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum."
"Niye özür diliyorsun?"
"Seni korkuttum." Dedi.
"Hayır. Korkmadım."
"Peki." Dedi ve derin bir nefes verdi.
Yanına oturdum ve arkama yaslanıp ayaklarımı orta sehpaya uzattım.
"Aslı her şeyi anlattı."
"Utanıyorum." Dedim dizlerimi karnıma çekerek.
"Utanma." Dedi."Unutma, sen seçmedin."
"Kendimi filmlerdeki hastalar gibi katlanılmaz ve korkutucu hissediyorum. İnsanların yanında durmaya çekindiği. Yada her an tedbir aldıkları. Ama kendimi ispatlamak için asla uğraşmayacağım. Kim ne derse desin gram umrumda değil."
Beni yavaşça kollarının arasına çekti ve sarıldı.
Saçlarımı okşamaya başladı.
Ara sıra bukleleri parmağına doluyor ve usulca bırakıyordu. Bu halleri ağlamak için tek bir sebep bile olabilirdi.
Neden olduğunu bilmiyordum ama bir duygu karnımda başlayıp yavaşça büyüdü ve zaten boğazıma kadar yükselen ağlama isteğini gözlerime kadar yükseltti.
Gözlerimi dolmaması için kapattım ve alnımı göğsüne yasladım.
Ben akranlarım olan kızların çoğuyla takılmayı sevmezdim. Bu yüzden erkeklerle olan dostluğum daha çoktu. Kız olarak sadece Esma vardı. O ve Volga grubun şamata ikilisiydi. Aralarında dostluktan başka bir şey yoktu ama konu mizaha geldiğinde birbirlerini tamamlamakta üstlerine yoktu.
Bu düşünceler beynimde dolanırken kulaklarımda yine garip fısıldaşmalar vardı.
Kaşlarımı çattım ve takmamaya çalıştım.
"Arel." Dedim."Ben ne zaman kafede işe başlayacağım?"
"Bu akşam denemeliğine başlarsın yarın tamamen başlamış olursun."
"Tamam. Siz kahvaltı yaptınız mı?"
"Ben gelmeden yaptım. İstersen sana da hazırlayayım bir şeyler."
"Yok, teşekkür ederim. Ben hallederim." Dedim.
Kahvaltıda daha çok meyveli şeyler yemeyi tercih ediyordum.
"Belinay," Dedi.
"Hm?" Dedim kolları arasından boğuk çıkan sesimle.
"İyi olman için ne yapabiliriz?"
"Bir şey yapmamıza gerek yok Arel. Ben zaten iyiyim. Sadece..."
"İyi değilsin. Bu kesin bir gerçek. O adam seni bıraktığı için bu haldesin."
Bu söylediği beni hem üzmüş hem de şaşırtmıştı.
Bir an cevap veremedim ve nefesimi istemsizce tutmakla yetindim.
Fark etmiş olacak ki,
"Ya bak, bir indan için kendini üzmene gerek yok. Anladın mı?" Diye toparlamaya çalıştı.
"Ya sen bu yaşadıklarımı yaşadın mı? Nasıl bu kadar emin konuşuyorsun?"
"Evet, yaşadım. Deli gibi aşık olduğum kız beni bıraktı gitti. Ama ona kızmadım. Çünkü gitmek zorundaydı ve çok kötü bir haldeydi. Ben onda takılı kaldım. Hala her gece onu düşünüyorum. Her gece rüyalarımda onu görmek için can atıyorum."
Bir an kalakaldığımda kendini toparladı ve hafifçe öksürdü ve,
"Yani, önüne bakmalısın. Birine takılıp kalmak her zaman kendi sonunu getirir."
"Sen takılıp kaldığın halde neden bu kadar güçlüsün?"
"Güçlü kaldığımı nereden anladın?"
"Rahat 6 yıldır beraberdik. Sen güçlü birisin."
"Evet. Tam 8 buçuk yıldır arkadaşız. Aramızda oluşan bağ arkadaşlığı da geçti Belinay."
"İyi ki varsın. Senin yanında yalnız hissetmiyorum." Dedim gülümsemeye çalışarak.
"Mutluyuz değil mi?"
"Evet."
Başımı kaldırdım ve ona bakıp gülümsedim. Şu son günlerde isteyerek ilk bugün, onun sayesinde gülümsemiştim.
Biz iyi bir ikiliydik.
Gruptan genelde Volga, Aslı, Arel ve ben ayrı takılırdık. Hepimiz sınıfta kaldığımız için Aslı bizden bir sınıf öndeydi.
Bizim de ders notlarımız çok iyiydi fakat devamsızlığımız 40 günü aştığı için kalmıştık.
Aslı her zaman daha tertipli ve kurallı biriydi. Arel de öyleydi ama onu çeldiren kişi her zaman bendim.
Parfümünün kokusu burnumu doldururken başımı göğsüne koydum ve gözlerimi kapatıp mutlu olmaya çalıştım.
Saçlarımla oynamaya devam etti.
********

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 09, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin