Yokuşlarına razı olduğum biri..

504 69 28
                                    

Mesai sonunda KyungSoo'ya evine bırakmayı teklif ettim.
Gün boyu bitkin ve suskundu. Dosyalara, raporlara bir dolu saçma şeyler yazmıştı. Kahvesi tutamadığım eline dökülmüştü ama "ah" bile dememişti.

"Teşekkür ederim. Kendim giderim. Daha iyiyim." dediklerine kendi inanıyor mu acaba?

"Sadece evine bırakacağım. Mesai sonu metro ve otobüs kalabalığı iyice çekilmez olur şu halinle."

Söylediklerimi düşününce burnu kırıştı sıkıntı ile. Öpmek istedim.

"Peki.." deyince kaptım çantasını elinden.

Arabada yanıma oturduğunda değerli bir sanat eserini ait olduğu yere taşıyan görevli gibi tetikteydim. Evet benim için çok değerli ve güzelliği ile Yaradanın en nadide sanat eserlerinden..

Gözleri ağır ağır inip kalkıyor. Kirpikleri birbirine karışırken okşamak istiyorum, geniş göz kapaklarından öpmek istiyorum.. ama O, yüreği bu kadar yorgunken arzularımdan utanıp kızıyorum kendime.

Başı sağ omzuna düşmüş, elleri dizlerinin arasında, nefesleri ağır ağır seyrediyor alışverişlerini. Sırçadan bir sessizlik uzanıyor aramızda ve beni ondan çok ötelere iteliyor. Yersiz en ufak sözde bu uzaklığın sonsuzluğa ıramasından korkuyorum. Ve ona ihtiyaç duyduğu korunaklı yalnızlığı içim kanaya kanaya veriyorum.

Onu kaybetmekten korktuğumu sanırdım ya da en kötüsünün benim için bu olacağını düşünürdüm.

Fazlasıyla bencilce!

Beni de içine çeken derin sessizliğinde en büyük korkum KyungSoo'nun kendini kaybetmesi artık.. O kendini kaybederse bir daha onu hiç bulamayacağım endişesi fikrimin her köşesinde sancıyor, kalbim ağırlaşıyor. Ben çaresizim, gözlerini ruhuma dikmiş onulmaz bir yara bu. Bir kere ruhuma nüfuz edecek olursa sahibi KyungSoo'dan başka iyileştirecek yoktur onu.

Bilmediğim uzaklarına gitme, Çocuk! Gelemem ardından, güzelliğinden ve şu günahın diye sırtlandığın acından fazlasını bilmiyorum. Gitme..

Evinin yokuşunda durduk. O önden giderken elimde çantası, gölgem gölgesine uzanıp karışmış ardı sıra yürüyorum. Omuzları biraz daha düşmüş. Saçları bile yorgun, dağınık. Elleri, kırık sarı gömleğinin kollarında küçülmüş, rengi solmuş. Zaman zaman durup derin bir iç çekiş gibi soluklanıyor. Başı yıldızlarını sermiş karanlık göğe kalkamıyor. Baktığını gördüğünden de emin değilim. Tanıdık bir gülümseme veren insanları sessizce geçiyor. Şu sokak lambalarından farkı yok o insanların.

Evini de geçiyordu ki adımlarımda hızlanıp koluna girdim. Başı doğruldu, merdivenlerle yükselen yokuşu kısık gözleri ile yokladı. Solundan ardına baktı. Yokuşun kendisi için artık bitmiş olduğunu farkedince soluk tenine pembelikler yayıldı.

"Teşekkür ederim.." derken kolundaki kolumu kavradı diğer eliyle, "Jongin.."

Sonra hiç ummazken sarılır gibi yaslandı göğsüme.
Bana güveniyordu. Bunun hazzı ile başım dönerken ona verebileceğim küçük bir söz, bir hece, bir ses olsun bulamıyordum.
Fakat eminim.
Bozuk ve gür atan kalbim çoktan söyledi onu nice sevdiğimi, yokuşlarına razı olduğumu.

"Seninle olmak istiyorum." solgun elleri göğsüme yaslandı, "bu atışlara sebep olmak öyle güzel ki.."

Yokuşa aralanan bir sokaktan yankılanan adım sesleri ile doğruldu.

"Kendimi böyle bir sevgiye değer görmedim hiç, Jongin. Bakışlarından okunuyor kalbin. Ama çorak topraklara sağnak yağmurları vermekle onu iyileştiremezsin-"

Elimi beline sardığımda titredi, solukları ağırlaştı.

"Sen çorak toprak değilsin KyungSoo. Benim sevgim de sağnak yağmur değil. Senin bana olduğu kadar benim de sana ihtiyacım var. Yağmurun varlığı için toprağa değil suya ihtiyacı var. Belki bir deniz, bir okyanussun ya da bir ırmak. Seni tanımadan önce bir şeyler zordu ama artık daha da zor ki sensiz devam edemem.. Şifamı kollarımda tutarken nasıl kendimden gönderebilirim?"

KyungSoo başını iki yana sallarken gülüyordu ama bu gülüş kalbimi şımartmıyordu.

"Jongin..Jongin.."

Geri çekildi sonra. Gözlerime baktı uzun uzun. Biraz minnettardı, sonra çok. Sonra pişman, sonra isyan-

"Jongin.." dedi, kalbim bir '..hoşçakal..' almış gibi burkuldu.

"Sen de yoruldun. Git artık.. " dediyse de sıkıca yakaladım kolundan, ellerini buldum. Kalbim bir evhamla zelzeleye tutulmuş sarsıyor her zerremi..

"Döneceksin diye söz ver! Biz yarın yine görüşeceğiz, söz ver!"

Bakışları yakalanmış gibi kaçışıyor. Biliyordum. Seni öyle seviyorum ki kara gözlerine sakladığın veda yaşlarını dile dökmesen de duyuyorum.

"Neler diyorsun?! Geleceğim elbet.."

Ellerimden kaçamak kurtulmaya çalışırken daha sıkı tuttum.
Çocuk, yüreğinden tutabilsem keşke seni.. yüreğinden tutsam ve benden başka hiçbir yere gidemesen, tek aitliğin ben olsam.

"Bana söz ver KyungSoo. Hissediyorum. Aklımdan korkuyorum. Korkularımı silecek bir söz veremez misin Çocuk!?"

KyungSoo iri gözlerinde şaşkınlığı çoğalırken merhametle iki yaş süzülüverdi.

"Beni göndereceksen de içim rahat gönde-"

Dudaklarımda başka söz bırakmadı da dudaklarını yasladı KyungSoo. Kuruydu, çatlamıştı ve çatlaklarında göz yaşı vardı. Dilimle sildim ıslattım, dudaklarımla yeniden sardım.
Bir hıçkırıkla ayrıldı dudaklarımdan. Öptüğüm dudakları şimdi göz yaşı ile ıslanıyordu.

"Bırakmayacağım. Seni yarın daha çok öpeceğim Jongin."

Sözlerine kalbim kelebekler uçururken şüpheler yerli yerinde kalsa da ona güvenmek istedim.
Ona yarınlarımızı arzuladığım kadar uzun bir sarılış ve devamını yarına bırakan yarım bir öpücük verdim.

Bahçe kapısından içeriye girdiğinde evinin kapısını dinledim. Gıcırtısı kesilince artık takati kesilen bacaklarımı taş merdivenlere saldım. Kaç zaman orada öylece oturdum bilmiyorum. Ama zihnimdeki bütün felaket senaryolarını ezberleyip gerçekliğine kendim de inanacak kadar oynattım. Gelip geçenlerin sorgulayan bakışları rahatsız edici bir hal alınca bu bakışların yine KyungSoo'ya dönmesinden endişeyle indim yokuşu ağır ağır.
Karahindiba çiçeğini solgun görünce arabamdaki bir şişe su ile suladım onu.

"O sana emanet. Yorgunluğu şu yokuşta onu takatsiz bırakırsa gülümse Karahindiba çiçeği. Düşecek olursa püfür püfür uç da gel, yarimden haber ver bana. Ben sana biraz cansuyu verdimse sen de bana cânımdan haber et."

Karahindiba akşam melteminde şükranla salındı, yaprakları canlanmıştı. Yokuşu indiğim her basamakta kuruyacakken canlanan her canlının adına diledim Yaradan'dan..

Onlara yeniden yaşamak sevinci bahşettiğin gibi, yüreğini sevdiğimin yüreğine cansuyu beni eyle..

🌾

Beni ona can onu bana canan eyle ki ben de olayım ona candan bir can..

🌾

It Takes A Lot Loving A ManHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin