Aklım derin bir boşluğa hapsolmuş, çevresinde anlamlandırabileceği şeyler arıyordu. Ben buraya yabancıydım, belki de hiç gelmemem gereken bir yerdeydim. Acı içinde söylediğim tek bir cümlenin her şeyi kökünden değiştirebileceğini tahmin edememiştim. Hayatım tam tersi istikamette yol almaya başlamıştı; üstelik bu yol, daha önce bir kez bile adım atmadığım karanlık ve taşlı bir yoldu.Nilüfer'le barda geçen konuşmamızdan sonra beni ablasıyla birlikte kaldıkları eve götürmüştü. İki katlı ve oldukça lüks olan evleri, aynı, şehirdeki diğer evler gibi simsiyah ve iç karartıcıydı. Bunun nedenini merak ederek kapıyı açmaya çalışan Nilüfer'e "Şehirdeki evler neden siyah? Sanki başka hiçbir renk yok gibi." diye sorduğumda, kapıyı açmış olan Nilüfer sıkıntılı bir nefes aldı.
"Burası benim küçüklüğümden beri böyle. Ablamın isteği sebebiyle bütün şehir siyaha boyandı. Ablam bütün renkleri yok etti, aynı ruhunda yaptığı gibi." Sona doğru sesi kısıldığında gözlerinden geçen hüzne şahit oldum.
"Peki, neden? Bunu yapacak ne yaşadı?"
"İçeri girelim, konuşacak çok vaktimiz var."
Evin içi de dışı gibi karamsar bir havaya sahipti. Girişin önünde uzanan büyük salon çok şık ve modern döşenmiş olmasına rağmen her şey siyah ve grinin tonlarından oluşuyordu. Yerlerdeki karolar ve parkeler bile siyahtı. Evin renksizliğine içim ürperirken Nilüfer oturmam için koltukları işaret etti.
"Acıktın mı, ya da susadın mı?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.
"O zaman ablamla sana neler olduğunu çözmeye çalışalım. Anlattığına göre söylediğin o cümleden sonra garip şeyler olmuş ve uyandığında da kendini burada bulmuşsun. Anlamadığım şey ablama ne olduğu. O da senin geldiğin yere mi gitti o zaman?"
Bunu ben de bilmiyordum ama mantıklı olabilirdi. Gerçi şu an yaşadığım hiçbir şey bana mantıklı gelmiyordu.
"Bilmiyorum, olabilir. Ama başka bir şey daha olmuş olmalı. Sadece o cümleyi söyledim diye buraya gelmiş olamam. Ben o cümleyi daha önce birçok kez söyledim zaten."
"Belki bu sefer içten söylemişsindir?"
"Hayır, daha içten söylediğim zamanları hatırlıyorum." Evet çok daha içten söylediğim zamanlar olmuştu. Mesela Özgür'ü başka bir kızla öpüşürken gördüğümde bunu fazlasıyla içten söylemiştim. Aklıma o geldiğinde başımı sallayarak beynime kurmak üzere olduğu hâkimiyetten sıyrılmaya çalıştım. Unutmam gerekiyordu, en azından gururum için.
"O zaman başka bir şey oldu. Belki burada?"
Aklıma gelen şeyle hızla Nilüfer'e baktım.
"Sence ablan da o an aynı cümleleri söylemiş olabilir mi?" Belki de cümlelerimiz zamanda çakışmıştı. Ne yazık ki bu tarz şeylere hiç ilgim olmadığı için, bir bilgiye de sahip değildim.
Nilüfer kaşlarını hafifçe çatarak "Ablam öyle cümleler sarf edecek biri değil. Ama kim bilir, belki de bir şey ona bunu söyletmiş olabilir." diye cevapladı.
"Sen onun yanında değil miydin?" diye sorduğumda "Hayır. Bana bara gelmemi, benimle konuşması gereken bir şey olduğunu söyledi. Bara gittiğimde de orada değildi. Ona ulaşmaya çalıştım ama hiçbir yerde yoktu." dedi.
Kafayı yemek üzere gibi hissediyordum. Hiçbir şey açık değildi. Umutsuzluğa kapılarak "Peki ne yapacağız?" diye sorarken Nilüfer bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinde saflık ve masumiyet vardı. Oysa benim kardeşimin gözlerine bu kelimeler hiç uğramamıştı. Küçüklüğünden beri hırslı ve büyümeye meraklı biriydi. Onun bu hâlini hiç göremem sanıyordum ama hayat yine şaşırtıcı oyunlarından birini oynamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARALEL
FantasyFarklı evrenlerden aynı anda dilenen bir dilek... Ve o dileğin değiştirdiği iki hayat... Derin fazlasıyla sıradan bir hayata sahip sıradan bir kızdı. Herkes gibi anne ve babası, onunla tamamen zıt bir kardeşi vardı. Hayatında her şey normalken bir...