Geçirdiğim krizin üzerinden sadece iki gün geçmişti ve ben, bu iki günde iyice çöktüğümü hissediyordum. Hiçbir şey hissetmiyor gibiydim, bir yandan da sanki zihnimde bir yerlerde acı çektiğimin farkındaydım. Artık hiçbir şeyden emin olamıyor oluşum da zihnimde dönen karmaşanın yan etkisiydi. Ne yapmam gerektiğini ya da ne yapmamam gerektiğini kestiremiyordum.
"Seok Jin."
Yumuşak çıkan sesle camdan dışarıyı izleyen bakışlarım bana seslenen anneme döndü. Gözlerinin etrafı kızarmıştı, yani tüm gün uyumadığı ve ağladığı çok belliydi. O an kendimden utandım, anneme bunları yapmaya hakkım yoktu. Yıllırca benim için çabalamıştı, ben biliyordum ne zorluklar çektiğimizi. Yine de annem bana hiç belli etmezdi, hiçbir şeyden kısıtlama yapmazdı. Genç olduğumu, yaşamam gereken bazı şeyler olduğunu, arkadaşlarımla eğlenmem gerektiğini söylerdi hep.
Annem kenara kaymamı eliyle belirttiğinde hiçbir şey söylemeden yattığım yatakta biraz kenara kaydım. Daha doğrusu kelepçeli olan elimin olduğu tarafa kaydım, ince bileğime takılan kelepçeyi pek umursamıyordum çünkü bunu sonuna kadar hak ediyordum. Akli dengem bozulmuştu, sağlıklı düşünemiyordum artık.
Annem yanıma oturup başımı göğsüne çektiğinde bir an şaşırdım, bana bağırmasını ya da ne bileyim azarlamasını bekledim ama annem sadece ellerini saçlarımda gezdirdi. Sanki biraz sert hareket etse canından can kopacakmış gibiydi. Çok yumuşaktı dokunuşları.
"Seok Jin, kolundaki çizikleri gördüm kriz geçirdiğinde. Neden kendine zarar verdin? Neden seni anlamamız için konuşmadın bizimle? Senin için bu kadar mıydık?"
Annemin sözleri ateşli ok misali kalbimin tam ortasına saplandığında söyleyecek bir şey bulamadım. Sonuna kadar haklıydı, neden onlarla konuşmamıştım? Neden sürekli bir yardım beklemiştim? Hâlbuki yardım hep yanıbaşımdaydı. Anneme anlatsaydım bana yardım ederdi. Neden her şeyi gizlemiştim? Hor görülmekten korktuğum için mi?
"Sizi hak etmeyeceğim kadar değerlisiniz, hiçbir şeyden yoksun değildim, aile sevgisini sonuna kadar tattım ama ben, bunlarla yetinmeyi bilemedim, annemin ve babamın olmasının bile bir mucize olduğunun farkına varamadım."
Annem söylediklerimi ne onaylamış ne de reddetmişti. "Olsun," dedim. "Varsın böyle olsun."
Daha fazla dayanamayıp gözyaşlarımı serbest bıraktım, ben gerçekten de bu melek gibi iki insan hak etmiyordum. Onlara zarar vermiştim, kendime zarar verdiğimi, kendi kendimi öldürdüğümü düşünürken içten içe ailemin ölümünü de hızlandırıyordum. Biliyordum, aile için evlat her şey demekti. Sevgi, hüzün, mutluluk, acı, sevinç, umut... Aklınıza gelebilecek her şey ama ben bunların farkına zamanında varamamıştım. İşte en çok da bu acıtıyordu.
-----------
"Hayır, ben ailemin ölümüne sebep olmuş olamam."
Seok Jin başında dikildiği mezar taşlarına baktı dikkatle. Sağdakinde annesinin, soldakinde ise babasının ismi yazılıydı. Gözünden bir damla gözyaşı süzülmüş ve ayaklarının ucuna düşmüştü. Seok Jin başını olanlara inanmak istemiyorcasına hiddetle sağa sola sallıyordu.
"Ben değildim, sizi ben öldürmedim."
"Sen değildin Seok Jin. Bizi öldüren sen değildin."
Seok Jin karşısında annesini gördüğünde dudakları şaşkınlıkla aralandı. Etrafına bakındı birkaç dakika boyunca ama etrafta sadece annesi ve kendisi vardı, az önceki mezarlar yoktu. Sadece o ve annesi.
"Ben..." dedi Seok Jin sesinin titremesini önlemeye çalışırken. "Ben yapmadım öyle değil mi? Ben öldürmedim sizi."
Annesi hafiften gülerek elini oğlunun saçlarına attı. Kadının eli Seok Jin'in saçlarından yanağına indi. Seok Jin yanağını annesinin avucunun içine yaslayıp gözlerini kapattı. Huzurlu hissediyordu, uzun bir süredir huzurlu hissetmediği kadar. Birden nefesinin kesilmesiyle gözlerini hızla açtı Seok Jin. Karşısında Taehyung vardı şimdi ve genç adamın parmakları Seok Jin'in boğazını sıkıyordu.
"Aileni sen öldürdün Seok Jin. Beni öldürdüğün gibi aileni de sen öldürdün. Bu ölümlerin suçlusu sensin!"
Seok Jin, Taehyung'un parmaklarından kurtulmak istemedi. Bir süre sonra önce bakışları odağını kaybetti, sonra etrafı karardı ve en son nefes almayı bıraktı.
----------
"Ben yapmadım!"
Çığlık atarak gözlerimi açtığımda istemsizce gözyaşlarım çeneme süzülmeye başladı. Bakışlarım odağını kaybetmişti, nerede olduğumu ya da ne yaptığımı kestiremiyordum şu an. Göğsüm hızlı bir şekilde inip kalkıyordu, nefeslerim fazla sık ve derindi.
"Ben değildim."
"Ben değildim."
"Ben öldürmedim."
"Ben değildim."
Defalarca kez aynı cümleleri tekrar etmiştim, biraz sakinleşmeyi başarabildiğimde dizlerimi kendime çekip başımı dizlerime yasladım. Gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Burnumu çekip titreyen sesimle gördüğüm rüya yüzünden etkisinden çıkmak için kendi kendime konuşuyordum.
"Ben... Aileme bunu yapamam."
Kapının açılma sesini duyduğumda kendime hakim olamadım. Odayı hıçkırıklarım doldurduğunda yere düşen bir şeylerin sesini duymuştum ama ne olduğuna başımı kaldırıp da bakamamıştım. Sadece bedenime sarılan kollara sığınmış ve gözyaşlarımı orada dökmeye devam etmiştim.
"Hepsi geçecek Seok Jin. Yanında olacağız."
Annemin sesini duyduğumda daha da çok ağlamaya başladım. Ben, ailemin sevgisini hak etmeyen iğrenç bir insandım. Onlara bu şeyleri yaşatmaya hiç hakkım yoktu, kalplerini kırmaya ve varlığımla onlara işkence etmeye hakkım yoktu. O an annemin kollarında yok olmak istedim. Hiç var olmamışçasına.
"Ben değildim," diye fısıldadım annemin kolları hâlâ bedenime sarılıyken. Ama içten içe biliyordum ki bendim. Yaşanan onca kötü şeyin sorumlusu bendim, Taehyung'un yaralanmasının sebebi bendim, Yoongi'nin intihar etmesinin sebebi bendim, ailemin bu halde olmasının sebebi bendim. Tüm bu yaşananlar benim yüzümdendi. Bunu ben kendi ellerimle yapmıştım.
Belki de varlığım yeryüzünden silinirse her şey daha güzel olurdu, ben sevdiklerimin hayatından çıkmalıydım, kalmak onlara zarar vermekten başka bir işe yaramayacaktı.
✨✨
Diyecek hiçbir sözüm yok, sadece sizi seviyorum 💜💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Yanlış 1 Doğru
FanficKışın ardından gelen baharı göremeyecek kadar umutsuzdum. Çürüyen umutlarım asla yeşermedi. • | İyi bir ruh hali içermeyen ve intihara meyilli karakterler bulunduğundan dolayı küçüklerin okuması tavsiyem değildir. |