37. Bölüm

4.2K 235 18
                                    

ஐGüneşஐ

Ayaz'ın söylemek istediği asıl şeyi duyduğumda oraya ne için geldiğimi unutup tüm hızımla koşmaya başladım. Gözümün önünde binlerce kare canlanıyordu. Ona gelebilecek her darbe. Yüzünün kanayabilecek olan her güzel ayrıntısı. Neden her şey güzel giderken bozulmuştu ki bir anda. Şimdi içim içimi yiyordu ona zarar gelecek diye. Hepsi benim suçumdu. Keşke hiç tanışmasaydım onunla diye düşündüm bir an. Ama onunla tanışmasaydım ikimizin hayatı da cehennemden farksız olacaktı. Beraberken de pek farksız sayılmazdı ama ara verebiliyorduk bazen. Kaçamak yapabiliyorduk ve mutlu olabiliyorduk. Yine de bu kavganın sebebinin ben olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Ege'ye yük oluyordum. Benim yüzümden ortalık ayağa kalkmıştı. Şimdi mutlu musun Güneş? 

Ege'nin mekanının nerde olduğunu Ayaz'dan zar zor öğrenmiştim. O nereden öğrenmişti ki? Yani o bile biliyordu ama benim haberim yoktu. Ege bunu benden gizlemek için her şeyi yapardı tabii ki. Ya Ayaz olmasaydı ve ben bunu öğrenemeseydim ne olacaktı. Ege bir güzel çocuğu benzetip, belki hafif belki ağır yaralar alıp çıkacaktı o saçma dövüşten. Ben onu markette sanarken canı acıyor olacaktı ve ben evde sevgilimin rahat yatağında hiçbir şey düşünmüyor olacaktım. 

Adımlarımı hızlandırmaya çalıştıkça nefes almam zorlaşıyordu. Neredeydi şu yer? Ya geç kaldıysam ve çoktan başladıysa her şey? Aklımda sorular kayan yazılar gibi geçip gidiyordu. Sonunda koca fabrikayı görünce durdum. Bomboş eski bir fabrikaydı görünürde ama içeriden bariz insan sesleri geliyordu. Bağıran, coşkulu insanlar. Dövüşü izleyen insanlar. 

Tekrar koşmaya başladım. Girişe ulaştığımda tekrar soluklandım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde sigara dumanı ve içki karışımı boğucu bir havayla karşılanmıştım. Zaten zar zor nefes alıyordum aldığım nefesin bir yararı olmuyordu. Öksürerek koca adamların arasından geçmeye çalıştım. Hepsinin gözü üzerimdeydi ve bu çok rahatsız ediciydi. Sanki ilk defa kız görüyorlardı. Gerçi burdaki tek kız bendim gördüğüm kadarıyla. 

Bana bulaşmamaları için içimden dua ederken Ege'yi aramaya devam ediyordum. Birkaç kez adını bağırdım ama sesim bu kulağı sağır eden çığlıklar arasında bir fısıltı gibi kalıyordu. Birden sessizlik oldu. Ses bir saniye içinde kesilmişti ve ne olduğunu anlayamamıştım. Her yer birden karardı ve tek bir ışık yandı. Sanırım dövüşün olacağı pist ışıklandırılmıştı ama ben ne yazık ki orayı göremiyordum. Kalın sesli bir adam konuşmaya başladı. Sanırım dövüş başlayacaktı. Bu sessizlikteki tek avantajımı kullandım. Bağırdım.

"Ege!" Bu sefer önceki sessizliğe bin basacak bir sessizlik oldu. Şimdi herkes bana bakıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Yüzümün kızarmaktan acıdığını hissettim. Yorulmuştum ve kıpırdayamıyordum. 

Kolumu sıkıca kavrayan el tarafından çekilmeye başlandım. Ege'nin ateş saçan gözlerini gördüğümde bana kızacağını anlamıştım ve gözlerim dolmaya başlamıştı. Hem acıdan hem de korkudan. Bana söyleyeceği sözleri düşündüm. Aklıma beni terk edişi geldi. Aklıma her türlü şey geldi. Kim bilir nasıl kızacaktı nasıl bağıracaktı. 

Bir merdivenden çıkıyorduk ve koca odayı, dövüşü, çığlıkları geride bırakmıştık. Bir odaya girdi ve beni de sertçe çekip kapıyı hızlıca kapattı. Kapının kapanış anındaki sesi bir bomba gibi patladı aramızda ve irkilmeme sebep oldu. Gözlerine bakmaya korkuyordum. Başım eğikti ve göz yaşlarım yüzünden her yer bulanıktı. Gözlerimi kırpmaya korkuyordum ve göz yaşlarımın geri gitmesini istiyordum.

Ege beni duvara aniden yapıştırdığında sırtımın ve kollarımın acısından inledim. 

"Bana bak." diye kükredi Ege. "Güneş!" Titrek ve kuru dudaklarımı yalayıp yavaşça başımı kaldırdım. "Burada ne işin var?" Ne diyeceğimi seçemiyordum. Konuşmaya korkuyordum.

"B-Ben... Ayaz yerini söyledi... Ege... Özür dilerim... Gelmemeliydim. Biliyorum çok özür dilerim. Çok korktum. Cidden korktum. Sana bir şey olacağından korktum. Dövüşün neden olduğunu bilmiyorum ama benim yüzümden. Lütfen dövüşme Ege. Ya kötü bir şey olursa. Lütfen-" Aklıma gelen her şeyi ardı ardına sıralarken Ege sözümü kesti.

"Buraya nasıl gelirsin ha? Ya sana bir şey olsaydı o insanların arasında? Kalp krizi mi geçirmemi istiyorsun Güneş? Ödüm koptu senin sesini duyunca! Kendini resmen kapana attın! Hangi akılla gelirsin buraya? Lanet olsun Ayaz'ın neden haberi oldu ki!" Ege esip gürlüyordu ve kolumu gittikçe daha çok sıkıyordu. Bense kendimi salıvermiştim. Hıçkırarak ağlıyordum tıpkı bir çocuk gibi. "Ağlamayı kes!" Son kez bağırınca aniden sustum. Utançtan kıpkırmızı olduğuma emindim. Ege'nin karşısında böyle olmaktan nefret ediyordum. "Bakıcılığını yapmaktan yoruldum anlıyor musun? Rahat duramaz mısın sen? Evde otursaydın ne olacaktı? Güvende olacaktın. Ama Allah'ın belası şu şehirde hiçbir şey güvenli değil! Seni koruyamıyorum Güneş ve beni kahrediyor bu anlıyor musun? Beni mi düşünüyorsun o zaman peşimi bırak!" Her cümlesi yüzüme tokat gibi çarpıyordu. Elim ayağım buz kesmişti sadece onu dinliyordum ama anladığımdan emin değildim. 

"Özür dilerim..." Zar zor çıkan sesimle içten bir özür diledim ondan ve tükendim. Artık tek kelime edemezdim çünkü söyledikleri beynimi kısa devreye uğratmıştı. Kollarımı yavaşça bıraktı ve bir süre öylece dikildi. Benim başım yine eğikti. Yüzüne bakmaya utanıyordum. Ayaklarının hareket ettiğini gördüm. Hızlıca odadan çıktı ve kapıyı sertçe kapattı. Odada tek başıma kalmıştım. Ne çıkmak istiyordum buradan ne de burda kalmak istiyordum. Duvara yaslandım ve kendimi bıraktım. Yere oturdum ve ellerimi yüzüme koyup ağlamaya başladım. Hepsi benim suçumdu. Onu sinirlendirmiştim ve sinirlenince nasıl olduğunu da biliyordum. 

Birden kapı açıldı ve ellerimi yüzümden çekip kimin geldiğine baktım. Ege beni hızlıca kollarımdan tutup ayağa kaldırdı ve duvara itip gözleirmin içine baktı. "Özür dilerim Güneş." Dediklerini algılamaya zaman bırakmadan alnı anlıma değdi. İkimiz de terlemiştik. Gözlerindeki ateş yeni yeni sönmeye başlıyordu. Nefesini ağzıma üflüyordu ve tüm sıkıntılarım uçup gitmesine sebep oldu. Nefesini iyice yakında hissettiğimde kalp atışlarımı vücudumun her yerinde derinden hissettim.

Kenarları kıvrımlı, kıvrımlarına hayran olduğum, yumuşak dudaklarını onunkilerin yanından geçemeyecek kadar sıradan dudaklarıma değdirdi. Az önceki bağırışlarını tamamen unutmuştum. Birden mutlulukla dolmuştum. İlk kez öpüşüyormuş gibi heyecanlıydım ve acemiydim onun karşısında. O her an hayran kalacağım kişiydi. Öpüşüyle, gülüşüyle, ses tonuyla benden daha çok parlıyordu. Öpüşmemiz daha sert bir hal alırken boynumdaki elleri belime inmişti. Bedenimi ona daha çok yaklaştırdım. Aklıma aşağıdaki dövüş gelince durdum ve geri çekildim. 

"Seni burda bekliyor olacağım. Git ve o adama her ne yaptıysa gününü göster." Elimi yanağına koydum ve gülümsedim. Yüzü tamamen yumuşamıştı ve beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. Saçlarım yüzümden çekip alnıma küçük bir öpücük kondurdu. Onun olduğumu bir kez daha hissettim. 

"Seni seviyorum. Bana şans dile. Ah, ve yumruğuma!" Yumruk yaptığı elini havaya kaldırarak güldü. Küçük bir kahkaha atıp koluna vurdum. Bir süre gözlerimiz birbirinden ayrılmadı. Sonra kendimi toparlayıp ona hoşça kal dedim ve gidişini izledim. Yere oturdum ve dövüşün başlamasını duyana dek tavana baktım. 

Şimdi düşünecek çok şeyim vardı. Ayaz'ın dövüşü nereden öğrendiği, neden üzgün olduğu, elindeki mektupta ne yazdığı, kavganın asıl sebebi, o adamın kim olduğu... Bir sürü düşünecek şey vardı ve ben hiçbir şey düşünmemeyi seçtim.

İçimde sıkıntı yaratan başka bir şey vardı. Aşağıdan gelen ilk yumruk sesini duydum ve kalbim tekledi. Dövüş başlamıştı.

Ay Tozu ◐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin