Bölüm 7 : Sen bir kızdan dayak yedin!

1.6K 101 25
                                    

7. bölüm

Eve geldiğimde akşam dokuz civarıydı. Annem masayı topluyordu. Babam da televizyon izleyerek karşı takıma küfürler yağdırıyordu.

Annem "Geç kaldın." derken babamın yönelttiği soru "Neredeydin?" oldu.

"Arkadaşımla bir şeyler yaptık işte." dedim. 

Annem "Aç mısın?" diye sorduktan sonra babam direk "Neler oldu, öpüştünüz mü bari?" diye sordu.

Başımı öne eğip derin bir nefes aldım ve "Ben odama gidiyorum." diyerek odama döndüm. Beş dakika sonra kapı çaldı. "Uyuyorum!" diye bağırmama rağmen kapı açıldı, gelen babamdı.

Yatağımın ucuna oturup "Ee, neler oldu anlat." diye sordu.

Ona bakmadan "Baba, insanın kız cinsinden sıradan bir arkadaşı da olabilir bunu biliyorsun değil mi?" dedim ben de. "Hangi yüzyılda yaşıyorsun bilmiyorum. Gerçi tüm ebeveynler böyle. Böyle davranacağını biliyordum, her neyse. Bir şey olmadı. Sadece iki iyi arkadaşa dönüştük hepsi bu. Biraz kitap, biraz da film hakkında konuştuk."

"En fazla ne kadar ileri gittin, elini tuttun mu, sarıldın mı?" diye sordu aynı eski kafalılığını sürdürürken.

Yataktan kalkıp "El sıkıştık, o da senin patronunun elini sıkmandan bir farkı yok." dedim. "Bildiğin bir iş adamı gibi. Arkadaşça bile diyemem."

"Yani sarılmadın?" dedi yeniden.

"Baba!" diye bağırdım. "Neyse, tamam. O sarıldı evet. Ama sana anlatamayacağım bazı şeyler var, bunu söylemeye utanırım çünkü b..."

Sözümü kesip "O kadar ileri gitmiş olamazsınız!" diye bağırdı.

"Yeter bugün bininci kez sözüm kesiliyor biriniz de sözümü kesmeden dinlesin beni!" diye bağırdım bir anda. "Cinsel bir şey olmadı, hayır. Bana nasıl güvenip de ağaç evime geldin - diye sordu, ben de ona 'Sen kızsın' diye cevap verdim. Sonra da birden bileğimi büküp bana nasıl bir kız olduğunu gösterdi. Yani dediğine göre, bir kızın bir erkekten korktuğu gibi, bir erkek de bir kızdan korkmalı. Yani, ders çalışmaya diye çağırıp beni arkamdan bıçaklayabilirmiş gibisinden."

Şaşırmış bir ifadesi vardı, ayağa kalkıp birkaç adım geri attı ve "Vay canına." dedi.

"Ne var?" dedim.

"Sen..." dedi duraklayarak. "Bir kızdan... Sen bir kızdan... Sen bir kızdan dayak yedin!"

Öfleye püfleye yatağıma geri döndüm. Ardından "Çıkarken kapıyı kapat ve bir daha girme, uyumak istiyorum artık!" diye bağırdım.

...

Ertesi gün yine sade bir okul günüydü, yani... O kadar sadeydi ki, sade maden suyundan bile daha tatsız, beyazın sadeliğinden bile sade, yokluğun içinde yok olup gitmiş bir varlık gibi.... Durun ben ne saçmalıyorum? Her zamanki sadeliği işte. Derslerde dinlemiş gibi yapıp, tenefüslerde şarkı dinleyerek uyumak. Tek yaptığım buydu. 

Eve geldiğimde anneme Olivia'yı sordum, hiçbir haberi olmadığını söyledi. Yarım saat civarı falan daha kitap okuduktan sonra telefonumu kontrol ettim. Ne cevapsız çağrı, ne de mesaj vardı. Merak etmeye başlamıştım artık. 

Akşama kadar canım sıkıla sıkıla evde durdum öylece, Olivia'dan bir mesaj falan bekliyordum. Madem beni "istiyor" - ki bunun tam olarak ne anlama geldiğini hala çözemedim, o halde neden hala haber vermedi veya çağırmadı? Yoksa beni mi bekliyor?

Daha önemli bir sorun vardı ortada. Eskiden ne yapıyordum da canım sıkılmıyordu? Hayal kurarak evet... Ama bir sorun vardı! Aklıma hayali kurulacak konu gelmiyordu. En sade şeylerden bile yaratıcı hayaller üretebilen ben, hayal konusu bulamıyordum. Kesinlikle bir sorun vardı ortada...

Ben de bir günde hayalini kuracak bir şey bulamadığım için kitabı okumayı planladım ancak bu da işe yaramadı. Hani aklınıza bir şey takıldığında bir cümleyi on kere okursunuz ya, işte bana da aynısı oldu. Aklıma Olivia takıldı. Onu aramalı mıydım?

En sonunda Olivia'yla bir banka soygunu yaptığımızın hayalini kurmaya karar verdim, o hayali hatırlıyorum da... Hayallerim arasında en iyi kurgulanmış ilk on yapsam, o listeye girerdi eminim.

Hayalperest (Dreamer) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin