"Ne güzel şey hatırlamak seni,
Ölüm ve zafer haberleri içinde..." Nazım Hikmet.ζ
Anadolu halkın, halk da Anadolu'nun sesini duyardı. Bundan çok değil, birkaç ay evvel karşılıklı çığlıklar duyuluyordu. Acının feryatları gökyüzünü kaplamış olurdu ve umudun rengi olan mavi görünmediğinden, Türk halkı kendi içinden çıkarıp sermişti umudunu. Şimdi ise ne çok şey değişmişti! Anadolu haykırıyordu sevincini, halk duyuruyordu dört bir yana içine sığmaz mutluluğunu ve Anadolu halkı, umudunu kaybetmiş olan kesime de umut aşılamıştı işte yine.
Yunan parmaklıkları arkasında olan vatansever Türk insanı, daracık koğuşundaki pencerenin parmaklıklarına yapışmıştı ve zaferi, hemen yanı başındaki hürriyete bağıra bağıra anlatıyordu; kuşlara, çiçeğe, bulutlara... En çok da bulutlara. Çekilin, diyordu. Çekilin dalgalansın bayrağım, masmavi gökyüzünde. Çekilin, umudun rengine hasret bizler ödüllenelim.
İzmir'in, Nazilli'nin, Denizli'nin, Ankara'nın, Erzurum'un vatansever ve cefakâr insanlarının vaktiydi. Vakit, zafer vaktiydi. Vakit, İsmet Paşa'nın, düzenli ordunun...Vakit Mustafa Kemal Paşa'nın!
Vakit, Anadolu insanının...
~🌌~
"Muzaffer Türk Ordusu imiş! Ne kadar görkemli değil mi Kumandan?"
Alayla sordu Yunan ve İngiliz müfettiş. Pek de büyük sayılmayan toplantı odasında en az yetkiden en fazla yetkiye sahip olan herkes büyük bir gerginlik ve mahçupluk içinde, Türklerin zaferi sonucunda gelen teftiş kurulunun değerlendirmelerine pür dikkat kesilmişlerdi. Zaiyat büyüktü, affedilemez derecede devasaydı hatta. İngilizlerin 'sonsuz' desteklerini esirgemedikleri Yunan Ordusu, Türklerin düzenli ordu diye geçindikleri lâkin elinde yeterli mühimmatı dahi olmayan bir orduya mağlup olmuşlardı. Tüm cihanda yankı uyandırırken bu hadise, çoktan yeni kurulan Sovyet Rusya ile TBMM bir antlaşma imzalamışlardı bile. Türklere akın akın yardım gidecekti şimdi ve Yunanlar bir dehlizin içine çekilmişlerdi. Keşke her şey bununla kalsaydı lâkin bu zaferi bir de 'şanlı' İstiklal Marşı ile taçlandırmışlardı.
"Üstelik Londra'da gereken başarıyı gösterememeniz de cabası. "
Bir de şu sözde Yunan ordusuna vakit kazandırmak için düzenlenen Londra Konferansı rezaleti vardı. Açıkçası Türkler'e Sevr'in bir benzerini imzalatamamak yalnız Yunanistan değil, tüm İtilaf Devletlerine ait bir hata olsa da herkes, ezilmeye daha müsait olan Yunanistan'ı ve Venizelos Hükümetini suçluyordu.
"Bir sonraki taarruzumuzda Ankara'ya kadar ilerleyeceğimizden şüpheniz olmasın, Mr.Bones." diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı Vasili lâkin bu yalnızca daha gergin bir ortama sebep oldu. "Üstelik ordu daha da kuvvet---"
"Bu kadarı kafi, Kumandan. Anlıyoruz ki siz yeterli gelemiyorsunuz. Bu sebepten dolayı sizi görevden alıyoruz. "
Tüm askerlerin ağızları neredeyse bir karış açılacakken hepsi kendini zor tutmuşlardı. Kumandan Vasili sevilip sayılır ve çok da iyi bir asker olarak bilinirdi elbet. Birtakım başarısızlıklar nedeniyle görevden alınacağını -atılacağını- kimseler düşünemezdi. Herkesin aklında aynı soru kendini gösteriyordu: Peki yeni Kumandan kim olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhun |Ateşten Gömlek| Hileon
Historical FictionDilhun: İçi kan ağlayan. Büyük bir üzüntü içinde olan. Çanakkale Savaşı'na babasının zoru ile katılan Leon ve oradaki gönüllü hemşire Hilal'in 1919 senesinde tekrar karşılaşması. Bir ihanet, bir aşk ve bir hasret. Birçok ölüm ve vahşet. Araların...