Sude açıkça şiddete başvurmak istemişti. Emir buraya geldiğinde beyni kulağından akacak üstelik sadece Emir de değil diğerleri de hem demir bilyelerin hemde Ayşe sultanın gazabına uğrayacaktı. Sude şeytani bakışları ile kutunun içerisindeki bilyeleri okşarken aşağıdan bir ses geldi. Ardı ardına başka sesler de devam ettirdi bu mahmur koroyu.
"Sude, çık kız dışarı. Daha senle tatile çıkacağız çocuklarımın anası! Vay benim güzel karım evimin direği"
Bu sözleri duyduktan sonra kesinlikle Emir'in öleceğinin garantisini verebilirim. Sude geniş ikili pencereyi açıp bilye kutusunu da kucağında götürdüğünde Aslı da evlatları gibi gördüğü koltuk değnekleriyle kafasını çıkarttı dışarıya. Sude içini kin kaplamış bir ejderhaya benziyordu. Sarı yeleli mavi ateş püskürten bir demir ejderhası. Aslı ortalığı kızıştırma niyetiyle Çınara sataşmaya başladı o tıpkı bir köpek balığı gibi asi davranıyordu
"Gençler alkol var mı niye fil hortumu gibi bir o yana bir bu yana savruluyorsunuz?"
Çınar bey de içmiş muhtemelen hatta muhtemelen değil Çınar da içmiş hayvan gibi. Çınar suratına "Kim? ne? hadi lan!" ifadesini yerleştirerek cevap verdi
"Ne memuru alkol bey ayran içtik ayran" Aslı kıkırdarken Esin de aynı pencereden kafasını çıkardı ve aşağıya bakarak konuştu
"Oo siz tam takım gelmişsiniz. Uzay, fizik kurallarını çiğneyerek üremiş yedi kollu ahtapot senin ne işin var burada?"
Ben aşağıdakilerin beni görmeyeceği bir şekilde en köşedeki küçük pencereden izliyordum onları. Uzay kendisine sokulan lafı yeni idrak etmiş olacak ki sırıtarak cevap verdi
"Birçe nerede? kız evinde üç tane inek besliyor. Hayvan sevgisi güzeldir ama bu kadarı fazla sanki"
En az içen Uzay olmalı. Diğerleri gibi fazla kaçırmamış yani en mantıklı yaşayanları Uzay zaten bir zahmet kendini dizginlesin. Sude beklemediğim bir anda çığlık attıktan sonra elindeki bilyeleri fırlatmaya başladı.
"Hücum kızlar!" Aslı'nın lafından sonra Emir korkak bir ses tonuyla bağırdı
"Ay hoşt be!"
Emir'e kahkahalar ile gülerken atılan bilyelerin hep isabet ettiğini görüp içimin biraz acımasına engel olamıyordum. Demir bilyeler o mesafede kurşun etkisi yaratacak kadar can yakar. Kızlara durmalarını söyledikçe daha sert atıyorlardı bilyeleri, insafsız değişik yaratıklar. Babaanneme evin içinde seslenirken bir anda aşağıya indiğini ve elindeki oklavayla köşede usul usul oturan Aras'a saldırdığını gördüm. Vicdansız sultan öyle sert vuruyordu ki resmen benim bile burada canım yanıyordu. Pencereyi açıp babaanneme seslenirken kızlar da hızla aşağıya inmeye başladı. Aslı ayağından dolayı merdivenlerden zor indiği için yavaş yavaş gidiyordu. En son hepsi aşağı indiğinde mahalleyi çığlık sesleri ve diğerlerinin inlemeleri sarmıştı. Koşarak aşağıya indiğimde komşular kapılarına çıkmış ne olduğu soruyordu. Cavidan teyze kendisi babaannemin kankası olurlar, Aras'ın kafasına terlik ile vuruyordu. Onları ayırmaya çalışırken arada oklavayı sırtımda terliği de kollarımda hissediyordum. Anlayacağınız gene dayak yemiştim.
Cavidan teyzenin eşi ve diğer amcalar bizimkileri ayırıp ortaya girdiğinde defalarca teşekkür ettim onlara. Emir, Uzay, Çınar ve Aras yedikleri dayağın etkisi ile ayılmış ve korkudan arkama saklanıyorlardı. Bu dayağın karşısında sarhoş kalmak imkansızdı gerçi. Esin'e gür bir sesle içeri girmelerini söylediğimde hepsi emrime uymak zorunda kalmıştı. Babaannemi de zor olsa da içeri sokmuşlardı. Mahalle dağıldığında bu karmaşa aklıma Alaca karanlık serisindeki kurt ve vampir savaşını hatırlatmıştı. Ah Edwart Cullen ah...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜM
Teen FictionZira sen benim gökyüzümdeki tek bulutsun... Insanlar değişir mi ? Geçmiş zamanlarda yaşadıkları travmaları atlatıp yeni bir hayata başlayabilirler mi ? Bir kişide kaybettikleri güveni yeni bir kişide sonsuza dek saklayabilirler mi? Neden olmasın ki...